Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Ukrayna'da Ruslar ve Suriye'de Ruslar

ABD’de adet olan bazı eski başkanların artık uygulama yetkisine sahip olmadıkları görüşler veya düzeltici açıklamalarla, yani başkanlık sonrası demagoji olarak adlandırabilecek demeçlerle sahneye geri dönmeyi seçmeleri gibi Barack Obama da 2009 yılında İran Yeşil Devrimi'ni desteklemediği için pişman olduğunu açıkladı. Obama, aslında herhangi bir eski başkandan farklı çünkü mevcut yönetim üzerindeki etkisi halen geçerli. Hatta şu anki Başkan Joe Biden'a, Mahsa Amini'nin öldürülmesinin ardından içeride protestocuları bastırması nedeniyle İran'a karşı harekete geçmenin önemi konusunda tavsiyede bulundu.
İranlılarla nükleer dosyayla ilgili müzakereleri durdurmasını önerdi ki kendisi Yeşil Devrim'den sonra istekli bir şekilde buna girişmişti. Farklı kriterler üzerine kurulu değişken pozisyonlar. Protestolar bir ay sonra dursaydı Obama bu açıklamaları yapar mıydı? Protestolar analistlerin beklediğinden daha uzun sürdüğü için şimdi İran rejimi kötü mü oldu? Tüm bu sahnede ilginç olan, İran yöneticilerinin en açık ve net taraf olmaları; hiç iyi olduklarını ya da barış talep ettiklerini iddia etmediler, tüm düşmanca davranışları aşikardı, ahlaki değerleri temsil etme, İran'da olup bitenler ya da İran dışında Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'de işledikleri suçlar konusunda masumiyetlerini kanıtlama zahmetine hiç girmediler. Siyasi ve ekonomik etkiye sahip büyük güçlerin çifte standart uygulamaları kabul edilemez. İran hepsinde ortak unsur iken Batılı ülkeler için Ukrayna neden Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen'den farklı? 2016 yılında, Obama yönetimi Suudi Arabistan'a mühimmat satışını durdurmaya ve hatta askeri varlığının esasında sadece etkisiz hale gelen el-Kaide ile savaşmak için var olduğunu gösteren bir tutumla askeri danışmanlarını geri çekmeye karar vermişti. Yine başkanlığının başlangıcındaki vaatleriyle çelişen bir tutumla İran destekli Husilere karşı taraf tutmayı reddetmişti. Biden yönetimi de Patriot hava savunma sistemi THAAD'ı geri çekerek aynı tutumu tamamladı.
Hâlâ İran ve onun milislerinden bahsettiğimizi unutmayalım. Biden, başkanlık dönemini İran ve Suudi Arabistan'a verdiği açık bir mesajla başlattı. Yemen'deki askeri desteğini çekmesinden bir gün sonra Husi milislerinin adını terör örgütleri listesinden çıkardı. İran, insansız hava araçlarını Suudi Arabistan'a yönlendirerek kendi yöntemiyle kendisine teşekkür etti. Terör listesinden çıkarılmasını takip eden aylarda Husi örgütü Marib, Taiz ve Hudeyde'ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı ve can kayıplarına neden oldu.
ABD'nin hamlesi Yemen'e ve bölgeye yıkımdan başka bir şey getirmedi ve İran'ın düşmanca faaliyetleri ikiye katlandı. Biden, böyle bir adımın Husileri barışa iteceğine ve insani yardımların girişini kolaylaştıracağına inanıyordu. Tüm bunlar, Husiler siyasi sürece katılmış olsa bile basitçe İran barışa meyilli olmadığı, ancak Biden yönetiminin Yemen'de olup bitenler karşısındaki zayıflığından, Irak'taki kaos ve Suriye'nin tamamen yok edilmesi konusundaki sessizliğinden yararlandığı için olmadı.
Washington, Berlin ve Paris gibi etkili Avrupa başkentleri ve tüm Avrupa Birliği ülkeleri birdenbire İran'a karşı çok düşmanca bir tavır aldılar. Ama bu tavrın nedeni gecikmiş bir vicdan uyanışı değil, Tahran'ın devam eden savaşta Rus tarafını desteklemesi. Bu savaş Avrupa tarafından bir varoluş savaşı olarak görülüyor. Washington ise savaşa Rusya'nın Ukrayna'daki başarısının karşı takımın ve en önemlisi Çin’in başarısı olacağı şeklinde daha geniş bir mercekten bakıyor. İran Rusya'nın askeri güçlerini desteklediğinde kızdılar ve Avrupa şehirlerinde İran'a karşı yaptırımlar ve nükleer müzakerelerin durdurulması çağrısında bulunan gösteriler düzenlendi. Bu durum karşısında bir Avrupalı ​​yönetici, İran’ı Batı safına çekmek, barışı sağlamak için Rusya'ya verdiği desteği durdurmak amacıyla İran ile ateşkes önermeye cesaret edebilecek mi?
Ukrayna savaşı, Batı'nın insani tutumları hakkında Arap zihnine onlarca yıldır egemen olan pek çok tutumun gerçek yüzünü açığa çıkardı. ABD, Rusya'nın işgalinden sonra Suriye'den çekildi, ancak bugün Ukraynalıları Ruslara karşı askeri ve lojistik olarak güçlü bir şekilde destekliyor.
Buradan çıkarılabilecek en önemli ders, savaş davulları Avrupalıların kulaklarından uzak çaldığı sürece Batı değerlerinin var olduğu ve sağlam kaldığı, ama yaklaştığında, çıkarları tehdit altında olduğu için hükümetlerinin kızacağı ve halklarının isyan edeceğidir.
Böyle bir gerçeklikte Suudi Arabistan ve Körfez başta olmak üzere Arap ülkeleri ne yapmalı?
En temel hakları, mütekabiliyet çerçevesinde karşılık vermektir; mümkün olduğunca dostlarını kaybetmeden ekonomik ya da politik ne olursa olsun çıkarlarının peşinden gitmektir. Tabii bu dostları kaybetmeme çabası, söz konusu dostlar, Batı'nın menfaati için kişisel fedakarlıklar yapmadıkları sürece müttefikleriyle ilişkilerini bozmak istememeleri durumunda geçerli. Bu zamanının geçtiğini hepimiz görüyoruz. Herkesin kendi çıkarını önceliklendirme hakkı var.