Abdulaziz Tantik
TT

Öncü ve Önder İnsan…

İnsan, hep bir fazlaya talip olması ile kendisini geliştiren ve olgunlaştıran bir insandır. Bu fazlaya talip olma aynı zamanda onun en büyük kusuru olarak da öne çıkabilir. Bu da insanın varlık şemasındaki yerini belirlerken varlıkla arasındaki farkı da izhar eder. İnsan, bu boyutu içinde öne çıkar ve öncülük edecek bir potansiyeli harekete geçirerek başka insanlarında potansiyellerini harekete geçirmesine zemin oluşturur.

İnsan, kendisini gerçekleştirdiği oranda yapılacak olan şey ile irtibatını güçlü kılarak liyakat kesbeder. Liyakat, insanın ilişkide olduğu her şeye uygun olması, muhataba katkı sunması, muhatabın kendisine katkı sunmasına imkân tanımasıdır. Liyakat kesbetmek demek, insanın yapacağı işi en iyi şekilde yapmaya yönelik bir istidadının varlığını ve bu istidadı ise gerçekleştirmek içinde tecrübeden istifade etmesini zorunlu kılar. Aslında insan, karşılaştığı her olay, olgu ve durum karşısında bir tecrübe kazanır. Bu tecrübe birikimi ise düşünme yeteneği ile kendisini bir başka olay, durum ve olgu karşısında daha donanımlı kılmaya yaramalıdır. Bu yararlanmayı ise yaşadığı tecrübeden ders çıkaran bir akla ve tefekkür dünyasına sahip olmakla başarabilir. Burada insan, kendisini gerçekleştirmek ve olgunlaştırmak için kendisine sunulan her fazileti, inayeti, rahmeti lehine kullanarak hayata olumlu katkı sunmalıdır.

Liyakat, herhangi bir şeyi bir üst şemaya taşımaya yönelik kabiliyeti eylem düzeyinde de ortaya koyduğunda açığa çıkan şeydir. Liyakati, bilgi, tecrübe, düşünme ve bütün bu olguları bir potada bütünleştirme ile oluşacak bir insani kabiliyettir. Bu insani kabiliyeti aynı zamanda erdem, anlam ve ahlaki kaygı ile bütünleştirdiğinde liyakat kendiliğinden başkası içinde bir örneklik düzlemi inşa eder. Liyakat, bir özveri, bir feragat ve acıya tahammül etmeyi de içerir. Yani bir şey vermeden bir şey alınmamaktadır.

Olgunlaşmanın en temel özelliği kişinin çektiği çilenin kalitesi ile orantılı olarak ortaya çıkmasıdır. Çile, insanın olgunlaşmasının temelini işaret eder. Çile, tecrübe üzerinden insanın bir başka insanın yaşadığı durumu idrak etmesine vesile olur. Çile, insanın kendini aşması ve varlıkla daha sağlıklı bir ilişki kurmanın normatif zeminini de kurarak kişinin, şematik olarak yükselişini de beraberinde taşır. Çile, insanın her varlığı kendisi gibi idrak ederek onlara yönelik ilişki düzeyini liyakat içinde gerçekleştirmeye yönelerek, sağduyuyu örneklik düzlemine çıkartır.

Üstadın, ‘hamdım, yandım ve piştim’ dediği şey ise ancak çile üzerinden gerçekleşir. İnsan hamdır. Bu hamlığını çile ile yanmaya dönüştürür. Bu yanma ise süreklileştiği zaman pişmeye vesile olur. Pişen kişi ise, çilenin en üst aşamasını geçtiği için yaşamın, varlığın, ilişkinin ve iletişimin hakikatini kavrayarak ona göre hareket kabiliyeti sağlayacağı için liyakatini üst aşamaya taşıdığı gibi örneklik düzlemini de inşa etmede büyük bir aşama kaydeder. Bu süreci geçen insan, başka insanlar açısından bir örneklik düzeyi oluşturur. Bu düzlem üzerinden diğer insanlarda da liyakat kesbetmeye yönelik bir hamle ile çileye talip olmaya yönelik bir iradeye sahip çıkarak yola çıkacak basireti gösterir.

Bir yolculuğun başlangıcı ham olduğunu kabullenmekle başlar. Ham olduğunu bilen kişi, kendisini olgunlaştıracak sürece gönüllü katılım sağlar. Gönüllü katılım ise kişinin liyakat kesbetmesine güçlü katkı sunar. Herhangi bir şeyi gönüllü yapmak ile gönülsüz ve zorunlu yapmak arasında önemli bir fark vardır. Bu yüzden ham olduğunu bilen kişi, gönüllü olarak yanmaya kendini hazır kılar. Bu yanma eyleminin verdiği acıya dayanarak hamlığını geride bırakır ve yanmaya devam ederek kendi olgunlaşma hikâyesini başarı hikâyesine dönüştürme iradesine sahip çıkar. Bu yanma beraberinde pişmeye yöneltir. İşte pişme, aynı zamanda yolculuk boyunca bir örneklik zemini inşa etme ve başkaları içinde örnek bir olgu olarak onların değişimine katkı sunmaya vesile olmayı da beraberinde taşır. Ham iken yanmaya cüret eden, yanarken, tecrübesine anlam yükleyen kişi pişerek çektiği çileyi anlamlı bir zemine taşır. Bu anlam aynı zamanda onu öncü kıldığı gibi önderlik gibi temel bir motivasyona da taşır.

İnsan çok yönlü bir karaktere haizdir. Çile çekerken ruhu yükselişe geçer. İnsan, çektiği her çile ile yolculuğu esnasında ilahi inayet üzere bir miraç hali yaşar. Bu miraç, insanın yükselişini ve pişmesini de beraberinde taşır. Ama her miraç aynı zamanda kişinin yükselişi kadar, ilahi inayet gereği, ilahi bir sır ile yükselişini devam ettirmeye de hak kazanır.

Miraç, yeryüzü serüveninde perdelenmiş hakikatlerin insanın kendi kabiliyeti çerçevesinde lütuf gereği elde ettiği zemini işaret eder. Her miraç bir yükseliştir. Her yükseliş ise hakikat üzere yeni bir perdenin aralanmasına neden olur. Hakikatin perdeleri, ancak ruhi bir yükseliş ile açılabilmesi sağlanabilecek bir zemini işaret eder. Her zeminde de miraç, ilahi inayeti göz ardı etmeden, kendi sınırlarını bilerek/mütevazı bir karaktere sahip olarak yol alındığında elde edilecek olandır.

İnsan, yeryüzüne düşmüştür. Bu düşüş ile hakikatin üzeri imtihan gereği örtülmüştür. Bu örtünün kaldırılması ise kulun, miraç/yükselişi ile gerçekleşebilir. O yüzden insan yatay bir tarihe değil, dikey bir tarihe bağlı kalarak varlığının anlamını bulur. Yatay tarihte sadece yaşamın kendi doğallığı içinde saklı hakikatin sırlı dünyası saklı olur. İtminan hiçbir zaman sağlanamaz! Kalbin itminanına ise zaten ancak Allah’ı zikretmek ile ulaşılır. Miraç aynı zamanda insanın ruhen, kalben ve bedenen itminana erişerek öncü rolünü sahici bir zeminde gerçekleştirmeye zemin oluşturmaktır. Bu öncü rolü ise kendiliğinden oluşan bir olgudur.

Her öncülük, doğal hali içinde bir liderliği de beraberinde taşıyacaktır. Lider olmak için çaba göstermek bir gösteriyi işaret edeceği için sağlıklı bir liderliği oluşturmaz. Kişi, lider olma gibi bir isteği taşımadan, yapılması gerekenleri olgunlukla yaparak başkaları için önce örneklik teşkil eder, sonra da onlara bu örneklik üzerinden yol göstericiliği de bilfiil yaparak liderlik edecektir.

‘Liderlik; İnsanlar arasında, faziletçe, merhamet ve şefkatçe en seçkin ve emin olması. Kendi edinimleriyle, hikmete vukufiyetiyle, için de bulunduğu toplumum en güvenilir ve yanıltmazı olarak kabul edilmesi, onlara hakiki muallim olması ve yine o topluluğu başka toplumlara en iyi örnekler olarak hazırlaması’ demektir. Bu tanımı sevgili dostum Ramazan Yüksel yapmıştır. Çok doğru bir betimleme…

Öncülük ile liderlik arasında bir geçiş süreci vardır. Bu sürecin sahici bir şekilde tamamlanması için kişinin karşılaştığı imtihanları olması gerektiği gibi karşılayarak, kendisinden bekleneni yapması ve bunu yaparken, sadece ilahi rızaya kavuşmayı umması ile sağlanabilir. İlahi rıza, her aşamada kulun hem dayanağı ve hem de beslendiği bir zemindir.

Liderliğin en temel vasfı, kendisinden başka her şeyi ve herkesi düşünebilme yetisine sahip olmaktır. Lider, tam bir feragat örneği göstererek, sürekli başkalarının da kendinden feragat edeceği bir zemine ulaşmasına imkân sağlayandır.

Liderin hayatına bakıldığı zaman, anlam, ahlak, erdem, iyilik ve güzellik bulunur. İyiliğin, güzelliğin ve erdemin varlık kazanması için gereken şartların oluşumuna yardımcı olarak varlığın barış içinde bir arada yaşamasını ve sürekli iyiye ve güzele doğru bir yolculuğa çıkışa zemin oluşturandır. Lider, emreden değil, örnek olarak ne yapılması gerektiğini işaret edendir. Emir ve yasak koymak sadece alt düzeyde bir liderin vasfı olarak tanımlanmalıdır. Lider, emir ve yasağın ötesinde gönüllü bir birlikteliği ve birlikte yaşamayı örneklik üzerinden gösteren ve insanlara bu güzelliği tattırandır. O yüzden örneklik olmadan liderlik olmaz!

Hayatını anlam arayışına adayan ve anlamı her türlü imtihan vesilesi olmasına rağmen sürdürmeye gayret eden, ilahi inayete açık bir yapı üzerinde kendi tarihini yazan kişi, örneklik düzlemini, çile ve miraç ile hitama erdirerek liderliğe yükselir. Ona kimse lider demez, ama her insanın gönlünde onun lider olduğu inancı yatar. İşte bu liderlik, siyasi bir liderliği değil, erdemli bir yolculuktaki liderliği işaret eder. Bu liderliğin siyasal liderliğe evrildiği zeminler insanlık tarihi bağlamında istisnai olsa da vardır.

İnsan, sonuç itibarı ile bir süreç içinde varlık kazanır. Bu süreci nasıl geçirdiği kendi kişiliğini ve karakterini belirleyecektir. Bu süreci olumlu bir zeminde geçiren ve her süreçte elde ettiği tecrübe ile süreci devam ettiren kişi ise, sürekli bir yükseliş ile taçlanacaktır. İşte bu yükseliş, hem çilenin derinleşmesini hem de miracın yoğunlaşmasını beraberinde taşıyacaktır. Miraç ise onu öncü kıldığı gibi liderliğe de hazır hale gelmesine zemin oluşturur. Bütün bu süreçte doğal hali muhafaza etme, mütevazılığı elden bırakmadan ilahi inayete açıklığı bir temel duruş olarak psikolojinin temeli kılarak varlığının anlamını deşifre ederek liderliğini kendi otantik yapısı içinde gerçekleştirmelidir. Uzaktan kendisine bakıldığı zaman ‘bu adam örnek adamdır’ dedirten bir olguyu yaşamın belkemiği kıldığı zaman ilahi inayet onu liderliğe taşır. Aslında bu sürecin bütününde ilahi inayete açıklığı, bir dua gibi varlığını açık tutmayı başaran kişi, ilahi inayet üzere aşamaları kat ederek varlık hiyerarşisinde yukarıya doğru yürüyüşünü sürdürür ve bu onu örnek ve lider kişi haline getirir.

Unutulmamalıdır ki liyakat her seviyede önümüze çıkacak olandır, çile bütün sürece sirayet edecektir, miraç ise her aşamada kendini belirtir ve bu sürekliliği sağlayan kişi öncü ve lider olmanın örnekliğine erişir…

Bugün en çok unutulan şey ise liyakate erişmenin çilesine katlanamamak ve kendi isteklerini önceleyen bir yaklaşım ile çileye yönelmeden, miraçtan vazgeçmektir. Bu da kişiyi varlık hiyerarşisinde aşağıya doğru sürüklemektedir. Bugün de ‘örnek’ olacak bir karaktere sahip olmanın iradesini yeniden hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Bu temel bir sorumluluktur…