Mustafa Fahs
TT

Lübnan: Rejim Başkanlık ve ölüm kalım savaşı

Bir adayın (Haret Hreik - Paris) şansının en düşük seviyelere indiği açıkça görünüyor. Son günlerde, özellikle Şii ikilinin (Hizbullah ve Emel Hareketi) eski Bakan Süleyman Franciye'yi cumhurbaşkanlığına aday göstermesine karşı çıkan Hıristiyan güçlerin tutumunda herhangi bir değişiklik kamuoyuna duyurulmadı. Aynı şekilde, beş kişilik uluslararası grubun üyelerinin çoğu Lübnan'daki durumu takip etmekle ilgileniyor. Fransa dışında ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve Katar isim oyununa girmemekte ısrar ediyor. Bu beş ülke, Lübnan'ın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerden kurtulmak için ihtiyaç duyduğu reform talepleriyle eşleşen, yurt içinde ve dışında bilinen cumhurbaşkanlığı şartnamelerine ve standartlarına bağlı kaldı. Ancak bu gerçekler, Franciye'nin adaylığını benimseyen tarafları henüz konumlarından vazgeçirmedi, aksine mücadelelerini sonuna kadar sürdürecekleri açıktır. Bu durum, Hizbullah Parlamento Bloğu Başkanı Muhammed Raad tarafından başlatılan pozisyonla açıklanmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı mücadelesinde Muhammed Raad seçecekleri, kişinin özellikleri ve standartlarını şöyle açıklıyor: “Gerçeği anlamaları uzun zaman alabilir ama bu onların işi. Zira cumhurbaşkanlığı seçimi ülkenin stratejik yolunu çizmekle ilgilidir. Arzuladığımız ve beklediğimiz kişi, düşmanlar tarafından yönetilemeyen biri olmalıdır. Kendilerine, güvenliklerine, egemenliklerine ve menfaatlerine kefil olan kişinin seçiminde herhangi bir müsamaha ve anlayışa yer yoktur.”

Tahakküm yüzünü temsil edenlerin kararlılığı ve bağlılığı olarak gördüğü şeyin (tabii kendi tabirine göre) onlar için bir ceza olduğunu düşünen Raad, 17 Ekim 2019 ayaklanmasını ima ederek, fiilen vatana ihanet ve komplo diline ve Lübnan'dan başlayarak tüm bölge üzerinde ‘hegemonya projeleri’ olarak tanımladığı şeyleri gündeme getirdi. Raad'ın ve yerel basında yer alan Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri'nin sözlerine göre pazarlıkçı değil, uzlaşmacı bir adaya geçilmesi gerektiğine dair kendilerine ulaşan tüm iç ve dış tavsiyelerden sonra gösterdikleri aday konusunda kararlılıklarını ortaya koydular.

İktidarın, cumhurbaşkanlığına gelişinin önündeki engellere ve zorluklara rağmen adayına olan bağlılığı, Lübnanlılara siyasi kutuplardan bir cumhurbaşkanı dayatamadığı takdirde karşılaşacağı krizin derinliğini gözler önüne seriyor. Rejim, iç savaşın sona ermesinden sonraki siyasi başlangıcından ve devleti ve kurumlarını kontrol etmesinden beri destekçilerinin çoğunu, kurucularını ve resmî kurumlar içindeki ayrıcalıklarını kaybetme tehlikesiyle ilk kez karşı karşıya. Ayrıca cumhurbaşkanlığı seçiminin, gelecekte siyasi varlıkları üzerindeki etkisine ve savaşı kaybetmeleri durumunda destekçilerinin yeniden kutuplaşmasına şahit oluyor.

Rejimin sözlüğünde (Lübnanlıların trajedisi ne kadar büyük olursa olsun) kazanımlarından geri çekilme veya kapsayıcı ulusal şartlara dayalı çözüm fikri yoktur. Aralarında farklılıklar veya ihtilaflar olsa bile dayanaklarını korumak için tüm olanaklarını kullanacaktır. Çünkü rejim, herhangi birinin düşmesine izin vermenin veya devletteki herhangi bir pozisyonunu kaybetmenin, domino taşları gibi yuvarlanmasının ve devlet idaresindeki kontrolünün sonunun başlangıcına yol açacağını biliyor. Ayrıca rejim, cumhurbaşkanlığında ve tüm bakanlıklarda temsilcilerinin, toplu olarak Lübnan'da iç savaş ve mezhep çatışmaları düşüncesine bağlı olmayan yeni bir siyasi yaşam kuracak, sistemin dışından yeni bir siyasi sınıfın ortaya çıkmasını önlemeyi planlıyor.

Buna göre, rejimin tabularından biri dışarıdan şahsiyetlerin ana alanlara ulaşmasıdır. Bu bir ‘ölüm kalım savaşı’ olduğu için iktidara iç savaşla gelenlerin parlamento seçimleriyle buradan çıkması kolay değildir.