Suriyelilerin, Türkiye’nin Esed rejimi ile yakınlaşmak üzere attığı son adımlara yönelik tepkileri dile getirmek için Halep kırsalıyla İdlib, Eriha, Azez, Harim, Salkin, ed-Dana ve diğer kentlerde sık sık gösteriler düzenlemesiyle birlikte Azezşehrinde bazılarının, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı’na yoğun tepki göstermesi dikkat çekti. Tepki, Başkanın ve başkanlığını yaptığı SMDK’nin tutumuyla Ankara’nın Şam rejimi ile normalleşme arzusu arasındaki benzerliğe karşı bir protesto mahiyetindeydi.
Öncesinde Moskova’da Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları arasında düzenlenen üçlü toplantının Başkan tarafından memnuniyetle karşılanması üzerine aynı bölgelerde Suriye Geçici Hükümeti’ne yönelik bir öfke dalgası yayıldı. Başkan bunu, ülkesi için siyasi çözüm yolunda önemli bir adım olarak değerlendiriyordu. Bu iki gösteri arasında, göstericiler tarafından atılan ve Suriye muhalefetine bağlı Suriye İslam Konseyi, İhvan-ı Müslimin, Ana Suriye Hareketi vd. bazı blokların açıklama ve beyanlarını kınayan sloganlar var. Bu bloklar, Suriye rejimine saldırmakla yetiniyor ve Türkiye’ye herhangi bir eleştiri yöneltmekten kaçınıyor. Hatta tersine, onunla dayanışma halinde olduğunu ve yerel ve uluslararası düzeyde yüzleştiği baskıları anladığını ifade ederek Suriye halkına olan desteği ve mültecileri hoşlukla karşılamasından ötürü Ankara Hükümetine özel olarak teşekkür edenler var!
Suriyelilerin olumsuz tavrı ve kendi çıkarlarını temsil ettiği iddia edilen siyasi muhalefete karşı güvensizliği yeni değil; hatta başkalarının yönlendirmelerine bağımlı olması ve önderlik etme, haklarını savunma ve kendi işleriyle ilgilenme konusunda kendisine düşen rolü oynayamaması kadar eski. Kastettiğim şu ki liderlerinin halklar tarafından kabul ve hoşnutluk görmemesi veya milyonların acısını defalarca hiçe sayan ve hakları konusunda aşırıya kaçılmasını kolaylaştıran, muğlak ve aşağılık siyasetlerine yönelik bir eleştiri seline maruz kalması şaşırtıcı değil.
Suriyeliler, “kurtarıcı” bir dış güç olduğu kuruntusunu teşvik edenlerin başını çeken ve politikalarını buna bağlamış bir muhalefete nasıl güvenebilir ki? Nitekim bu tavır muhalefeti, içerideki zorluklarla baş etmek ve önce kendini güçlendirmek için harcaması gereken çabaları göz ardı ederek, birçok meselede gerek bölgesel gerek uluslararası düzeyde dışarıdan gelen emirlere boyun eğip onların hesap ve zamanlamalarına göre hareket eder hale getiriyor. Şurası kesin ki Suriyelilerin kurtuluşu yine kendi elleriyle olacak. Bu noktada, mesela siyasi gelişiminin ve örgüt yapılanmalarının, Suriye’deki somut durumla, dışarının talepleriyle olduğu kadar ilişkili olmayan gündemlerle nasıl bağlantılı olduğunu hatırlayalım. Ve muhaliflerin şu veya bu dış odaktan gelen işaretlere karşılık olarak, konferanslar düzenlemek ve siyasi bloklaşmalar ilan etmek için nasıl yarıştığını unutmayalım. Ulusal Koalisyon’un nasıl Batı’nın, kendisine meşruiyet ve destek sağlama şartına açık bir cevap olarak doğduğunu da hatırdan çıkarmayalım.
ABD’nin Suriye dosyasına ciddi ve kararlı bir şekilde müdahale etmesine dönük beklenti ve müzmin bağlılığın acısını ise hep hatırda tutalım; hani Beyaz Saray’ın Şam rejimine yönelik kırmızı çizgileri ve sert tutumları ile Sezar Yasası, yakın zamanda da Captagon Yasası gibi yaptırımların acısını... Hatırlamamız gereken bir başka şey de muhalefet liderlerinin abartılarından kaynaklanan ve tekrar tekrar yaşanan hayal kırıklıklarıdır.
Hani Moskova ve Washington arasında Suriye’deki iktidarı bitirip siyasi geçiş aşaması için ufuklar açacak bir uzlaşma, aynı şekilde Rusya ve İran arasında Suriye’nin geleceği konusunda bir anlaşmazlık olarak gördükleri ve asıl kaygısı 2254 sayılı BM kararını atlatarak çıkarları ölçüsünde bir çözüm dayatmak olan Rus rotasının geçerli olmasına izin veren şey üzerine bahse girip yaşadıkları hayal kırıklıkları.
En önemlisi de en önemli Suriyeli muhalif grupların Türkiye’ye olan aşırı güvenini, onun emirlerine itaati, siyasi muhalefetin varlığını sürdürmek için bir zorunluluk gibi gösterecek kadar mutlak güven duymasını anımsamamızdır. Bu, Ankara Hükümetinin Moskova ve Tahran ile olan ittifakını tanıma, Astana ve Soçi toplantılarına katılma konusundaki diktelerine kulak verme, gerilimi azaltma bölgelerinin dayatılması ve onun ülkenin kuzeybatısındaki “askeri operasyonlarını” kapsayacak şekilde çizilen “çözümler ve uzlaşmalar” planının başarılı olması gibi sonuçlar doğurdu. Aman muhalefetin uluslararası role, uluslararası elçilerin taşıdığı planlara, Cenevre Müzakereleri olarak bilinen o şeye, halihazırda da Anayasa Komisyonunun çalışmalarının verebileceği sonuçlara ve bunun siyasi değişime açılan kapı haline geldiği konusunda insanları kandırmaya bel bağlamaktaki abartmalarını da unutmayalım.
Yukarıdakilere ek olarak soru şu: Adeta kendisinin bir vadide halkın çektiği sıkıntılarınsa başka bir vadide olduğu görünürken ve insanlarla iletişim ve etkileşim kanalları kurup onlara destek sebepleri sunmak ve otoritenin egemenliğinden çıkan bölgelerde hayatı düzene sokmak için gerekli çabayı göstermekten acizken siyasi muhalefet, Suriyeliler nazarında nasıl bir konuma oturabilir? Sahada varlığını dayatabilen aşırılık yanlısı İslamcı güçleri görmezden gelip ulusal ve demokratik şiarlara karşıt bir toplumsal gerçeklik yaratan bir muhalefetin ne değeri olabilir? İhvan-ı Müslimin örgütü, onun en önemli kurumlarına egemen olup ulusal çıkar pahasına kendisine ideolojik bağlılığa hizmet eden ve mesela “din kardeşlerinin” çıkarlarını karşılama konusunda tereddüt etmeyen siyasi tutumlar dayatırken, onu Kürtlerle Araplar arasındaki düşmanlığı alevlendirip bu iki Suriyeli unsur arasında baskı ve ayrımcılık kaynaklı ortak sıkıntılar temelinde güveni yeniden inşa etme konusundaki ahlaki ve ulusal sorumluluğundan kaçmaya teşvik ederken ne gibi bir değer beklenir?
Muhalefet kendisini, izinden gidilecek bir örnek ve rol model olarak gösteremiyor ve kendisine bağlı gruplar koltuklar ve ayrıcalıklar konusunda açıktan açığa çekişiyorken halkın rıza ve onayını nereden alabilir? Ön saflarında istenen güvenilirlik ve yeterlilikten yoksun olup rolleri beyanat vermek ve resmi toplantılara katılmakla sınırlı bir grup yer alıyor ve söylemleri, orada burada yüzleştikleri siyasi bir farklılık veya örgütsel bir rekabet karşısında ihanetle suçlamaya varan bir hakaret selinden oluşuyorken nerede bulunabilir halkın onayı ve rızası?
Suriyeliler, iktidarın baskı, zulüm ve şiddetiyle geçen on yıllar sonucunda bazı muhalif grupların boğuştuğu eksiklikler ve hastalıklar olduğunun farkında.
Belki Suriye’deki duruma ve gidişata hükmeder hale gelen, zorunlu olarak muhalif alana da hükmeden nesnel koşullar ile bölgesel ve uluslararası dengeler olduğunu da anlıyorlar. Ancak kendilerini ulusal düzeyde temsil eden ve demokratik kimlikleri ile hayalleri için zafer kazanan, dış dayatmalardan özgürleşmiş, acılarının çeşitli yüzleriyle duygudaşlık eden ve tam da böyle bir zamanda elinden tutan bir muhalefete ihtiyaçları artarken, liderliğini ve yönlendirmesini umdukları muhalefet, on yılı aşkın bir süre sonra acizliğin kelime karşılığı haline geliyor. Bu öyle bir zaman ki vatan, kayıplar, işgaller ve geriye dönük çatlaklar altında inliyor, nerede olurlarsa olsunlar tüm Suriyelilerin maruz kaldıkları baskı, dışlanma, ayrımcılık ve artık dayanılmaz hale gelen güvenlik ve yaşam koşullarının şiddeti de gitgide artıyor.
TT
Acizlik ve bağımlılık cenderesinde Suriye muhalefeti
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة