Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Liberalizmin sonu

Faslı yazar ve politikacı Dr. Hassan Aourid, liberal medeniyetin yolun sonuna geldiğini ve artık devam edecek enerjisinin kalmadığını düşünüyor. Daha önce “Batı’nın Çöküşü” adlı bir kitap yazdığını duymuştum. Ardından geçen hafta düzenlenen “Abu Dabi Barış Forumu” sırasında kendisiyle tanıştım. “Hobbes'un dünyası” ya da “Herkesin herkese karşı savaşı” dediği duruma, ki bu durum İngiliz düşünür Thomas Hobbes’a göre devletin ortaya çıkışından önce insanlığın yaşadığı aşamayı anlatır- kaymaktan kaçınmak adına alternatif bir küresel toplumsal sözleşme çağrısı dikkatimi çekti.
Aourid’in bahsi geçen kitabı 2018’de yayınlandığında pek çok tartışmaya yol açtı. O dönemde, yazarın Batı’ya yönelik ideolojik düşmanlığın uçurumuna düştüğü söylendi. Bazı eleştirmenler ise bunu, genel olarak liberalizmin nihai zaferi ve ideolojinin sonu argümanına bir yanıt olarak değerlendirdi. Aslında Aourid bu vizyona karşı olduğunu gizlemiyor, aksine liberal uygarlığın beklenen çöküşüne işaretle kitabın ikinci bölümünü “Tarihin Sonunun Sonu” olarak adlandırdı. Aourid eleştirisinin Fukuyama’nın bakış açısının özüne, yani önyargılı ideolojik kanaatlerden kaynaklı apokaliptik vizyonuna odaklamadı. Bunun yerine liberalizmin ekonomik uygulamaları ile ilgilendi. Bunların başında, ferdi mülkiyette aşırılık, piyasanın mutlak hakimiyeti, ekonomik mübadelenin gereklerinin bir değerler kaynağına dönüşmesi, toplumların ve bireylerin hayatını düzenleyen değerlerin kabul edilmesi için bir ölçüt haline gelmesi yer almaktadır.
Abu Dabi Barış Forumu’ndaki konuşmasında Dr. Aourid, dünyanın bugün yaşadığı krizlerin derinlemesine bir incelemesini yaptı. Son yıllarda, uluslararası sistemin ve ekonomik mübadele normlarının boşluklarla dolu olduğu ortaya çıktı. Bunu koronavirüs salgını sırasında öğrendik. Ayrıca kriz bununla da bitmedi. Rusya-Ukrayna savaşı gıda ve enerji krizine yol açtı. Ardından Pakistan’ı vuran ve yaklaşık bir milyon ailenin yerinden olmasına yol açan sel felaketinde evler hasar gördü, tarım arazileri sular altında kaldı ve insanlar barınaklarını ve geçim kaynaklarını kaybettiler. Aslında göç sorunu dünyanın birçok bölgesinde artık yerleşik bir sorun haline geldi ve bunun temel sebebi de her zaman iç çatışmalar veya doğal afetlerdir. Doğal afetler, çevresel kaynakların açgözlü bir şekilde tüketimiyle ilişkilendirilir. Bu da Aourid’e göre insanın doğaya sahip olduğu fikrinden kaynaklanmaktadır. Savaşlar ise, insan yaşamının metalaştırılmasından nemalanıyor; insanın değeri savunmak için savaştığı kaynaklardan daha aşağıda görülüyor.
Muhtemelen hiç kimse açık bir şekilde petrol, gaz, su veya teknoloji kaynaklarını kontrol etmek için savaşa gireceğini söylemedi. Ancak insanlık tecrübesi bize, bu faktörlerin her zaman savaşa yol açan siyasi çatışmaların en temel motivasyonu olduğunu gösteriyor. Çin ile ABD arasındaki mevcut anlaşmazlık her şeyden önce teknik farklılıktan, yani ABD’li seçkinlerin Çin’in beşinci nesil iletişim sistemleri teknolojilerindeki hakimiyetinin ona küresel alışveriş yolları üzerinde büyük bir etki sağlama imkanı verebileceği duygusundan, kaynaklanan yeni çatışma türlerinin bir örneğidir.
Dr. Aourid’in ortaya attığı fikir, gezegenin kaderi için küresel ortaklık ve kolektif sorumluluk fikrini benimseyen bir değerler sistemine aittir. Bu gerçekten dikkat çekici bir fikir ve bu açıdan konuşması çok ilginçti. Fakat başka bir açıdan liberalizmin amaçlarını tükettiğine veya ivmesini kaybettiğine ikna olmadım. Dr. Aourid’in bahsettiği şey de dahil olmak üzere, elbette kusursuz olmasa da insanlar arası ilişkilerdeki sorunlara halen en az maliyetli çözüm liberalizdir.