Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Lübnanlı Nasrallah ve kaos istikrarı

İnsanları taşı ve toprağı ile Lübnan yıllardır devletin başarısızlığının sıkıntılarını çekiyor. İran'a bağlı Hizbullah ve Özgür Yurtsever Hareket’ten müttefikleri birlikte bu başarısızlığı ürettiler. Dar görüşlülükleri, kişisel kazanç elde etmek ve Lübnan'ı destekleyen Arap ülkelerinden destek almayı amaçlayan küçük siyasi manevralara bağımlılıklarıyla diğer Lübnanlı partiler de onlara katıldılar. Seksenli yıllardaki kuruluşundan bu yana Lübnan Hizbullahı farklı mevziler arasında gidip geldi, önceleri Şiileri kendi bayrağı altında birleştirmeyi düşündü ve Emel Hareketi’ni ve başkanını boyunduruk altına alana, onu yetkisi altına girmeye zorlayana kadar onunla çatışmalara girdi. Ülke içinde, bölgesel ve uluslararası düzeyde büyük suçlar işleyebilecek eğitilmiş ve mali açıdan zengin bir askeri grup olarak kendini kabul ettirdikten sonra, terör eylemlerinin meyvelerini toplamak için bir siyasi rol arayışına girdi. Bu rolü elde etti ve Lübnan siyasi denkleminde önemli bir figür, İran rejiminin bölgedeki ve dünyadaki tüm savaşlarında İran Devrim Muhafızlarının elinde önemli bir piyon haline geldi.
Hizbullah'ın gelişme hızı, İran rejimi ile Suriye rejimi kendilerini sahneye zorla kabul ettirmeye karar verene kadar yavaştı. Ardından iç tasfiyeler başladı; 2005 yılında Refik Hariri'ye suikast düzenlendi, bunu siyaset, kültür ve medya alanında birçok önde gelen isme yönelik suikastlar takip etti, ta ki herkes ona isteyerek ya da zorla boyun eğene kadar. Daha sonra, eski cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın grubu ve Özgür Yurtsever Hareket ile ittifak kurdu ve bu da ona uluslararası toplumun mezhepçilik ve terörizm sınıflandırmasından uzaklaştıran bir Hristiyan örtüsü sundu. Bunun ardından Özgür Yurtsever Hareket’in kendisini takip etmesini sağlamaya çalıştı ve bunda başarılı oldu, böylece devletin kontrolünü eline aldı.
Hizbullah onlarca yıl Lübnan devletini başarısız bir devlete dönüştürmek için çalıştı ve bunu başardı, bugün onu yeniden canlandırmak ve kendi kontrolü altında başarılı kılmak istiyor ama o da bunda başarısız oldu. Bunun üzerine, bilgililerin ve vatandaşların alaylarına aldırış etmeden açıkça siyasi çılgınlıklar yapmaya başladı. Para bulmaya çalıştı çünkü para olmadan devletler başarılı olamazlar. Tüm ideolojisini, söylemlerini ve direnişini bırakıp İsrail ile sınır anlaşmasına imza attı ve onunla normalleşti. Bugün Akdeniz gazından kazanacağı para geciktiği için şikayet ediyor. Ayrıca Suudi Arabistan'ı hedef almak için başvurmadık yol bırakmayıp başarısız olurken, şimdi kendisine yüz milyarlar vermesi için ona açıkça yalvarıyor. Devleti başarısızlığa sürükleme konusundaki uzun deneyim, Hizbullah’a devlet kurmakta, terörizm ve kaos yaratmaktaki ustalık ise devlet, kalkınma ve refah inşa etmekte yardımcı olmuyor.
İki gün önce Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri, konuşma arzusuna göre seçtiği vesilelerden birinde karşımıza çıkarak gerçekten alay konusu olacak bir konuşma yaptı. Konuşmasındaki çelişkiler her gözün gözlemleyebileceği ve aklın saptayabileceği kadar barizdi. Yalvarıyordu ama ustalaştığı tehdit diliyle. Devletin tarımsal ihtiyaçlarından bahsediyordu ama direniş ve silah diliyle. Bu çelişkilerinden de utanmıyor çünkü ona göre Lübnan'daki tüm muhaliflerini yola getirmiş. Destekçilerine gelince, mantıksızca ve sorgulamadan onu takip ediyorlar.
Hasan Nasrallah gibi ideologlar hiçbir şekilde devlet inşa edemezler, aksine onlar devleti yok etmekte ustadırlar. Kaos istikrarını yayma konusundaki uzun deneyimleri, devlet istikrarını desteklemeye yönelik çaresiz girişimlerinin önünde büyük bir engel olarak durur ve bu nedenle bocalarlar ve yaslı insanları dahi güldürecek konuşmalar yapar ve politikalar benimserler.
Lübnan'ı “Doğu'nun Paris'i” olmaktan çıkarıp çöplüklerle dolu, en basit yaşam araçlarından yoksun, bebekler için süt ve mamanın bulunmadığı, vatandaşlarının bankalardaki servetlerini güvence altına alamayan bir ülkeye dönüştürmek, bu zirveden dibe düşüş on yıllar aldı. Kaldı ki yıkmak inşa etmekten daha kolaydır. Nasrallah ülkeyi yeniden inşa etmeyi hayal ediyorsa, bu onlarca yıl daha uzun sürecek ve onun kişisel deneyimi ile onunla birlikte olan liderlerin deneyimi ile bu adeta gerçekleşmesi imkansız bir görev. Bu nesil görevi bırakıp, Hizbullah liderliğinden ve Lübnan devleti yönetiminden ayrılana kadar da bu görev başarılı olamayacak. Ne var ki bu da maalesef çok uzak ve ulaşılmaz bir hedef gibi görünüyor.
Devlet istikrarını destekleyen Arap ülkeleri, onlarca yıl kaos istikrarını destekleyen tüm ülkeleri, örgütleri ve grupları reddetmeyi sürdürdü. Nasrallah'ın konuşmasındaki garipliklerden biri de, on yıllar içinde iyi öğrendiği ve bildiği tek deneyim olan bölgede kaos yaratmakla tehdit etmesiydi. Bundan sanki yeni bir şey yaratacakmış ve onlarca yıl boyunca bu kaosu yaymaktan onu Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi bu büyük Arap ülkeleri dışında hiç kimse alıkoymamış gibi bahsediyordu. Nasrallah şimdiye kadar yaptıklarından daha fazlasını yapamaz ve bu nedenle tehdidi, Hizbullah’ın Lübnan içinde yaşadığı sıkıntının ve onu destekleyen İran rejiminin İran içinde yaşadığı sıkıntının bir ifadesidir.
Kaosa yatırım yapmak, istikrara yatırım yapmaktan çok daha kolay bir iştir. Kaos, dünyanın herhangi bir ülkesinde yatırım yapılabilecek siyasi, ekonomik ve sosyal bir durumdur. İran rejimi son 40 yılda kaos yaratma konusunda en fazla deneyime sahip olup bundan oldukça faydalansa da, bu diğerlerinin de aynı alana yatırım yapmasına engel değil. Hasan Nasrallah'ın korktuğu ve Lübnan devleti üzerindeki kontrolünün keyfini çıkarmasını engelleyen bir kabus oluşturan şey de bu.
Kaosa yatırım yapmak, başkaları için sorun yaratmak ve onları bu sorunlarla başa çıkmakla karşı karşıya bırakmak, anlaşmazlıkları yeniden canlandırmak, sonsuz ayrıntılarla bölünmeleri ve devlet dışı grupları desteklemek demektir. Siyaseten kaosu reddetmek de ona yatırım yapmamak anlamına gelmez. Yayıldığı yerde kaosu yönetmek inisiyatif ve etki demektir ve kaosu yönetmek onu yaratmaktan daha kolaydır.
Kaos istikrarının, İran'ın bölgede başarıyla uyguladığı modelleri bulunuyor; Yemen'de devletsiz bir devlet, Irak'ta yarı devlet, Lübnan ve Suriye'de ise başarısız bir devlet var. Bu modellerin her biri, modele ve verilere göre farklılık gösteren çalışma mekanizmalarına ve yatırım yöntemlerine sahip. Yoksul ülkeler, kaosa yatırım alanında zengin ülkelere karşı koyamazlar.
Örneğin İran rejimi “siber savaşlara” çok yatırım yaptı ve bizatihi bu örnek, aşırı bir tehlike taşısa da, siber savaşları daha büyük bir etkinlik ve aktivizmle kullanma, destekleme ve yayma konusunda İran'dan daha yetenekli taraflar var. Onları ortaya çıkarma gücüne ek olarak bu savaşın unsurları dünyanın her yerinden toplanabilir. İran'ı ve ajanlarını buna karşı koruyan tek şey, devletin, sistemlerinin ve aygıtlarının geri kalmışlığı konusundaki ısrardır. Bu, tehlikeleri savuşturmak için bir tür kendi kendini kandırmadır ve her zaman başarılı olmaz ki İran ve Lübnan'da olup bitenler bunun en iyi tanığı.
Son olarak, İran rejiminin içten sarsılması, geniş çaplı ve sürekli protesto ve ayaklanmalarla karşı karşıya kalmasıyla birlikte, Hizbullah, Lübnan'daki varlığına yönelik gerçek bir tehlike hissetmeye başladı ve Genel Sekreterinin son konuşması bu durumun yalnızca bir göstergesi.