Uzun zamandır beklenen Ukrayna “bahar saldırısı” başladı mı?
Yaz kapıda iken bu soru, Avrupa ve ABD’deki siyasi çevrelerde dolaşıyor.
Geçtiğimiz pazartesi günü Fransız askerî analistler, hâlâ bu meseleyi konuşuyordu. Bir emekli general, televizyon izleyicileri karşısında “Ukrayna’nın güneydoğu bölgelerinde saldırı başlayabilir” dedi.
Ancak ABD’de bir başka emekli General David Petraeus daha emin bir şekilde konuştu. The Washington Post gazetesine açıklama yapan general, saldırının çoktan başladığını söyleyerek, Ukraynalıların büyük kazanımlar elde edeceği öngörüsünde bulundu.
Önde gelen siyaset bilimci John Mearsheimer ise farklı bir üslupla “geniş toprakların el değiştirmesinden” bahsetti ve Rusya’nın Ukrayna’nın büyük bir kısmını ele geçirip savaşa son vereceğine dair tahminini dile getirdi.
Bu yorumlar bana, Çarlık Rusya’sı ile Britanya İmparatorluğu’nun Orta Asya için rekabet ettiği meşhur “Büyük Oyun” dönemini hatırlattı. Bu dönemde bir Rus gücü, İran sınırlarında ıssız bir vaha olan Merv’e yaklaşmıştı. İngiliz emperyalistler korkuya kapılırken Londra’daki magazin basını, ardında “beklenmeyen sonuçlar” bırakabilecek “Merv anından” bahsediyordu.
Siyasetçiler ve uzmanlar, uçsuz bucaksız toprak okyanusundaki bir parça üzerinde hâkimiyet kurmak için verilen mücadelenin iki büyük imparatorluk arasında bir savaşı ateşleyip ateşleyemeyeceğini sorguladı.
Bu esnada, bugün Ukrayna savaşıyla ilgilenen pek çok yorumcunun düştüğü hataya düşüyorlardı: mücadelenin bir toprak parçası üzerine verildiğine inanmak. Britanyalı ve Fransalı liderler de 1938 yılında aynı hatayı yapıp, Hitler’in, Çekoslovakya’nın bir parçası olan ve nüfusunun çoğunluğunu Alman ırkının oluşturduğu Sudetenland için çabaladığını zannediyorlardı. Hitler, başka bir toprak parçası üzerinde, yani Polonya’daki Danzig Koridoru üzerinde hâkimiyet kurmak istediğinde bile Führer’i memnun etmeye çalışan çok sayıda reel politik destekçisi vardı.
Rus devletinin ambleminin çift başlı kartal olması tesadüf değil. Kartalın, her birinde taç olan başlarından biri doğuya, Moğollar ile Tatarların kültürlerinin şanlı bir mazinin kalıntıları olarak kaldığı geniş topraklara bakar. Rusya bugün de doğuya baktığında kendi devlet modeline benzeyen siyasi ve sosyal sistemler görüyor: Çin Halk Cumhuriyeti, Moğolistan ve Kuzey Kore. Hatta Japonya bile, Rus devlet düşüncesine Batı Avrupa veya Kuzey Amerika’daki demokrasilerinden biraz daha yakın görünüyor.
İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinden beri Japonya’nın fiili olarak bir tek parti devleti olduğu biliniyor. Aynı şekilde bağımsızlıklarına yeni kavuşan Orta Asya cumhuriyetleri de “güçlü bir adamın” liderliğindeki farazi bir tek parti sistemiyle Rusya’ya tanıdık geliyor.
Ancak Rus kartalı, güneye bakmaz. Baksalar, güven verici bir görüntüyle karşılaşacaklar.
Sovyet İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından yüzü batıya dönük kartal, parlıyor gibiydi. Ancak Batı’nın askerî birlikleri, özellikle de Rusya’ya akın eden uzmanlar, yatırımcılar, iş adamları, orta sınıf mensupları ve Amerikalılar, piyasa ekonomisi ile burjuva demokrasisine dair kasvetli bir tablo ortaya koydu. Bugün Vladimir Putin, o karanlık yılların bir ürünü. Boris Yeltsin’in trenine bindikten sonra çok geçmeden anladı ki yalnızca onun adımlarını takip ederse iktidar süresini uzatabilir.
2008 yılında Gürcistan’ın işgali ve 2014 yılında Kırım Yarımadası’nın ilhakı da Batı demokrasilerinin iradesini sınamak ve Rusya sınırlarına doğru sürekli ilerleyen “demokratik dalgaya” son vermek için tasarlanmıştı.
Putin, Ukrayna bakışlarını “Batı’ya” çevirirse, Belarus’un yakın zamanda Rusya’nın elinden “kayıp gidecek” olmasından korkuyor. Rusya’daki genç nesil de Batı’ya doğru çekilme tehlikesine maruz kalan bir diğer unsur. Çoğu genç olan iki milyondan fazla Rus’un son iki yılda ülkeden ayrılmasına bakılırsa, bu korkunun yersiz olmadığı açıkça görülüyor.
Demem o ki, Putin’in bir yıldan fazla bir süre önce başlattığı süregelen savaş, bir toprak parçasıyla ya da Ukrayna’nın hepten işgaliyle alakalı değil. Avrupa’nın geri kalanını Rusya gibi yapamayacağını anlayınca, Rusya’nın Avrupa’nın geri kalanı gibi olmasını engellemek için bir tampon koridor inşa etmeyi umuyor.
Ukrayna'daki savaş bize asıl sebebini unutturmamalı; Rus kimlik krizi. Doğrusu Rusya, büyük ve belki de güçlü bir devlet. Ukrayna’yı tümüyle işgal edemese de bu savaşı birkaç sene sürdürmek için gerekli paraya sahip. Bu savaş nasıl biterse bitsin, sebebi bâki olacak. Putin döneminin son bulması bile Rusya’nın iki asrı aşkın süredir mücadele ettiği sorunu çözmeyebilir.
Dikkatlerin Ukrayna savaş meydanlarında olup bitenlere odaklanması bize, tüm savaşlar gibi bu savaşın da arkasında silahla üstesinden gelinemeyecek derin siyasi ve kültürel sebepler olduğunu unutturmasın. Rusya’ya Avrupa’da uygun bir yer bulmak, tüm dikkatlerini kısa vadeli seçim dönemlerine veren siyasetçilerin üstlenemeyeceği kadar büyük bir görev. Batı demokrasilerinin destekleyici bir rol üstlenmesiyle cevap, Rusya içinden gelmelidir. Batıya doğru bakan kartalın daha parlak ufuklar görmesi gerekirken, şu an bitimsiz bir savaştan başka bir şey görmüyor. Bu esnada doğuya doğru bakan kartal da Rusya’nın gitgide Çin’e daha bağımlı hale gelmesine tanık oluyor.