Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

ABD temerrüde düşerse ne olur?

Bir aydan daha kısa bir süredir ABD’li mali yetkililer, iflasa varacak yıkıcı mali olgulara ilişkin uyarılarda bulunuyor.

Durumun iflasa varacağı söyleniyor, zira ABD Hazine Bakanlığı, birkaç gün sonra başlayacak haziran ayına kadar hükümetin borç yükümlülüklerinin hepsini yerine getiremeyebilir.

ABD ya da başka herhangi bir ülkeden hiç kimse, para birimi uluslararası döviz sepetindeki en güçlü para birimi olan dünyanın en zengin ülkesinin nakdi çöküşün eşiğine gelip 31 trilyon dolardan fazla olduğu tahmin edilen borçlarını ödeyemez hale geleceğini hayal bile edemezdi.

Hazine Bakanı Janet Yellen, devletin kamu borcu tavanını yükseltmekten başka çare bulamadı. Ancak bu garip ve benzersiz karar, tavanı olabildiğince hızlı yükseltmek için Kongre ile zorlu müzakereleri gerektiriyor.

Lübnan, Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Sudan gibi bazı Arap ülkelerinin maliye bakanlıklarının borçları ödeyemez hale geldiği, mali yolsuzluk ve büyük çaplı hırsızlıklar nedeniyle tavanları olmadığı ve dolayısıyla hiçbir tavan veya çatının onlara fayda sağlamadığı aklıma geldi.

ABD’de defalarca mali kriz oldu. Birçok ülkede de şurada veya burada bir açık meydana gelebilir. Ancak kimse tavanın yükseltilmesini veya ortadan kaldırılmasını asla önermiyor!

Amerikan ekonomisiyle ve onun ortaklıklarıyla ilgilenenler, birkaç sene öncesine kadar en önemli ekonomik sektörün Amerikan otomobil üretim sektörü olduğunu bilir. Bizzat Amerikalılar bu sektörü “kibrin ve gururun zirvesini somutlaştıran bir sektör” olarak tanımlıyordu.

Bu üretim, pek çok kriz geçirdi. Eğimli ekonomik sektör, 2008 yılında mali bir “kurtarma planı” seçtiğinde bunun “en kötü seçenek” olduğu söylendi. Washington o yıl Irak üzerindeki savaşın ve işgalinin bataklığından çıkmaya hazırlanıyordu.

Bazı Amerikan fabrikalarının maliyetleri düşürmek ve iş gücünü ucuzlatmak için Asya ülkelerine taşınmasıyla Kore üretimi Chevrolet arabaları ya da Malezya, Kanada, Meksika, Almanya, Birleşik Krallık, Hindistan, Brezilya, İtalya ve hatta Çin üretimi başka marka arabaları duyar olduk, ama bu bile o koşullarda otomobil şirketlerini kurtaracak bir çözüm olmadı.

Bir süre sonra bu çözüm “uygunsuz” görüldü. Bunun üzerine “Kurtarıcılar” filmine yöneldiler. Bununla Walt Disney şirketinin 1977’de ürettiği bir animasyon filmine benzetmeyle sigorta şirketleri kastediliyor.

O zamanlar Amerikalılar şunu sorguluyordu: ABD hükümeti, otomobil sektörüne destek veriyor da neden havayolları, demiryolları, Amerikan petrol ve biyoteknoloji şirketlerine destek vermesin?

Tüm bunlardan önce, kamu piyasalarını enflasyon ya da durgunluktan kim kurtaracak? Bu şirketlere müşterilerle ilişkilerinde de “kibir” ve “gurur” suçlamaları yöneltildi. Ev mobilyası, giysi, hatta müzayede, altın ve mücevher, turizm ve eğitim piyasalarının aksine otomobil piyasası ve havacılık sektörü, aynı suçlamayı paylaşmaya devam ediyor.

Hem de sadece ABD’de değil, tüm dünyada. ABD’de ölüleri defnetmenin “hayatın kendisinden daha pahalı olduğunu” bilmek bizi şaşırtabilir! Daha da şaşırtıcı olan şu ki ABD’li Müslümanlar, mezarlık piyasasından mustarip, çünkü New York’ta defnedilmek isteniyorsa Daru’r-Rahme’de cenaze masrafı en az 20 bin dolar! Bu nedenle çoğu göçmen, akraba ve yuva özleminden ötürü değil de mali yükleri hafifletmek için anavatana gömülmek istiyor.

Amerikan otomobil krizinde isimlerini vermeyeceğimiz otomobiller, ara sıra zarara uğruyor ve mali kurtarılmaya ihtiyaç duyuyor. Bu esnada yine isimlerini vermeyeceğimiz iki Japon otomobil şirketi ve ABD’deki merkezleri ise daha kaliteli, daha şık tasarımlı ve daha az yakıt tüketen otomobiller üretiyor. Japonya’daki Amerikan otomobilleri de Japonlardan pek rağbet görmüyor, çünkü Japonlar daha fazla yakıt tüketen ve direksiyonu yolun yanlış tarafında olan arabaları neden satın almaları gerektiğine ikna olmuyor.

Bu krizler uzayabilir. Sadece otomobil ve Amerikan mezarlığı piyasasında değil; İsviçre çikolatalarında, İspanya boğa güreşlerinde, hatta Brezilya futbolunda, İngiltere kulüplerinde, Avrupa tatil beldelerinde ve başka şeylerde de.

Bu krizler ve kuraklık yıllarında bu tür krizlerin uzmanları, işleri daha da kötüleştirdiği için tüm mali kurtarma planlarının derhal durdurulması çağrısında bulundu. Gelgelelim tarih, devranın dönüşüyle tekerrür ediyor. Bu çağda bir ABD Başkanı gelip de “iklim” konusunda tüm yeryüzü problemlerine bir çözüm bulduğuna yemin etse ve başkentler orada burada acil iklim konferansları düzenlese de yağmur şemsiyeleri, rüzgâr kırıcılar, sıcaklık programları, kar yoğunluğu ve eski ve gelişmiş Korona yayıldı ve ne otomobillerde ne uçaklarda ne de “kibir ve gururda” bir şey değişti. Kazanabilecek tek kart, gariptir ki oldukça basit ve iktidarını genişletmeye çalışan bir adam olarak “kibirli ve mağrur” olarak tanımlanamayacak ABD Başkanı Joe Biden’ın kartıdır.

“Tavanı yükseltmek” son çare olabilir, ama bunun başta doların çöküşüyle tehdit eden bir kriz olmak üzere zararları da var. ABD, 1960’tan bu yana 78 kez bu uygulamaya başvurdu ve şu an 31 trilyon dolara vardı. Bu da hisselerin düşmesine ve çalışanların işten çıkarılmasına yol açıyor.

ABD’den en çok alacağı olan ülke Çin. O da şu an ABD’nin temerrüde düşmesinden korkuyor. Foreign Policy dergisi, bu konuda herhangi bir başarısızlığın sonuçları ve bunun doğurabileceği bir küresel ekonomi krizi konusunda uyarıda bulundu. Derginin sorusu şu: Washington temerrüde düşüyorsa dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin nasıl kurtulur?!

Bu durumda Çin, dolara daha az bağımlı yeni bir küresel mali sistem oluşturabilir. Çözüm ne olursa olsun Çin, ekonomide ABD değil.