Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Zakkumda bal olmaz… Umut, Arap ulusunun gençliğinde!

Biz zakkum ağaçlarının çiçeklerine bal döküp dursak da onun çiçekleri acı kalacaktır. Olayların aslını görmemek için gözlerimizi kapatsak ve üzerlerine ne kadar güzellik tozu “serpsek” de Arap gerçekliğimizin genel olarak dostları sevindirmiyor, düşmanları kızdırmıyordu. Kısmen hâlâ böyle. İstediğimiz kadar güzellik tozlarının yardımına başvuralım, olup olacağı bu kadar… Gerçekler, rüzgârların, gemilerin işine yaramayanı estirdiğini söylemeye devam edecek!

Ben de ölüme şeker serpenlerdendim, biliyorum. Ama kafamda yaşlılık emareleri belirdikten sonra şimdi geçmişe dönüp onu şaşı olmayan gözlerle incelediğimde biz ne kadar güzelleştirmeye çalışsak da bugün gelinen noktanın dostlarımızı kızdırdığını ve elbette düşmanlarımızı memnun ettiğini görüyorum… Bu söylediğimin doğruluğundan emin olmak isteyen kişi doğuya, batıya ve her yöne bakıp “derinliklerine dalsın.” İşte o zaman gözleri yaşartan ve yürekleri sızlatan gerçekleri muhakkak görecektir!

Birçok kişinin bu konuda benimle aynı fikirde olmadığını biliyorum. Onlara göre ben, meselelere işin aslını olduğu gibi görmeyen gözlerle bakıyorum. Gerçekte ise her zaman uyanık gözlerle baktım ve gördüm ki meselelerimiz hiç değişmedi ve her şey olduğu gibi kaldı, hatta daha beter oldu.

Burada bu gerçekliğe, yani kendi gerçekliğime ve içinden geçmiş olduğum bu zorlu yolculuğun gerçeğine baktığımı ve bakmaya devam ettiğimi belirtmem gerek. Muhakkak ki benim dışımda pek çok kişi de bu yoldan geçti. Fark ettim ki biz, hâlâ pembe rüyalar gören bir nesildeniz. Bu nesil, gözlerini açtığında şu üç şeyin gerçek dışı olduğunun ayırdına vardı: gulyabani, Zümrüdüanka ve vefakâr dost!

Ben gerçekten de gökyüzünün yağmursuz bulutlarına şarkılar söyleyen bir nesildenim. Biz, birer gulyabani, Zümrüdüanka ve vefasız dost oldukları ortaya çıkan partilere ve rejimlere yatırım yapardık… Kendi adıma ben, çok geçmeden birbirini yiyip bitiren bir “partiye” ve birlik, özgürlük ve sosyalizm sloganları atan rejimlere yatırım yaptım ve anladım ki ne birlik var ne özgürlük ne de sosyalizm… Marksizm ve Leninizm de keza!

İşte böyle… Ama biz zorlu bir yolda gözlerimiz kapalı emin adımlarla yürümeye devam ettik… Elbette insan cinsi semiz koçlar da var, yiyecek azık bulamayanlar da… Bu yüzden o üç şeyin, yani gulyabaninin, Zümrüdüanka’nın ve vefakâr dostun gerçek dışı olduğu doğru olmayabilir. Zira kesinlikle insan cinsi pek çok gulyabani de var, pek çok Zümrüdüanka da ve birkaç vefakâr da.

Gelgelelim biz olumlu şeyleri olumsuzluklara baskın kılsak da gerçekler, olumsuzlukların gırtlağımıza kadar geldiğini ve olumlu şeylerin de çok az kişi için geçerli olduğunu söylüyor… Burada sadece Allah’ın salih kullarından ya da yoksul ve muhtaçlardan değil, gulyabanilerden ve cinlerden de bahsediyorum. Zira ben her şeye gücü yeten Yüce Allah’tan geniş rahmetiyle tüm salih kullarını kuşatmasını istiyorum.

O halde hiç şüphesiz mevcut Arap gerçekliğimiz, pek çok hastalık ve musibetten mustarip. Hem de pek çok samimi, temiz kalpli ve akıntıya karşı herhangi bir gerçek ve verimli direniş olmaksızın yüzen insanların varlığına rağmen… Bu noktada ve bir kez daha bu Arap gerçekliğine şaşı ve iltihaplı olmayan gözlerle baktığımızda bizi ve dostları sevindirmeyip başta Siyonist düşman olmak üzere düşmanları ve gizliden gizliye daha düşman olan “dostları” sevindiren şeyleri mutlaka göreceğiz!

Şimdi birçok gerçek başarıya imza atarak yükselen nesillerimizi sarsmamak için bu karamsarlıkta lafı uzatmamak gerek. Bilindiği üzere tarihimiz gerek Yüce İslam’dan önce olsun gerek sonra, olumsuz pek çok duruma sahne oldu. Ama yine aynı tarih pek çok başarı da kaydetti. Nitekim hep söylendiği ve doğrulandığı gibi Emevi ve Abbasi devirlerinde ve elbette onlardan önce Yüce İslam’ın ilk dönemlerinde Arap atlarının sesleri, yerkürenin dört bir yanında duyuldu ve ışığını ve özgürlüğünü okyanuslar aşarak insanlığa taşıdı…

Buna ve bu karamsarlığa rağmen bazı Arap ülkelerinin adımlamaya başladığı umut vaat eden yeni bir yol görmek mümkün. Gençlerin öncülük ettiği bu yol, gerçek kalkınma ve özgüvene odaklanıyor, içi boş sloganlardan uzak duruyor, toplumları için başarı ve ilerleme arzuluyor, önemli bölgesel, Arap ve uluslararası rolünü unutmuyor ya da görmezden gelmiyor ve hep söylendiği gibi bu acımasız dünyadaki bölgesel ve uluslararası denklemlerin aşamayacağı zor bir figür olmaya çalışıyor.  

Suudi Arabistan Krallığı tarafından ya da onun aracılığıyla gerek yerel olarak gerekse Arap düzeyinde ortaya konan başarılara daha yakında bakıldığında görülecektir ki bu Arap ulusunun yok olmayan bir konumu ve rolü vardır ve bu, umut vericidir. Krallık, yerel ve dahili olarak ekonomik ve toplumsal ilerleme ve kalkınma yolunda büyük sıçramalar yapıyor. Arap ve uluslararası düzeyde ise bir Arap köşe taşı haline gelen Krallık, herkesi ulusun çıkarları etrafında bir araya getiriyor ve milletler arasında bir konum sahibi olma hakkını müdafaa ediyor.

Geçirdiğimiz kara günlerde Arap ülkelerinin parçalanıp dağıldığını ve yabancıların bu ülkeleri yıkıma uğratıp kendi nüfuzlarını yaymak için ellerini uzattığını gördük. Tüm bunlara rağmen bugün Suudi Arabistan’ın Arap saflarını birleştirmek, bölgede tutuşan krizleri söndürmek ve Araplar arasında iş birliğine odaklanmak üzere izlediği bilgece politikalar ve uygulamalar bizi sevindiriyor… Bu, Krallık için yabancı bir durum da değil. Zira diğerleri ne zaman yoldan saptırsa bu ulusun yönünü kendine, çıkarlarına ve ulusal ilkelerine geri döndüren hep o olmuştur.