Abdurrahman Şalkam
TT

Terör ve darbe arasında Afrika

Bilimsel ve teknik olarak ayaklanmış Avrupa'nın icatlarından biri olan radyo, üçüncü dünya ülkelerine geç bir dönemde girdi. Okuryazar olmayan halklar, yüce bir dünyadan gelen, boğuk olmayan, tiz harika vahyin sesini ilk ondan duydular. Afrika ve Asya'da bağımsızlık aşamasının başlamasından sonra, bağımsız ülkelerin çoğu, kurtuluş savaşlarına siyasi veya askeri olarak katkıda bulunan isimler tarafından yönetildi. Bağımsızlık, nesiller boyu yaşanmış hayallerin vücut bulmuş haliydi. Bu isimlerden bazıları, milli marşları dinlemeden ya da genç ülkelerin yüksek gönderilerde dalgalanan bağımsızlık bayraklarını görmeden önce öbür dünyaya göç ettiler.
Afrika ülkelerinin sömürgecilik ile deneyimi, Asya ve Latin Amerika halklarının deneyimlerinden daha acıydı. Fransız orduları altmışlı yıllarının başlarında Afrika ülkelerini terk ettiler, ancak siyasi iradeleri ve ekonomik elleri birçok ülkenin kaderini kontrol etmeye devam etti. Bağımsız ülkelerin liderliğini üstlenen az sayıdaki elit, tek adam diktatörlüğü tarzını benimsedi, halka tepeden baktı ve yeni doğan oluşumları kurumsallaştırma eğiliminde olmadı. Parti veya sendikalar yoktu, düşünce özgürlüğüne gelince, birkaç yeni bağımsız ülke dışında yoktu. Yeni liderlerin ulusal bayraklar ve marşlar gibi ulusal bir sembol kabul ettiği ordular kuruldu. Ordular tek örgütlü güç haline geldi ve iktidara yükselmenin tek basamağı olarak görüldüğünden askeri darbeler dizisi başladı. Bağımsızlık aşamasının başlangıcından sonra Afrika kıtasında 180'den fazla askeri darbe gerçekleşti.
Geçen hafta Burkina Faso'da harekete geçen subaylar, 8 ay önce yaptıkları darbeye karşı bir darbe yaptılar ve Yüzbaşı İbrahim Traore başa geçti. Komik olan, bir önceki darbeyi yöneten yarbay rütbesine sahip Paul Henri Damiba'dan sonra yeni darbeye liderlik edenin yüzbaşı rütbesine sahip bir subayın olması.
ECOWAS olarak bilinen bir bölgesel grup içinde örgütlenen 5 Batı Afrika ülkesi, sosyal, politik, etnik ve dini yönleriyle Afrika bileşenlerinin bir örneğini ve bunların dış güçlerle, özellikle de Fransa ile olan bağlantılarını temsil ediyorlar. Yukarı Volta olarak adlandırılan Burkina Faso, bağımsızlıktan sonra eski adını bırakıp “onurlular ülkesi” anlamına gelen yeni adını benimsedi. Genç Yüzbaşı Thomas Sankara, darbe yapıp kendisini Afrikalı Che Guevara olarak sunan devrimci sloganlar benimsedi, ancak uzun süre hüküm sürmedi, darbe yoldaşı Blaise Compaoré aleyhine dönüp onu öldürdü. Ordular, Senegal hariç, Afrika'da iktidara sıçramak için hep darbeler yaptılar. Demokratik Kongo Cumhuriyeti bu darbelerin erken ve kanlı bir örneğiydi; Albay Mobutu Sese Seko bağımsızlığın ardından bir askeri darbe düzenleyip Başbakan Patrice Lumumba'yı öldürmüştü. Nijerya'da ordu bir iç savaşa öncülük etti. Uganda ve Orta Afrika ülkesinde, trajedi ve komedi festivalleri yaşandı. Uganda’da iktidarı ele geçiren çılgın boksör İdi Amin’i dünya gülerek izliyordu. Orta Afrika’da kendi kendini imparator ilan eden, başına elmastan bir taç takan vahşi çavuş Bokassa ülkenin sahip olduğu her şeyi yuttu. Kendisine çocuk eti yemekle suçlanacak kadar pek çok gariplik atfedildi. Fildişi Sahili, Sierra Leone, Gana, Kongo ve Ruanda'da mahkûm ve psikopatların öderlik ettikleri katliamlarda kanlar, cesetler ve kopmuş uzuvlar, altın ve elmas torbalarına karıştı.
Yöneticilerin çoğu öldürme, işkence ve hapis yoluyla şiddet uygulamış, yolsuzluğa bulaşmış, yağma ve rüşvet çemberlerini genişletmişlerdir. Halka gelince yoksulluk, hastalık ve bilgisizlik yayılırken, sömürgecinin bıraktığı sınırlı altyapı da aşındı. Afrika’da 4 fenomen hâkim oldu; askeri darbeler, terörizm, kıtlık ve yurtdışına, özellikle de Avrupa'ya göç.
Silahlı radikal terör grupları, Batı Afrika'da siyasi, sosyal ve ekonomik olarak gevşek bir zemin buldular ve doğrudan oraya yöneldiler. El-Kaide ve DEAŞ, ECOWAS bölgesine güçlü bir şekilde nüfuz etti ve Mali, Burkina Faso, Çad ve Nijer'de geniş alanların kontrolünü ele geçirebildi. Köklü etnik çatışmalar, silahlı radikalizme tereddütsüz ekilecek ve biçilecek tohumlar, tarlalar, gübre ve su sağladılar. Kırılgan hükümetler silahlı terörizme karşı koyma kudretine sahip değildiler, bu nedenle askeri güçlerini “el-Kaide” ve “DEAŞ” örgütleriyle mücadeleye zorlamaları için ülkelerinin kapılarını yabancı güçlere açtılar. Fransa, askeri olarak ilk gelen eski yerleşik sömürgeciydi. Bu politika, ateşlerde yanmakta ustalaşmak gibiydi. İçeride buna yönelik tepki iki boyutluydu; birincisi, eski sömürgecinin, özellikle Fransa'nın dönüşüne karşı başta dini olmak üzere popüler seslerin yükselişi. İkincisi, genç subayların, terörizmle mücadele için bir strateji benimsemek amacıyla halkın öfkesine karşılık darbeler yapmak için harekete geçmeleri. Bu iki boyutuyla tepkiler, Fransa ile siyasi ve askeri bir kopuşun ilan edilmesi, Rusya'ya yönelim, askeri ve ekonomik olarak ona kapıların açılması ile sonuçlandı. Batı Afrika, Fransa ve Rusya arasında gerçek bir çatışma cephesi olacak. Burkina Faso'nun yeni liderlerinden biri, "Fransa, Rusya ile iletişim kurmamızı ve iş birliği yapmamızı engellemek istiyor" dedi. “Biz Fransızların destek konusundaki cimrilikleri nedeniyle sıkıntılar yaşarken, Mali'de orduya verilen büyük Rus askeri desteğini gördük" diye ekledi. Burkina Fasolu kitleler Fransız büyükelçiliğine ve Fransız kültür merkezine saldırdı. Rusya'ya yönelmeyi talep eden sesler yükseldi.
Radyo, Afrika'daki darbecilerin darbelerini duyuran ilk bildiriyi okuyan ilk sesti. Hükümetler devrildi ve ordular iktidarı ele geçirdi ve bunların adı her zaman devrim oldu. Bugün, terör ve darbe krizlerin karnında taşıdığı ve 9 aydan önce doğan bir ikiz. Dış güçler Afrika vatanlarını oradan buraya savuruyorlar, zenginlikler içerideki yozlaşmışlar ve dışarıdaki menfaat sahipleri tarafından yağmalanırken, halklar ise ya aç, ya da ölü, hasta, yerinden edilmiş veya göçmen. İlk bildiri artık şafak vakti sadece radyoda okunmuyor, şimdi televizyonda tankların ve makineli tüfek ateşinin ritmiyle birlikte duyuluyor ve görülüyor.