Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

İsrail’i eleştirmenin bedeli…

Yahudiler, tarih boyunca yurtlarından sürülmüş, köleleştirilmiş, ayrımcılık dediğimiz durumu tecrübe etmiş, soykırıma uğramış bir millet. Tüm bunların getirisi olarak aşırı derecede ırka ve dine dayalı milliyetçiliğe sahip, güvenliği en ön planda tutan bir millet olduklarından söz edebiliriz. Zira hangi millet olursa olsun, bu tip bir travmatik geçmişe sahip iseler muhakkak korumacı, güvenlikçi refleksler geliştirirler.
İsrail’i kuran akıl da bu travmaları tecrübe etmiş bir akıl. İsrail’in kuruluşundaki güdüde de asırlardır yaşanmış ayrımcılığa karşı duyulan ciddi bir öfke olması garip bir durum değil. Ancak garip olan, Filistin meselesine kadar Yahudiler ve Müslümanlar arasında hiçbir zaman Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki gibi bir gerilim olmamasına rağmen, soykırımın Hristiyan Avrupa’da yapılmış olmasına rağmen, İsrail’i kuran akıl, asırlardır biriktirdiği hıncını Müslümanlardan çıkarmak istedi. Arap-İslam dünyasının göbeğini “vaat edilmiş topraklar” savunmasıyla işgal ettiklerinden bu yana Filistinlilere yaşadıklarını yaşatan İsraillilerden bahsediyorum, garip olan, kabul edilemez olan da bu. Tabi şunu da şerh düşmek gerekiyor, İsrailliler de tek tornadan çıkmış, hepsi aşırı derece ırka ve dine dayalı taassup yanlısı insanlar değil. Seküler Yahudiler, Filistin meselesinde İsrail’in hatalarını dile getiren hatta bu uğurda yargılanan Yahudiler de var.
İsrail’in 1948’de işgal biçimiyle kurulmasından bu yana Filistinlilerin hayatı kabusa dönmüş durumda… Sivil insanların öldürülmesi, zeytin ağaçlarının kesilmesi, keçilerinin öldürülmesi, aşırı sayıda çocuk tutuklunun olması, İsrail’in her gün yeni bir “yerleşim birimi açma” masalıyla Filistinlilerin evlerine İsraillileri yerleştirmesi, sürgün edilme, mabede saldırı, ibadet sırasında saldırı, Filistinlilere saatlik elektrik verilmesi, çocukların dahi sağlık hizmeti almasının engellenmesi gibi her türlü insan hakları ihlallerini Filistinliler üzerinde test ediyor İsrail. Ve bu yaptıklarının karşılığında sözlü tepkiden fazlasını görmüyor, görmedikçe eziyetlerini, ihlallerini arttırıyor.
İsrail-Filistin arasındaki gerilim uzun zamandır devam ediyor olsa da İsrail’in girişimleriyle bu gerilim zirve noktasını görüyor. Örneğin, İsrail geçtiğimiz hafta 10 Filistinliyi öldürdü. Ardından bir Filistinli sinagoga saldırdı ve 7 İsrailliyi öldürdü. Ancak bu iki saldırıyla ilgili olarak dünya basını sadece İsrail’e saldırıyı gördüğü için, İsrail’deki başka ülkelerin büyükelçileri sıraya girerek Filistin’i eleştirdi ve kenara çekildi, kimse İsrail’i eleştirmedi. İsrail de zaten bu örtülü destekten yüz bulduğu için saldırganlığını hiç çekinmeden arttırdı.
Yakın zamanda Kudüs'ü ziyaret eden Birleşmiş Milletler (BM) Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland, bölgede kan dökülmesini önlemek için diplomatik müdahale çağrısında bulundu. Ve İsrail-Filistin arasındaki gerilimin kritik bir dönemde olduğu uyarısını yaptı. Bu durumla neredeyse eş zamanlı olarak İsrail gerilimi tırmandıracak bir adım attı ve İsrail hükümeti ateşli silahlarla ilgili ruhsatlandırma sürecini hızlandırma ve genişletme planını açıkladı.
İsrail her ne kadar diasporasının ekonomik gücü nedeniyle uluslararası boyutta kendi lehine kararlar aldırma konusunda başarılı olsa da, İsrail içerisinde bir süredir ekonomik sıkıntılar var. Hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddiaları akabinde hükümeti kuramayıp, bir dönem İsrail yönetimini 1,5 yıllığına koalisyona bırakan Netanyahu, 2022’nin son günlerinde başbakanlığa geri döndü. Ve ofansif politikalarına kaldığı yerden devam etmeye başladı. Oldukça saldırgan bir yönetici olan Netanyahu’nun zaten İsrail içi siyasetinde dilediği gibi davranabilmesinin yollarından biri de gerilimi arttırıp güvenlik endişesi oluşturmak olduğu için Filistinlileri tahrik edecek kararları peş peşe almaktan imtina etmedi. Tabi bu kez Netanyahu yalnız da değil, koalisyonunda çok sayıda kendisi gibi ve hatta kendisinden daha olumsuz figürler var. İsrailli uzmanlar dahi İsrail’deki koalisyonu “İsrail’deki yeni hükümet koalisyonu sadece aşırı sağcı değil. Koalisyonun siyasi açıdan en güçlü isimleri, aşırı sağcı ve Yahudi üstünlükçüsü olmalarının yanı sıra açıkça özgürlük ve demokrasi karşıtı” şeklinde yorumlar yapıyor. Şu durumda İsrail’deki koalisyon, sadece Filistinliler için değil İsrailli Araplar ve laikler için de bir sorun teşkil ediyor. Ancak Filistinliler için durum elbette daha kötü, zira “Ocak 2023’te İsrail güçlerinin, Filistinlilere yönelik 3 bin 532 hak ihlalinde bulunduğu, 8'i çocuk 35 kişiyi öldürdüğü ve bunun son 8 yılda kayda geçen en kanlı ay olduğu” rapor ediliyor.
İsrail söz konusu olunca elbette garipliklerin sonu gelmiyor. Hamaset değil, bahsettiklerim gerçekler olmasına rağmen, şu durumda dahi, İsrail’i eleştirmek yasak. Bir gazeteci olarak eleştirseniz vize sorunu yaşıyorsunuz, sivil olsanız takibe alınmayacağınızın garantisi yok, ülke olsanız yaptırım uygulanıyor ve kim olursanız olun İsrail’i eleştirdiğinizde anti-semitist olmakla itham ediliyorsunuz. Hayır, sadece İsrail’de değil, ABD’de böyle; ABD’nin ilk başörtülü Temsilciler Meclisi Üyesi Ilhan Omar, İsrail’i eleştirdiği için sık sık anti-semitist olmakla itham ediliyor ve bununla da kalmıyor; “ABD'de Temsilciler Meclisinde yapılan oylamada, İsrail'e yönelik eleştirileri nedeniyle Demokratların Müslüman vekili Ilhan Omar'ın Dış İlişkiler Komitesindeki görevine son verilmesi kararlaştırıldı.”
Geçtiğimiz haftalarda hatırlarsanız, Kur’an-ı Kerim yakılmıştı. Bu spesifik bir olay değil, kutsal yakmak şeklinde olmasa da siyasetçiler, gazeteciler, siviller İslam karşıtı ırkçı yorumlar ve hatta şiddet eylemleri yapmaktan çekinmiyor ve bu tutumlar açık ve net biçimde İslamofobi olsa da “düşünce özgürlüğü” olarak değerlendiriliyor. Yurtlarımızdan sürüldük, ayrımcılığa uğradık, soykırıma uğradık, terörist ilan edildik, topraklarımız işgal edildi ancak anti-semitizm dünyadaki en büyük suç olarak kabul edilirken, İslamofobi birçok yerde bir suç olarak bile tanımlanmıyor. Çünkü bizi eleştirmenin bir bedeli yok, en ufak bir şiddet eylemi herhangi bir Müslüman’dan gelince ortalık “İslam ve şiddet arasında bağlantı var” safsatasından yıkılıyor ama İsrail on yıllardır her tür şiddeti resmi politika haline getirmişken bırakın herhangi bir Yahudi’ye terörist demeyi, İsrail’i eleştirseniz yaptırıma uğruyorsunuz ama onlar hiç hem de hiç eleştirilmiyor. Sonuç olarak mesele bu şekilde olunca durumun kötülüğünün faturası yine Müslümanlara kesiliyor ve başarısız, aciz, güçsüz olduğumuz ve her daim kaybettiğimiz yüzümüze söyleniyor. Eğer İsrail’in yaptıkları ve ona bu fırsatı verenler kazandı sanıyorsanız ifade etmekten çekinmeyeceğim; ben böyle rezilce bir kazanç hiç görmedim, kimsenin gördüğünü de sanmıyorum.