Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Sudan… İç savaşın sihirli formülü!

Sudan'ın başkentinde silahlar sussa bile etkileri Sudanlılar’da derin bir yara olarak kalacak. Sudan, bir ülkede iki silah olmasının ve ordunun iktidar hırsının yarattığı çıkmaza girdi.
2018'in sonu ve 2019'un başında dünya haftalarca Sudan'daki olayları takip etmekle meşguldü. O zamanlar Sudan’ın, büyük bir kalkınma başarısızlığı ve dünyaya ve çevre ülkelere yönelik düşmanlıkla ülkeyi yönetmek için dini bir ideolojiyi benimseyen totaliter ve baskıcı bir yönetimden kurtulmak üzere olduğu umuluyordu. Birçok kişi bunun Sudan'ın son acısı olacağını ve tökezlemelerden kurtulacağını sanıyordu! Ancak Sudan halk hareketi inişli çıkışlı olarak bugüne kadar devam etti. Çok sayıda anlaşma imzalandı. Ancak bunlar gün doğmadan yırtıldı. Çünkü Sudan'da bir ‘kriz kimliği’ var ve bu böyle de kalacak. Zira eski rejim, kendisini koruyacağını düşündüğü askeri bir ikilik yarattı. Bunun kurbanı da Sudan halkı oldu.
Kızgın çatışma tamamen eski rejimin, yani Ömer el-Beşir rejimi ve takımının bir ürünü olan iki askeri oluşum arasında patlak verdi. Sudan'da yönetimi sivillere devretme fikri gerçekçi değil. Farklı güçler bu gerçeği kabul etmeye ne kadar yaklaşırsa, o kadar iyi olur. Çünkü sivil oluşum bir kereden fazla başarısız oldu. Her sivil taraf diğerini tanımayarak egemen olmak istiyor ve bu gerek sivil gerekse askeri olsun, Sudan çıkmazının en temel noktasını oluşturuyor.
Sudan’ın toplumsal ağı gelişmeye, ilerlemeye ve istikrara yer bırakmayan bu tür ‘erteleme’ düşüncesi ve parçalara ayırma davranışlarını almaya çok müsaittir. Bugün bu düşünce ve davranışlar savaşçılar arasındaki aynı ip ağına düşüyor. Ramazan bile birbirlerini öldürmelerine engel olmadı ve çatışma önce taraflar arasındayken daha sonra başkente sıçrayıp siviller arasına kaydı!
Sudan’ın muzdarip olduğu hastalık (ki bu, özellikle Sudan’ın yakalandığı bir hastalık), çoğulculuğu (etnik, bölgesel ve ekonomik) tanımayı reddetmesinden ötürü modern bir devlet kurmada başarısız olması ve sahip olduğu muazzam ekonomik imkanlara rağmen kaynakları yönetmede başarısız olmasıdır. Bundan ise doğrudan hem askeri hem de sivil Sudanlı seçkinler sorumludur.
Uluslararası istatistikler bize Sudan'daki yoksulluk oranının son yıllarda nüfusun yüzde 50’sine ve yüksek enflasyonun yüzde 80’e ulaştığını söylüyor. İşsizlik oranına gelince, nüfusun (yaklaşık 40 milyon) neredeyse dörtte birini kapsıyor. Bu da demek oluyor ki iş bulamayan 10 milyon Sudanlı var!
Sudan'ın ekonomik kaynakları açısından muazzam bir zenginliği var. Örneğin Sudan'da 50 milyon inek var. Ancak buna rağmen süt ürünleri kıtlığı yaşanıyor. Karşılaştırma yapacak olursak, Hollanda 5 milyon ineğe sahipken ürünlerini dünyaya ihraç ediyor! Tüm vızıltılara ve sloganlara rağmen ülke kaynaklar açısından zengin, yurtsever seçkinler açısından fakir bir ülkedir. Bazı araştırmalar, Sudan'ın ekilebilir arazisinin sadece ‘yonca’ ile donatılması halinde, Sudan'ın buradan elde edeceği gelirin Körfez ülkelerinin petrolden elde edeceğinden daha fazla olacağını öne sürüyor.
Uçsuz bucaksız tarım arazileri, bol su kaynakları, hayvan ve balık zenginliği, dünyanın en büyük bakır rezervleri ve altın madenleri ile dolu verimli bir ülke… Bütün bunların karşısında takipçilerinden başka kimsenin inanmadığı aşikâr bir ideoloji ile harmanlanmış askeri bir yönetim duruyor.
Bu, günümüzde artık bilinen ve toplumların ona göre değiştiği modernleşme mekanizmalarına karşı hastalıklı bir kayıtsızlık mı? Sudan’ın güvenilir bir kıyıya ulaşmaktan mahrum kalıp Sudanlı seçkinleri uzun bir çıkmaza sokan kibir denizine düşmesinin ve ülkenin, halkın kaynaklarının ve enerjilerinin tüketildiği bir tünele girmesinin sebebi bu mu?
Sudan'ın bölünmesinin ve peşinden gelen krizlerin hatırı sayılır bir kısmı, bu geçmişe dayalı proje yüzündendir. Buna, bu mücadelede kullanılan ve aklın kabul edemeyeceği bir dizi masal ve efsane eşlik etti. Sudan bu uzun çatışmaya, siyasi engellemenin tüm tezahürlerini taşıyan yorgun bir zihinle girdi. Bu yüzden topraklarının yarısını kaybetti ve geri kalan yarısında da savaşlar çıkardı. Hala da gerçekleri görmekten uzak.
Sudan'da yaklaşık 35 üniversite (bazıları sadece ad olarak üniversite) bulunuyor. Gelgelelim sadece altı büyük üniversitenin üçünde tarım eğitimi veren bölüm var! Oysa ki, tarım ülkenin ana zenginliği! İşin daha da garip yanı bazılarında ‘petrol bölümleri’ olması ama petrolün güneylilerde olması! Sudan’ın 20. yüzyılın başında başlayan üniversite eğitiminde öncü bir Arap ülkesi olması ve Sudanlı bilimsel ve idari liderlerin birçok uluslararası kurumda başarılı bir şekilde görev yapması ne ironik!
Şaşırtıcı bir şekilde hikâye devam ediyor. Sudanlı seçkinler, bugün yaşanan çatışmayı açıklamak için yeniden başka masallara başvurdu. Olayları Sudan için kötülük isteyen bir ‘dış komplo’ olarak yorumladılar! Sudanlı kitlelerden beklenen ise sabır ve bu komploya karşı savaşmak! Belki de bu, bazı insanların görmedikleri bir şeyleri gördüklerinin canlı bir örneğidir! Ya da bir şeyleri görmenin işlerine gelmemesinin! Bugün Sudan'da ilaçtan daha fazla füze, mermi ve başkentin yok olması pahasına ganimet elde etme açgözlülüğü var.
Toplulukları başarılı bir şekilde yönetmenin gizli bir formülü yoktur. Bu planlar dünyamızın birden fazla yerinde biliniyor ve hayata geçiriliyor. Toplumları daha iyiye doğru yöneltmek mümkün. İlk koşul, yaşamsal (efsanevi değil) amaçlara riayet etmeyi esas almaktır. Arkasından kamu yararını gerçekleştirmek için gerçek bir irade göstermek geliyor. Bunu yolsuzluğun kökünün kazınması, yargının bağımsızlığı, sağduyulu bilimsel yönetim, üretken insan sermayesine yatırım, yeni ve adil yasalar, barışçıl iktidar devri, çoğulculuğu tanımak ve kamu siyaseti işlerinde çalışan herhangi birinin bildiği diğer şeyler geliyor! Bütün bunlar Sudan'da karar mercileri tarafından biliniyor ve kasıtlı olarak görmezden geliniyor!
Önümüzde örneği olduğu gibi şiddete başvurmak, ‘aslan ve tilki’ kılığına girmek ve ülkenin gücünün ve enerjisinin kaldırabileceğinden daha büyük roller oynamak çözüm getirmez. Aksine bunlar sadece sorun yaratıp büyük patlamayı ve Sudan'ın -ya da ondan geriye kalanların- parçalanmasını hızlandırır. Güvenli limanlara ulaştırmaz.
Masallar sisi içinde uçmak, komplo teorileri yaymak ya da silah zoruyla iktidarı gasp etmek... Bütün bunlar modern devletin yapı taşları arasında yer almamaktadır. Bugün Sudan bir galip ve mağlup çıkmasıyla mevcut dalgayı atlatabilir. Ancak bu sadece geçici bir çıkış olur. Başka yönetim biçimleri denenebilir, ancak bunlar da geçici olur. ‘Güvenlik’, ‘slogan’ ve füze bazlı çözümler Sudan'ı güvenli bir yere götürmeyecektir. Birisi, içinde kurşundan daha fazla ilaç olacağı kesin olan modern devletin yönetimi ile onun gerektirdiği araçlar arasında net bir ayrım yapana kadar Sudan bu belirsizlik içinde kalacaktır.
Sözlerimizi Sudanlıların özlü sözlerinden biriyle bitirelim: “Büyük balığın kılçığı boğazdan ne çıkar ne de geçer!”