Vahdettin İnce
Yazar
TT

Toplumsal sabiteleri okumayanlar için seçimler dünyanın sonudur

Toplumsal hallerin zamana ve mekana göre değişkenlik gösterdiğini biliyoruz. Fakat bu değişkenliklerin yanında bütün zamanlar ve mekanlar için geçerli olan toplumsal haller ve evrensel yasalar da vardır. Aslında değişkenler gibi gördüğümüz durumlar da bu değişmezlerin zamana ve zemine uygun bir görünüme bürünmesinden ibarettir de diyebiliriz. Ne var ki bazı insanlar olguları bu değişkenlere göre anlamlandırmak isterler. Çünkü resmin bütününe bakmak, olguya dair evrensel sabiteleri görmek işlerine gelmez. Bir kere zahmetli bir iştir. Okuyacaksın, anlayacaksın, gözlemleyeceksin, örneklendireceksin, sonra analiz edeceksin ve sonra buna göre siyaset belirleyeceksin…zor iş. En iyisi bütün varlığı, hayatı, eşyayı gördüğünden, gösterdiği taraflarından ibaret saymak. Böylesi daha kolay. Tabi eşyanın hakikati değişmez o başka.

Son seçimlerin adeta bir ölüm kalım meselesi gibi ele alınmasını görünce böyle bir giriş yapma gereğini duydum. Demem o ki, Türkiye’nin uzun bir zamandır yaşadığı bu süreç dört beş yılda bir yapılan seçimlerle değişebilecek bir şey değildir. Seçimler, en fazla bu değişmez sürecin hızının, rotasının, yönünün, niteliğinin nasıl olacağını belirleyebilirler. Sürecin başka bir süreçle değişmesi anlamına gelmezler.

Ancak bazı insanlar, özellikle bazı aydınlar seçimlere bu gözle bakıyorlar. Hem muhalefet hem de iktidar kanadı olarak. Herhangi bir seçimin kaybedildiğini gören bazı aydınlar bunu her şeyin sonu olarak değerlendirirken, kazanan taraf da yer alan bazıları da her derdin ilacı gibi görürler.

Halbuki büyük resme bakılırsa Türkiye’de uzun bir zamandan beri devam eden bir sürecin etkin olduğu anlaşılır ve toplumsal akışın içinde dört beş yılda bir başvurulan seçimlerle bu sürecin mahiyetinin değişmeyeceği, akışın kesintiye uğramayacağı veya yerini başka bir sürece bırakmayacağı görülür. Toplumsal sabitelerden biri olan süreçler toplumsal değişkenler kapsamına giren seçimlerle değişmezler yani. Seçimler ya da seçilen liderler süreçlerin idare ediliş biçimini, hızını, niteliğini belirleyebilirler en fazla.

Mesela Cumhuriyetten ellili yılların başlarına kadarki süreç tek parti yönetimi şeklindeydi. Bir sabite vardı. Tek parti hakimiyeti. Ama bir de değişkenler vardı, seçimlerle belirlenen ya da belirginleşen hükümetler, liderler. Kısacası başbakanlar, bakanlar, bürokratlar değişirdi ama tek parti denen süreç değişmezdi. Daha sonra ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler ışığında tek parti sürecinin miadını doldurduğuna karar verildi ve çok partili sistemle birlikte yeni bir süreç başladı Türkiye’de. O süreç de iki binli yılların başlarına kadar ite kaka, darbelerle, 27 mayıs, 12 mart, 12 eylül ve en son 28 şubat olmak üzere bir dizi modern ya da post modern müdahalelerle devam ettirildi. En sonunda iki binli yılların başlarından itibaren yaşanan gelişmeler bizi Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi adı verilen sürece getirdi. Bugün bu sürecin içindeyiz. Artık bu sürece dair ekonomik, siyasal, sosyal bir takım olaylar, gelişmeler gözlemliyoruz, yaşıyoruz. Özellikle siyasal aktörlerin bu bilinçle hareket etmesi, buna göre bir siyaset belirlemesi beklenir normalde. Ama muhalefet tarafının son seçimlerin öncesinde ortaya koyduğu argümanlar itibariyle bu bilince göre hareket ettikleri pek söylenemez.

Muhalefetin bu bağlamda Türkiye’nin genel gidişatına katkı sunmak, aksayan yönleri gösterip çözüm üretmek gibi hususlara odaklanması gerekirken zaman zaman ortaya çıkan olgulardan hareketle süreç ve sistem değişikliğini istemesi, bunu esas alan politikalar geliştirmesi ve bu söylemle halkın önüne çıkması süreçlerin sabitelerinin farkında olmadığını, bu sürecin de en azından iç ve dış dinamiklerin belirleyecekleri yeni bir süreç devreye girene kadar değişmez olduğunun bilincinde olmadıklarını göstermektedir. Ve son seçimlerde alınan sonuçlar da bunun bir kanıtıdır.

Aslında halk bu bağlamda muhalefetten daha bilinçli davranmıştır denebilir. Diğer bir ifadeyle muhalefet toplumsal değişkenlere odaklanırken halk tecrübelerinin bir hasılası olan kolektif aklın ışığında sabitelere eğilim göstermiştir.

Türk solu önderliğinde Kürtler adına siyaset yapma iddiasındaki muhalefet mi? Dünyada artık tarih öncesi süreç muamelesi gören soğuk savaş sürecinde takılıp kaldığını ve yeni süreçte bir etkinlik gösteremeyeceğini dünya aleme göstermiştir. Bu yüzden bu muhalefeti destekleyen Kürtlerin en kısa zamanda onları omuzlarından silkip atmaları kaçınılmazdır. Aksi takdirde bu son seçimlerde görüldüğü gibi sadece siyasette değil toplumsal hayatta da denklem dışı kalacaklar.