Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

İnsan doğayı fethetmeyi başaramadı mı?

Tabiatın bize gücünü ve kudretini hatırlatmasına ihtiyacımız var mı? Ve insanoğlu onu ​​düşündüğü gibi fethedemedi mi?
Elbette buna ihtiyacımız olabilir. Çünkü insan doğası gereği unutuyor. Ancak Kovid 19’dan tamamen kurtulmuş değiliz. Onun insanlarda, ruhlarda, kalplerde ve ekonomilerde bıraktığı yaraları henüz sarmış değiliz.
Birçok gösterge, insanlığın bir kez daha doğanın insan üzerindeki egemenliği aşamasına girdiğini gösteriyor: Cesetlerin, ölmüş çocukların, kadınların ve erkeklerin görüntüsüne, ailelerinin ve sevdiklerinin acı verici kayıplarının yasını tutanların üzüntüsü ekleniyor. Bununla ancak kesin bir sessizlikle ve yüzyıllardır var olan insanın üstesinden gelmeye çalıştığı gerçeklere karşı ayakta durma, doğayı fethetme ve ona karşı beslediği korkuyla savaşmak için bilimsel ihtişamını inşa etme gücü ile savaşılabilir.
Gerçek şu ki tabiat, gücünü ve insana zulmetme kudretini ilan etmeye karar verdiğinde insanın zayıf olduğu gerçeği -bazıları bunu doğanın gazabı olarak tanımlar- tekrarlanıyor. Bu, elbette insanlığın aynı ilk yorumlarını geri getiriyor. Zira insan tabiat ile uğraşma sürecindeydi ve tabiat korkusuna yenildi. İnsanın bildiği ilk korku tabiattandı. O korkuların anası ve en eskisidir.
Elbette, bu korkunun insanın yaratıcı olması, yenilik yapması, icat etmesi ve tabiata ve onun dehşetine karşı kendini savunmak için güç kazanması için bir motivasyon kaynağı olduğunu hatırlamak önemlidir. Bu nedenle insan ondan himaye ve lütuf istemek için en büyük güç adresi olan Allah'a başvurmuştur. Tabiat her şiddetlendiğinde insan ona başvurmaya başlar.
Tabiat olayları yeni değil ama boyutları yeni. Burada kendimizi, bazı toplumların lüks ve modaya uygun bir tartışma konusu olması nedeniyle hala uğraştığı iklim değişikliğinin yansımalarının tam ortasında buluyoruz. Kastedilen yansımalar, yüksek sıcaklıklar ve bunun kış mevsimine girdikten sonra bile devam etmesidir, ki bu da kendi içinde doğadan dolaylı bir öfkedir. Ancak kuraklık, susuzluk ve tarım sektörünün zarar görmesi, gıda güvenliğini sağlama işlevinin yerine getirilmesini engellediği için maliyetlidir. Bunun mümkün olmaması durumunda ise açlık kader olmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliğinin diğer yansımaları arasında seller, yangınlar ve depremler yer alır. Bu, kabul edilmesi gereken önemli bir gerçeği, yani tabiatın hâlâ gücünün zirvesinde olduğunu doğrulayan bilimsel izleme sistemlerinin gelişmesine rağmen gerçekleşir.
Soru: İnsan, tüm olağanüstü bilimsel başarılarına rağmen tabiatla ilişkilerinde başarısız mı oldu?
Başarısızlığın, insanlığın başarısının sınırlamalarıyla hiçbir ilgisi olmadığına inanıyoruz. Bu sayede insan, gerçek hedeflere ulaşıp tabiatı kontrol etmeyi başardı. Tabiatın bazı sırlarını bilmek ve bunlara hâkim olmak, insanlığın ona karşı koruma ve silahlanma sağlamasına ve korku alanını aşmasına yardımcı oldu.
İklim değişikliğine yönelik yaklaşımların üzerine inşa edildiği en büyük sorun, insanı, tabiata aykırı faaliyetleri nedeniyle bu değişikliklerden sorumlu tutmaktır. Burada tabiata zarar veren savaşları ve silahları kastediyoruz. Silah ve diğer şeylere sahip olma açısından zayıf olanlara karşı genişlemeyi ve güç göstermeyi benimseyen ülkelerin, iklim değişikliklerinden ve tabiatın öfkeli tepkilerinden ilk önce sorumlu olduklarını da not ediyoruz.
Her anlamda yüksek bedeli ödeyenler fakirler, zayıflar ve teknolojide geri kalanlar olsa da elbette tabiatın gazabı güçlü ile zayıfı, zengin ile fakiri, ileri ile geriyi birbirinden ayırmaz.
Yıllardır dünyanın önde gelen ülkelerini, tüm insanlığı harekete geçiren etkileri nedeniyle tabiatın öfkesinden sorumlu tutan bir söylem var. Ancak bu söylem hala mütevazı. Artık bu söylemin tonunun yükselmesinin ve mücadele pusulasının iki ana eksene yönelmesinin zamanı geldi: Birincisi, iklim değişikliğine neden olan faaliyetlerin durdurulması gerekliliğidir. İnsanlığı savunma sorumluluğunu üstlenen ve katlanmaya başlayan kayıpları kontrol altına almaya çalışan uluslararası bir konumdan kaçış yoktur. Tabiatın insana unuttuğu dersi öğretme ve ona yenilmez gücünü hatırlatma yolunda olduğu açıktır.
İkinci eksen ise iklim değişikliği ile mücadeleyi finanse etme ihtiyacında temsil edilmektedir. Zira iklim değişikliğine neden olan faaliyetler yürüten ülkelerin, mağdur ülkelere sağlaması gereken sanıldığı gibi bir yardım değil, tazminattır.
Bilginiz olsun, savaşlarda, yayılmalarda ve diğerlerinde temsil edilen bu faaliyetler tarihte ele alınabilir. Ancak doğa bunları içselleştirir ve sıcakta, kuraklıkta, sellerde ve depremlerde yeniden üretir.
Bu faaliyetler yüzünden insan tabiatı fethetmeyi başaramadı.