Memun Fendi
TT

Dünya Kupası ve düş Sarayı

1990 Körfez Savaşı ve ardından ABD’nin Irak'a girmesiyle ABD kanallarının bilinen yüzü haline gelen Johns Hopkins Üniversitesi'nden Siyaset Bilimleri Profesörü Fuad Acemi’nin aramızda olmasını dilerdim. Katar'daki Dünya Kupası hakkında ne yazacağını veya günlük bir uygulama olarak buna Arapların Dünya Kupası adını vermesini görmeyi dilerdim. Resmi olarak Dünya Kupası Katar’da yapılıyor ancak Dünya Kupası taraftarları arasında günlük davranışlarda gördüğümüz duygular, tezahüratlar, ağlamalar ve şarkılar, bu etkinliği Arap Dünya Kupası haline getiren güncel bir gerçeklik yarattı. Fuad Acemi -Allah rahmet eylesin-, hem bir ideoloji hem de bir kültür olarak Pan-Arabizm fikrinin öldüğüyle ilgili iki kitap yazdı. Bunlardan ilki, Amerikan dergisi Foreign Affairs’deki bir yazı ile başlayan ‘Pan-Arabizm’in Sonu’ kitabı, ikinci kitabı ise ‘Arapların Düş Sarayı’ adında. Fuad Acemi her iki kitapta haz dolu trajik bir oryantalist bakış açısıyla Pan-Arabizm’in ve Arap rüyalarının sonuna işaret ediyor.
Özellikle Washington ve New York, bilhassa neo-Siyonistler veya neo-muhafazakarlar tarafından kontrol edilen seçkin dergilerde hafifletilmiş bir başlıkla Pan-Arabizm’in öldüğü konusunda söyleyecek sözü olan herkese cana yakın davranıyordu. Araplar arasındaki büyüleyici üslubuyla Fuad Acemi, bu sirkteki sihirbazdı. Yanlış anlaşılmak istemem, Fuad ömrünün sonlarında benim bir arkadaşımdı. Ancak yanlış yolda yürümekte ısrar ettiklerinde dahi arkadaşlarımın trajedisini görebiliyorum.
Acemi’nin yazılarında Pan-Arabizm’in sona erdiğinin göstergesi olarak modern Arap tarihindeki kötü olaylara işaret ettiğini görüyoruz. Önce 1967 yenilgisi, ardından Lübnan iç savaşı ve daha sonra Irak'ın Kuveyt'i işgali yaşandı. Tüm bu olaylar müthiş bir hayal kırıklığı ve umutsuzluğa yol açsa da bu, Fuad Acemi’nin kitaplarında çizdiği karamsar tabloyu haklı çıkarmaz. Acemi’nin kitaplarında işlediği konular, içinde sürekli New York'ta takdir edilmeyi veya Beyaz Saray'ın kapılarının kendisine açılmasını isteyen o narsistlik duygusu tarafından yönlendiriliyordu.
Fuad Acemi ve Pan-Arabizm'e cenaze töreni tertipleyen başkalarından bahsedecek olursak bu liste uzayıp gider. Ancak Pan-Arabizm, daha sonra onlardan biri haline gelmesine rağmen üstanlatılardan (metanarrative) değil, tıpkı Suudi milli takımının Arjantin milli takımını yendiği gün Kahire, Rabat, Doha, Riyad ve Beyrut’ta yaşandığı gibi duygulardan, hislerden ve günlük yaşantılardan oluşmaktadır. Stadyumda Katar Emiri’nin göz alıcı bir samimiyetle ailesi ile birlikte durduğu locadan tutun, Suudi taraftarlara, karşı taraftarlara ve sokaklardaki insanlara kadar gerçek duygular görüldü. İnsanların ellerinde Krallığın bayrakları ve milli takımın rozetleri vardı. Daha önce hiç görmediğimiz bir sahneydi. Arapların neredeyse hepsi Suudi milli takımının renklerini üstlerinde taşıyordu.
Aynı şeyi Fas milli takımının son 16 turuna çıktığı gün de gördük. O gün de Arapların hepsi Faslıydı. Fas takımına tezahüratlar yapıyorlardı. Eşref Hakimi ve Ziyech herkesin ağzında dolaşan iki isim haline gelmişti. Alışkanlıklarının aksine aralarındaki sıradan yüzlere dikkat edip, Eşref Hakimi’nin kucaklayarak havalara kaldırıp alnından öptüğü o mücadeleci annesinin yüzünde onları tanıyan Araplar gördük. Makyajsız Araplar… Allah’ın bizi yarattığı ve istediği şekildeki insanlığımızı tanımaya başladık.
Pan-Arabizm şarkısı ve marşları, içinde sömürgeci ve sömürülen ile ilgili işaretleri taşıdığı için Tunus milli takımının Fransa milli takımını yendiği gün yankılanıyordu. Fas’tan Umman’a kadar sokaklar sevinçle doluydu. O arzulanan Tunus zaferinin sevinciyle…
Dünya Kupası'nda ve bununla ilgili gördüğümüz tüm bu sembollerin hepsi Pan-Arabizm’in sona ermediğini ve Acemi ve onun gibilerin Pan-Arabizm için ağıt yakmasının erken olduğunu gösteriyor. Zira Pan-Arabizm gerileyebilir veya sarsılabilir ama ölmez. Pan-Arabizm adrenalindir. Katar’ı ve Şeyh Temim’i kutluyoruz. Zira Doha sokaklarında yürüyen ve onları Katar dışından takip etseler de kalpleri onlarla olan Arap taraftarların seslerinden, şarkılarından ve yürüyüşlerinden oluşan duygu yüklü Pan-Arabizm’in göz alıcı renginin oluşturulmasına katkıda bulundular.
Pan-Arabizm ölmeyen bir kültür olarak, hala içinde yüzdüğümüz bir sudur. Biz Araplarsa bu su içindeki balıklarız. Pan-Arabizm dediğimiz bu sudan çıkarsak ölürüz.
Pan-Arabizm, çocukların kumsallarda yaptıkları ve bir anda dalgaların alıp götürdüğü kaleler gibi çölün kumları üzerine inşa edilmiş düş sarayları ya da bir ilüzyon değildir. Pan-Arabizm değişmez ve kalıcı bir hakikattir ve nefes alan bir Arap gençliği olduğu müddetçe de her zaman yükseklerde yenilenerek kalmaya devam edecektir.