Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Fransa ve ‘Sünni terörizm’ söylemi

New York'ta AFP'ye konuşan Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin'in Fransa için en büyük tehlikenin ‘Sünni terörü’ olduğunu özetleyen açıklamaları ortalığı karıştırdı. Darmanin, gerçekleştirdiği ABD ziyareti sırasında, özellikle Paris’in 2024 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmasından önce Washington ile güvenlik iş birliğini güçlendirme çağrısında bulundu.

Şüphesiz bu, yorum ve eleştiriyi hak eden bir konu.

Mişari Zeydi, 26 Mayıs’ta Şarku’l Avsat’taki köşesine “Fransa sadece ‘Sünni terörden’ korkuyor!” başlıklı bir makale yazdı. Makalede şu can alıcı cümleler yer alıyor:

“Sünni terörün Fransa ve Avrupa'yı tehdit etmesi konusunda hemfikiriz. Ben de tamamen sizinle aynı fikirdeyim… Peki, ya İran Devrim Muhafızları ve onun takipçilerinin gözettiği terör? Belçika önümüzdeki 27 Kasım'da İranlı bir diplomatın yargılanmasına tanık olacak. Terör eylemi planlamak ve pek çok kişiyi öldürmeye teşebbüs etmekle suçlanan Esedullah Esedi adlı bu adam, 2018 yazında Almanya'da tutuklanarak Belçika'ya teslim edilmişti. Belçikalıların ve Fransızların suçlamalarına göre bu adam, İran'dan aldığı doğrudan emirlere dayanarak, İran muhalefetinin Haziran 2018'de Fransa başkentinin banliyölerinden Villepinte'de düzenlediği bir konferansta olabildiğince çok katılımcıyı öldürmek için planlama yapmış ve eylemi finanse etmiş.”

Sorun terörü sünniliğe indirgemekten daha büyük. Bu, mezhepçiliği aşan bir proje, ağ ve teoridir. Lübnanlıların birkaç gün önce yeniden canlandırdığı, bir Hıristiyan-Hıristiyan savaşı olan ‘Ehden’ katliamının hatırası gibi konularda kimlik üzerinden öldürme olayları bize hatırlatılıyor. Meselenin kökeninin siyasî olduğu doğrudur ama verdiği anlam, terörün mezhep ve belalarından daha genel olduğudur.

Dubai'deki el-Mesbar Araştırma ve İnceleme Merkezi tarafından yayınlanan “Fransa'da İslam: Kardeşlik - Terörizm - Tedavi” başlıklı çok değerli bir kitaba geri dönüyorum. Yazarların bu kitabı hazırlama gerekçesi, “Özellikle 2015 yılındaki kanlı Paris saldırılarından sonra, kamuoyunda ve resmi makamlarda terörün artan yansımaları ve cumhuriyet değerlerine ilişkin artan endişeye yol açan ‘Fransız İslamı’ örgütlenme projesiyle ilgili en öne çıkan bakış açıları, fikirler ve çözümler arasında gezinmek” olarak belirtilmiş.

Iraklı terör araştırmacısı Casim Muhammed, adı geçen kitapta, Fransa'daki ‘Müslüman Kardeşler’ (İhvan-ı Müslimin) yapılanmasını ve ‘cihatçı grupları’ inceledi. Muhammed, Avrupa'nın aşırılık yanlısı gruplar ve siyasi yakınlıkların kişisel ilişkilerle örtüştüğü farklı milletlerden oluşan bir ilişkiler ağı kurmayı başaran ‘Müslüman Kardeşler’ için kuluçka merkezi ve sığınak teşkil ettiğine işaret ediyor. Faaliyetleri birçok kurum ve merkez aracılığıyla Avrupa'ya yayılan Müslümanlar, aşırılık yanlısı grupları destekleyen ülkelerden ve uluslararası Müslüman Kardeşler örgütünden destek aldı. Muhammed ayrıca, Fransız arenasının 1960’lı yıllardan günümüze kadar resmi olmayan Sünni İslam'ı örgütleme düzeyinde 3 aktif tarafa tanık olduğuna inanıyor. Bunlardan ilki, göçmen topluluklarının ana kaynak ülkeleri: Türkiye, Cezayir ve Fas. İşleri Türk hükümeti tarafından yönetilen yaklaşık yarım milyon Türk'e ek olarak, sayıları yaklaşık 5 milyon olan Fransa'daki Müslümanların yüzde 80'i Mağrip kökenli.

İslami hareketler ve kuzey Fas meselelerinde uzmanlaşmış bir araştırmacı olan Ebu’l Fadl el-İsnavi kitapta şu ifadeleri kullanıyor: “Aşırı sağcı partilerin, Fransız iç kesimlerinde taraftar toplamak için İslam karşıtı fikirlerini yaymaları ve İslami örgütlerin yasaklanmasını talep etmeleri, Müslüman Kardeşler'in varlığı üzerinde potansiyel etkilere sahip olacaktır. Bazı Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselişinin ardından Müslüman Kardeşler'in Fransa'da karşılaştığı, düşüşe geçmesine ve o ülkedeki kurumlarının finansman kaynaklarının kurumasına yol açabilecek varoluşsal zorluklar ve engeller de var. Özellikle kendisine düşman olan aşırı sağ hareket, Avrupa'nın iç kesimlerinde etkili bir siyasi ve toplumsal aktör haline geldiğinden beri durum böyle.” Aşırı sağın söylemindeki Müslüman Kardeşler’i ve Fransız aşırı sağının Müslüman Kardeşler’e yönelik tehdidinin kalıplarını gözden geçiren el-İsnavi, Fransa'daki Müslüman Kardeşler'e yönelik aşırı sağcı tehdidin 4 olası modelini izliyor. Aşırı sağ, Müslüman Kardeşler'in Fransız kimliği ve Avrupa güvenliği için oluşturduğu tehlikelerin farkında olarak, bu tür doğrudan veya dolaylı tehdit türlerinden bazılarını kullanmaya başvurabilir. Bu modeller şöyle sıralanabilir: Müslüman Kardeşler'i kuşatmak için çeşitli Avrupa ülkelerinde aşırı sağcılarla ilişkilerin güçlendirilmesi, grubun finansal yeteneklerini tehdit etmek ve fon kaynaklarını kontrol etmek, grubu geri püskürtmek için organizasyonları, dahili grupları ve çeşitli medya kuruluşlarını desteklemek, Fransa'daki siyasal İslam akımları ile Müslüman Kardeşler içindeki kutuplaşma arasındaki bölünmelerden faydalanmak.

Avrupa-Akdeniz Forumu'nda uluslararası ilişkiler ve sürdürülebilir kalkınma projeleri araştırmacısı olan Tarık Ziyad Vehbi, Fransa'daki İslami varlığın ve dini hareketin tarihsel profillerini sunuyor. Açık ilişkinin 19. yüzyılda Cezayir'in Fransız topraklarına ilhak edilmesiyle başladığına ve Cezayir'in sömürge dönemiyle başlayan Üçüncü Fransız Cumhuriyeti'ne katılan yeni Fransız Müslümanların önemli çekirdeğini oluşturduğuna inanıyor. Vehbi, 20. yüzyılın başında İslam'ın Fransız-Avrupa topraklarında bulunmadığına dikkat çekiyor. Bazı istatistiklere göre Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Fransız-Avrupa topraklarında sadece 4 bin ila 5 bin Cezayirli vardı. O zamanlar İslam, kolonilerle ilişkilendirilen bir olaydı ve bu İslam, Afganistan'daki savaş başladığında Fransız siyasi düzeyinde ortaya çıkmaya başladı. Özellikle ikinci nesil Mağripli göçmenler vatandaşlığa geçip Fransız oldular. Müslüman olan Fransızların bir kısmı, “İslam yolunda cihat” sloganıyla Afganistan'a gitti. Vehbi, Fransa'daki en önemli İslami toplulukları, bunların kökenlerini ve varlıklarını, benimsedikleri amaç ve faaliyetleri ele alıyor, ardından İslam'ın teşkilatlanması ve nasıl resmileştiği üzerinde duruyor. Fransız hükümetlerinin Müslümanlar için bir tür temsili konsey kurma yönündeki hem başarısız hem de başarılı çabalarından bazılarını gözden geçiren Vehbi, Fransa'daki Müslümanların haklarını kullanmak için güçlü bir istek duyduklarına inanıyor ve bireysel haklara saygıyı güvence altına alabilen bir toplum çağrısında bulunduklarını belirtiyor. Zira İslam, özellikle ‘Fransa'da doğanlara’ karşı ilan edebilecekleri tek kültürel, sosyal ve sembolik kimliklerinin temel boyutudur.

Sonuç olarak, Selefi Sünni hareketin ve Müslüman Kardeşler'in canlılığı, Avrupa'da Sünni ve Şii hareket arasındaki esaret tehlikelerini ortadan kaldırmaz. Hele de raporlar bu yakınlaşmayı masanın altında teyit ettiğinden ve bir mezhebin terörizmi, bir grubun tehlikesini büyütüp diğerinin etkisini azaltabileceğinden bahsettiklerinden beri… Bununla birlikte, terörizmin belirli bir doktrine indirgenmesi, vizyonun eksiklikleri ve imajın kısalması nedeniyle, kapsamlı, topyekûn bir savaşı tehdit altında bırakıyor.