Abdurrahman Şalkam
TT

Çin dünyayı yönetiyor mu?

Martin Jacques 2009 yılında, Çin Dünyaya Hükmettiğinde -Batı Dünyasının Sonu ve Yeni Bir Uluslararası Düzenin Doğuşu*- başlıklı bir kitap yayınladı. Yirminci yüzyılın sonlarında insanlık hareketini yeniden okuyan ve dünyanın siyasi ve entelektüel geleceğine ilişkin vizyonunu yazan kitaplar yayınlandı. Bunların başında iki Amerikalı profesörün yazdığı iki kitap geliyor: ABD’li düşünür Fukuyama’nın “Tarihin Sonu ve Son İnsan” ile Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” kitabı. İki kitap geniş küresel bir entelektüel ve siyasi tartışmayı ateşledi. Jacques’in kitabı, yazarın yaşadığımız yeni dünyanın rahminden doğan yeni güç unsurları için sunduğu bir tezdi. Yazara göre devletlerin gücünü, coğrafi ve politik girdilerle birlikte ekonomik, askeri ve bilimsel yetenekler belirliyor. Profesör, yazar ve aynı zamanda gazeteci olan Jacques, Çin dahil olmak üzere birçok üniversitede ders vermiştir. Çin’in içindeki ve dışındaki, özellikle Asya ve Afrika’daki kültürel ve ekonomik faaliyetleri takip etmektedir.
Bazı Çinli gençlere ülkelerinin çeşitli iç ve dış alanlardaki vizyonu hakkında sorular soran yazar, beş yüzü aşkın sayfadan oluşan devasa kitabında çeşitli konuları işlemiş, Asya kaplanları olarak bilinen özellikle Japonya, Rusya ve Hindistan’ın ekonomik deneyimi üzerinde durmuş ve bunları Çin'in büyük dönüşümleriyle karşılaştırmıştır. Çin’in büyük kısmı ekonomik açıdan refah alanına girmiş olsa da nüfusun yarısı hala kırsalda yaşıyor. Çin kendisini gelişmekte olan bir ülke olarak görüyor, ancak gelişmeye doğru güçlü bir şekilde ilerliyor ve bütün göstergeler bunu doğruluyor. Çeşitli verileri toplayan, bunlardan ekonomik ve askeri bir kalkınma motoru yapan yazara göre yeni Çin, geleceğin güçlü lideri olacak.
Çin’in her şeyde kendine has bir özelliği var. Sun Yat-sen’den Mao Zedong, Deng Şiaoping ve nihayet Şi Cinping’e kadar bireysel liderler entelektüel, politik, ekonomik ve sosyal hareket haritalarını çıkarır. Çin Komünist Partisi her bakımdan niteliksel bir oluşumdur. Devlet partinin bir parçasıdır, parti devletin değil. Yeni Çin komünizmi, yeni bir konsepte ve yenilikçi kurallara sahip kapitalizmdir. Dünyanın en zengin beş yüz insanı arasında iki yüz otuz Çinli bulunuyor. Üçüncü Çinli lider Deng Şiaoping, “hakikatin teorilerden değil gerçeklerden doğduğu felsefesi” ile yeni komünist Çin’i kurdu. Mao Zedong’un fikirlerinin ötesine geçerek, Çin sosyalizminin veya Çin komünizminin Marx veya Lenin’in kutusunda yaşamadığını söyledi. Şiaoping, ülkeyi yabancı yatırımlara açtı, Japonya ve ABD ile uzlaştı ve yönetim ve parti yapısını rehabilite etti. Ekonomi politikası, Zedong’un -hayal gibi- büyük kültürel ve ekonomik sıçramalarının aksine, sadece sıçramalara dayanıyordu. Bunun için güney bölgesi iç ve dış yatırımlarla geliştirilecek, ardından diğer bölgelere geçilecekti. Şiaoping’den sonra partinin liderliğini devralanlar atılım gerçekleştiremediler.
Çin’in yeni sıçraması Şi Cinping ile oldu. Öncekileri okudu, ülkesinin bugünü üzerine düşündü, dünyadaki siyasi, ekonomik ve askeri süreçleri gözden geçirdi, ülkesini yeni bir yerel, bölgesel ve uluslararası gelişim için rehabilite etmeye odaklandı. Şi Cinping, “Çin halkının ayaklar altına alınabileceği, acı çekebileceği ve zulme uğrayabileceği dönem çoktan geride kaldı. Şimdi buna kim cüret ederse, başını ezeceğiz” dedi. Lider Şi Cinping, ülkenin Japonya, Fransa ve İngiltere tarafından sömürgeleştirildiği bir geçmişi hatırlatıyordu. Çin geçmişte kıtlıklar, yoksulluk ve iç savaşlarla boğuştu. Liderlik özelliğine sahip olmayanlar, devasa Çin bedenini hareket ettiremez. Mao Zedong 1957'de Moskova’yı ziyaret ettiğinde kendisine Deng Şiaoping eşlik etti. Zedong, Nikita Kruşçev’e, “Şuradaki kısa adama bak” dedi, “Çok zeki ve boyunun çok üzerinde büyük bir geleceği var.” Mao, kısa adamın aklından geçenleri mi okuyordu?
Şiaoping komünizmi Çin kuyusundan içmedi, aksine Fransa’ya okumaya gittiğinde burada Fransız denizine daldı. Çin’in harikalar diyarından nasibini alan Cinping, babası Komünist Partinin sembol isimlerinden olsa da hayatının bir dönemini Kızıl Muhafızlardan kaçarak ıssız bir mağarada geçirdi. Şi Cinping, bugün Çin’in yedinci devlet başkanı olarak görev yapıyor. Komünist Parti Genel Sekreterliğine atandığından bu yana Deng Şiaoping’in yolunda ülkenin liderlik tarihinde tekrarlanan bir figür olmayı reddetti. 2012 yılında Çin Komünist Partisi’'nin genel lideri oldu. En başından beri, kendi felsefesine dayanarak “yeni bir Çin” kurmak istedi. Halkla iletişim kurmaya başladı, yolsuzluğa karşı büyük bir savaş başlattı, önde gelen parti liderleri de dahil olmak üzere yolsuzluk yapan binlerce kişiyi hapse attı ve yurtdışına kaçırılan paraları geri aldı
Bilimsel gelişmeleri içeren büyük ve iddialı bir kalkınma planının yanı sıra dünya kıtalarında onlarca ülkeden geçecek İpek Yolu projesi geliştirdi. Dünyanın en güçlü ordusunu kurma hedefiyle atom silahları ve siber imkanlar da dahil olmak üzere en yeni silahlarla ordusunu donatmaya başladı. Ayrıca yeni lider, bu dev sanayi ülkesi için biri orta vadeli diğeri uzun vadeli olmak üzere iki plan belirledi. Çin’in ekonomik yetenekleri aşırı bir hızla artıyor,  ABD’ye rekabet ediyor ve önümüzdeki yirmi yıl içinde onu aşacak seviyededir.
Parti içinde demokrasi ve şeffaflığı tesis eden, cehaleti ve yoksulluğu ortadan kaldıran Çin, siyasi mekanizmasında yeni bir model sunuyor. Fikirlerini anayasaya ekleyen Çin’in yeni imparatoru, devlet başkanlığının süre sınırını kaldırdı ve ülkesini gelecekte dünya lideri yapmayı hedefliyor.
Martin Jacques’in kitabında zikrettikleri doğrulanacak mı?
*Kitap Türkçede “Çin Hükmettiğinde Dünyayı Neler Bekliyor?” adıyla AKILÇELEN KİTAPLAR tarafından yayınlandı.