Abdulaziz Tantik
TT

Müslüman entelektüel kimdir?

Müslüman entelektüel; müslüman olmanın keyfiyetini teorik ve pratik düzlemde karşılayabilecek bir potansiyeli taşıyan ve bunu somutlaştıran kişidir. Teorik çerçevesi çok önemlidir… Çünkü teorik çerçeve pratik çerçevenin alanını belirlemektedir. Hiçbir eylem, teorik bir bakıştan müstağni olamaz!

Müslüman entelektüel, kendi bilgi sistemini bilen, tarihsel seyir içinde müslümanca düşüncenin temelini oluşturan bilgi sisteminin gelişim dinamiklerini, krizlerini ve kırılma alanları ile sıçrama yaptığı zeminleri de fark eden ve bu idrak ile müslüman düşünce ile bağ kuran kişidir. Müslüman entelektüel, kendi epistemik zeminini doğru kavradığı gibi kendisinin dışında kalan düşünce yapılarının da ve özellikle de modern epistemenin kimliğini de bilendir. Modern episteme ve sürecini, kırılma alanlarını, iç farklılıklarını ve dayandığı zemin ile taşıdığı güç ve zaafı konusunda bir düşünceye sahip olmalıdır. Kendisini tam olarak tanıyabilmenin yolu, muhatabını tam olarak bilebilmekten geçmektedir.

Bugün müslüman entelektüellerin en büyük sorunu, kendi bilgi sistemleri konusunda bir fikir sahibi olmadan, başka bilgi sistemlerinin iktidar olma keyfiyeti ile birlikte üzerinde kurduğu baskıya aldanarak kendini tanıma girişimlerine kapılmalarıdır. Tabi ki modern düşünce, tarihte belki de bir ilki yaşatmaktadır: dünya ölçeğinde tek geçerli bir entelektüel zemini kurmakta ve bunu beslemektedir. Bu kurduğu entelektüel iktidar ile de diğer düşünce zeminlerine müdahil olmakta ve onları belirleyici bir pozisyonunu taşıyarak biçimlendirme arayışlarına ara vermemektedir. Alt kimlikleri bile belirleyici bir pozisyonu elinde tutmanın dayanılmaz tutkusunu sürekli yaşayan modern elit entelektüel yapı, muhalif olabilecek her hangi bir düşünce ve fikriyata alan bırakmamaya çalışmaktadır. Aslında kendisini tükettiğini bilmesine rağmen, insanlığın sürüklenişinin ürettiği can sıkıcı sorunlara cevap üretememesine rağmen, sürekli diğer düşünce biçimlerini baskı altına alarak kendi varlığını idame etmeye çalışmaktadır. En sorunlu zemin ise, muhalif düşünce biçimlerine tabi entelektüellerin içerde batılı düşünceyi eksene alan bir yöntem üzerinden kendi düşünce birikimleri ile bağ kurmaya çalışmalarıdır. Şöyle kabaca etrafınıza baktığınızda, batılı düşüncenin ürettiği sorunlara dini hareketlerden çözüm arayışları, bu çözüm arayışlarını da temellendirmek için dini düşünceyi yeniden tanımlamanın gerekliliği vesaire gündemleştirilerek, müslümanca düşünceyi biçimlendirilmiş yeni hali ile meşrulaştırma girişimleri yeterli desteği gözlenmektedir.

İşte müslüman entelektüel, bütün bu açmazlara rağmen, kendisi olmaya yönelen, kendisi olma adına da kendi bilgi süreçlerini doğru tanımaya çalışan, kendi sistematiği içinde bilgi sistemini usul üzerinden öğrenme ve böylece düşünceyi müslüman keyfiyetine uygun hale dönüştürme çabasına sahip olandır.

Müslüman entelektüel için temel unsur; herhangi bir düşüncenin bir dünya görüşüne yaslanmadan bağımsız bir düşünce olarak var olamayacağını idrak etmektir. Modern düşüncenin kendisine ait bir dünya görüşü olduğunu idrak etmek yolu yarılamaktır. Çünkü bir dünya görüşü, kendi ahlaki zeminini, anlam dünyasını, hukuki alanını ve ilişkiler ağını da beraberinde biçimlendirir.

Modern batılı birey ile müslüman fert arasındaki ayrım bu dünya görüşlerinin farklılığına dayanmaktadır. Örneğin, modern birey için dünya merkezli bir yaşam anlamı söz konusudur. Haklar, anlam arayışları, dünyadaki yaşamın konforlu bir şekilde dizayn edilmesine matuf bir çabayı içerir. Müslüman fert ise, ahiret merkezli bir bakışa sahiptir. Dünyadaki yaşamını da ahiret yaşamını dikkate alarak düzenler, onun anlam arayışı ve ahlaki yapısı da ahiret yaşamına göre düzenlenmektedir. Dolayısıyla modern birey ile müslüman fert arasındaki derin ayrım gözler önüne serilmektedir. Bu varlığa, ilişkiye, yönelime, anlama da sirayet eder.

Eğer, bir Müslüman’ın yaşamını belirleyen kıstaslar, bu dünya ile sınırlı kalıyorsa o kişinin müslüman olma zemini sorunlu olacaktır. Müslüman entelektüel bu sorunlu zemini işaret ederek ona yol gösterici bir örneklik inşa etmelidir. Yine temel bir ayrım biliş süreçleri ile ilgili ortaya çıkar. Modern birey için gönderilmiş vahiy, akli ve tecrübî olarak ispat edilemeyeceği için reddedilmese de askıya alınmalıdır. Kişisel bir tutum olarak kabul görebilir, ama toplumsal zemine taşınmamalıdır. Böylece aşkınlığı/yüceliği/Teâlâ oluşu reddedilir. Somut durumlar öncelikli hale gelir. Bu da her şeyi yeniden belirlemeye temel oluşturur. Mevcut halin somut biçimi budur. Müslüman fert ise vahye iman eder, gönderilmiş bilgiye göre yaşamını düzenlemeye çalışır, burada olan ile irtibatını da gönderilmiş bilgi ile belirler. Bu bilgi, yaşamın bütün kodlarını belirleyerek onu müslim ve mümin bir kul olarak muttaki statüsüne kavuşturarak kurtuluşunu teminat altına alır. Burada olmayı, hesap verilecek bir ahiret algısının yokluğu zaten birçok sorunu, öncelikli olarak da adalet ve anlam arayışını yok eder.

İşte müslüman entelektüel, adalet ve anlam arayışının gönderilmiş bilginin sunduğu zemin üzerinden tanımlanmasının bugünün sorunlarının kendi dünya görüşlerinin içsel bir sorunu olduğu için dışarıdan bir çözüme tabi kılınamayacağını, bakışın değişmesi gerektiği tezini dile getirerek insanlığın önüne bir anlam dünyası sunmayı başarmalıdır.

Varlığı, oluşu, olanı, olmakta olanı, geleceği, anlamı, ahlaki olanı, bilgiyi, tecrübeyi ve akletmeyi gönderilmiş bilginin işaret ettiği alan içinde bugünün zihninin doğru anlayabileceği bir dil ve ifadeye kavuşturulması elzem bir sorumluluk olarak müslüman entelektüelin önünde durmaktadır.

En temel sorun alanı ise müslümanca düşünce ile modern düşüncenin etkileşim alanı ve meşruiyet zeminidir. Bu sorunu çözmenin yolu ise iki farklı düşünce dünyasının iç içe geçebilmesinin imkânsızlığını idrak etmektir. Bir dünya görüşü kendi otantik yapısını korumak için kendisine ait varlık ve bilgi yöntemini kullanarak ortaya konulmuş bilgi ile ilişki kurar. Bir dünya görüşünün, bilginin hangi usule göre biçimlendirildiğini ve istikametinin belirleyiciliği ile ortaya konulduğunu bildiğimizde, bir başka dünya görüşünün ürettiği bilgiyi olduğu gibi alamayacağını da öğrenmiş oluruz. Ama dünya görüşü ile bilgi arasında bir nötr/tarafsız bir alan vardır. Bilgi, salt bir dünya görüşü ile sınırlı bir zeminde kalmaz! O yüzden var olan bilgi, başka bir dünya görüşünün anlam dünyasında yeni bir zemine kavuşturulabilir. Burada iki dünya görüşünün içiçeliğini değil, birbirinden farklılığını dikkate alarak, bilgiyi kendi anlam dünyası içinde kullanabileceğini, tarihsel sürekliliği içindeki insanlık tarihi bağlamında gözlemlemek mümkündür. Zaten bu kadar farklı dünya görüşlerinin varlığı ve bunları birbirinden ayrı kılan kavramsal şemaları da aynı bilgi zeminine yaslandığı için anlaşılır olmaktadır.

Bilim, felsefe ve akıl hiçbir dünya görüşünün tekelinde olamaz! Bu kavramlara yönelik tanımlama yapma imtiyazları vardır. Ama bunu kendi tekellerine alma yetkileri ve güçleri yoktur. Başka bir dünya görüşü gelir ve o kavramı bambaşka bir zeminde yeni bir anlam dünyası içinde yeniden anlamlandırır ve tanımlayarak kendi dünya görüşünün kurucu unsuru kılabilir. Burada asıl olan şey, farkındalıktır; iki dünya görüşü ve onların kullandığı kavramların içerik farklılığı konusundaki farkındalık ve farklılığa dair şuur…

Mevcut tartışmaları yeniden bir düşünelim, akla ve felsefeye davet veya bilimsel çalışmaya davet salt ideolojik beklentiden azade yapılmamaktadır. Bir kasıtla bu kavramlar gündemleştirilmektedir. Çünkü bu kavramların inşa ettiği bir dünya görüşü vardır. Ve insanları bu dünya görüşüne davet amacı taşımaktadır. İnsan hakları, özgürlük ve demokrasi, kendi dünya görüşünden bağımsız olarak düşünüldüğünde başka bir anlam taşıyacaktır. Bu yüzden bu kavramları kullanan müslüman entelektüel ne dediğini bilmeli ki kendisine kurulan tuzağa düşmemelidir. Emperyalist yönelimin en temel özelliği, kendi kavramlarını bütün insanların ortak kavramı olduğunu belirterek buna dair propaganda araçlarını devreye koyması ve bunu zihne kabullendirmesidir. Kendiliğinden bu kavramları kabul ettiğiniz andan itibaren, o dünya görüşünün bir neferi haline gelirsiniz, bütün muhalif duruşunuza rağmen bu gerçekleşir.

Aynı durum felsefe, akıl ve bilim kavramları içinde geçerlidir. Bugün dünyaya tek geçerli bir düşünce mekanizması sunulmaktadır. Bu mekanizmayı tek geçerli bir yöntem olarak kabulü sağlamak adına ise hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamaktadır. Çünkü bu fedakârlık, kendi yararına olacak şekilde iktidar olmanın bütün araçsallığına sahip olmayı beraberinde taşımaktadır. İşte müslüman entelektüel bu sorunun farkındalığına sahip olmalıdır. Düşünce derken, tek geçerli batılı düşünce yöntemini geçer akçe olarak görmeden kendine ait bir düşünce zemininin varlığını öğrenmeli/bilmelidir.

Müslüman entelektüel, kendi olmayı, kendi anlam dünyasını kurmayı, kendi düşünce zeminine sahip olmayı, kendi bilgi yöntemini kullanmayı önceleyerek anlamsızlığın bir dünya görüşü olarak varlık kazanmasına rağmen yeni bir anlam dünyasını kurmak ve insanlığı kurtuluşa taşıyacak bir düşüncenin varlığının zorunlu olduğunu idraklere sunma zorunluluğunun sorumluluğunu üstlenmelidir.

Not:  Okuyucularımın Mübarek Kurban Bayramını kutlar ve esenlikler dilerim. Bu bayramın ümmetin dirilişine ve bütünlüğüne katkı sunmasını diliyorum. Anlam ve ahlak ikilisinin hayatımızın temeline kurulmasını sağlayacak bir basireti inşa etmesini temenni ediyorum Rabbimden…