Yevgeniy Prigojin Rusya içinde isyan eder etmez, dışarıda başka bir Yevgeniy Prigojin ortaya çıktı. İkincisinin adı, iki aydan kısa bir süre önce yeniden seçilen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Birçok gözlemciye göre Erdoğan'ın isyanı, Ukrayna'yı ezme konusundaki sınırlı gücü ortaya çıkan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in prestijinin bozulması başlığı altındaki daha geniş bir bağlamda geldi. Dünyanın birçok yerinde, bir gecede kurnaz ve güçlüden zayıfa dönüşen Kremlin'in efendisine karşı kalkışmalara cesaret eder hale gelen birçok küçük Prigojin böyle ortaya çıktı.
Kendisinin fanatiği olanların bir kısmı ılımlı taraftar oldu, bazı taraftarlar tarafsız oldu, bazı tarafsızlar ise şüpheci ve kimi zaman da düşman oldu. Daha fazla kanıt arayanlar varsa, bu kanıtı 58. Ordu komutanı General Ivan Popov'un, Moskova’nın Ukrayna’daki savaşının perişan koşullarını askeri liderliğe açık sözlülükle iletmesinin cezası olarak görevinden alınmasında bulabilirler.
Ancak Erdoğan herkesten daha ileri gitti ve son derece cüretkâr pozisyonlar benimsedi. Öyle ki, Ruslar hâlâ bunun şokunu atlatamamış görünüyorlar. Rusya’da biri Putin'in karakterini yansıtan, diğeri ise kanadının kırık olduğu anlamı taşıyan normalleşme dilini benimseyen iki sesin ortaya çıkışının açıklaması bu olabilir.
İlk sesi Rusya Federasyon Konseyi Savunma Komitesi Başkanı Viktor Bondarev temsil etti. Bondarev, Türkiye'nin "bir dizi provokatif karar alarak düşman bir ülkeye dönüştüğünü" ve "böyle bir davranışın sırttan bıçaklama dışında bir şey olamayacağını" söyledi.
İkinci ses, Türkiye'nin tutumu "kimseyi şaşırtmamalı" diyen Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov'a aitti. Peskov buna gerekçe olarak şunları söyledi; “çünkü Türkiye bir NATO ülkesidir. Bu üyelik kapsamında yükümlülükleri vardır. Bunu biliyorduk ve bu, bizim için hiçbir zaman bir sır olmadı. Hiçbir zaman pembe gözlük takmadık.”
Doğrusu, Erdoğan'ın kısa sürede yaptıkları çok fazlaydı. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'i kabulü sırasında, Ukrayna'nın NATO'ya katılmayı "hak ettiğini" deklare etti ki, ne NATO ne de ABD'nin kendisi böyle bir pozisyonu benimseme noktasına varmadı. Rus kuvvetlerinin kontrolüne geçmeden önce Mariupol'deki Azovstal çelik fabrikasını savunan Ukraynalı taburun 5 komutanını da serbest bıraktı. Bahsi geçen komutanların, esir takası anlaşmasına göre savaşın sonuna kadar Türkiye'de kalmaları konusunda anlaşılmıştı.
Erdoğan'ın İsveç'in NATO üyeliğini onaylaması, kuzey komşusu için daha az acı verici değildi. Vilnius Zirvesi bu yeni Türk-İsveç dilini pekiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Erdoğan'ın ABD ile ilişkilerinde "tamamen yeni bir aşama" olarak tanımladığı süreci başlattı. Zirve kapsamında bir Türk-Yunan açılımı da ortaya çıktı.
Türkiye Cumhurbaşkanı’nı bu yola girmeye teşvik eden faktörler arasında, son ve önemli sayılan genel seçimler sonrasında kazandığı özgüven ve etrafını Avrupa yanlısı yönelimleriyle bilinen bir üçlüyle, yani Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Müsteşarı İbrahim Kalın ile çevrelemiş olması sayılıyor.
Ancak Putin'in kötü durumu, yaşananları ve olmakta olanı açıklamakta en etkili faktör olmaya devam ediyor. Yaşanan dönüşümün boyutunu anlayabilmek için Erdoğan'a yönelik darbe girişiminden bugüne geçen 7 yılın arşivine bakmak gerekiyor. Erdoğan bu süreçte Batıyı temsil eden ABD ve Avrupa’yı “haçlılık” ve “nazizim” dahil çeşitli sıfatlarla andı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bağlı olmadığını vurguladı ve Avrupa Birliği'ne katılmaya vazgeçmeye hazır olduğunu beyan etti. Aynı şekilde Joe Biden dahil hakaret etmediği ve karalamadığı Batılı lider kalmadı.
Gerçek şu ki, Putin'in bu saldırganlık karşısında yapacağı pek bir şey yok. Batı'da dışlanmış Rus oligarklar için güvenli bir sığınak olan Türkiye'yi kaybetmeyi göze alamaz. Tahrip edilen Kuzey Akım hattının yerine kullanılacak ve buradan Avrupa pazarına ihracat yapılacak bir gaz üssü olarak Türkiye’yi kaybedemez. Rusya'nın Türkiye’nin saldırılarını sindirebileceğine işaret eden en az üç emsal var. Bunlardan ilki, Kremlin'in sanki hiç olmamış gibi davrandığı Hakan Fidan'ın sürgündeki Tatar lider Mustafa Kırımoğlu ile görüşmesi. İkincisi, Moskova’nın tehdit ettiği gibi “Karadeniz Tahıl Koridoru Girişimi"nden çekilmemesi. Üçüncüsüne gelince, Türkiye’nin Kiev’e SİHA, füze fırlatma sistemleri ve zırhlı araçlar temin edeceğini ilan etmesi. Erdoğan'ın damadının sahibi olduğu Türk İHA şirketi Bayraktar da Ukrayna'da İHA üretimi için fabrika kurma planını açıkladı.
Tüm bunlara rağmen Putin'in Erdoğan'ın önümüzdeki ay Türkiye'yi ziyaret etmesi için yaptığı daveti kabul etmesi ve Erdoğan’ın hasadı toplama kampanyasına başlaması da bekleniyor. Türkiye’nin uzun bir talepler listesi var ve bunlardan çok azı karşılanacak iken daha büyük kısmı, Türk kamuoyunu Cumhurbaşkanı’nın karşılıksız tavizler vermediğine ikna etmek için kullanılacak. Bu bağlamda Türkiye'nin ekonomik durumunun düzelmesi ve Amerikan F-16 uçaklarını teslim alması kuvvetle muhtemel. Ancak uzlaşmanın, Erdoğan'ın hoşlanmadığı diğer işlevler pahasına, ittifakın işlevlerinden biri olan “terörle mücadele”nin öne çıkarılmasına yol açmasından korkuluyor.
Ne olursa olsun, Prigonizmden etkilenen Rus yansımaları çerçevesinde, Türkiye'nin ve hatta dünyanın şartlarını gözlemlemek ilginç olacak.