Saddam Hüseyin’in yağmalanan saraylarından batı başkentlerine akmaya başlayan antikalar arasında altınla kaplanmış bir “kalaşnikof” tüfeği de bulunmuş. Doğrusu bu beni çok şaşırttı ve üzerinde düşünmeye ve şunları sorgulamaya itti. Bir devlet başkanı bunun gibi bir silaha neden ihtiyaç duyar ve kendisini niçin altınla kapladılar? Kuşkusuz bu tüfek; rejimin zihniyetinin, şiddetinin, hırsınının ve açgözlülüğünün, zevksizliğinin cisim bulmuş haliydi. Ama Saddam’ın silahlara olan bu tutkusu da her zaman ilgimi çekmiştir.
Saddam, ne zaman birisine aşırı bir şekilde ikramda bulunmak istese kendisine bir tabanca ya da tüfek hediye ederdi. Örneğin şair Muzaffar Al-Nawab kendisini ziyaret ettiğinde de bunu yapmış ve kendisine çok şık bir kutu vermişti. Şair kutuyu açıp baktığında ise içinde bir tabanca ile kurşunlarla dolu bir şarjör bulmuştu. Muzaffar Al-Nawab gibi hassas ve duygulu bir şair tabancayı ne yapsın? Eminim ki Al-Nawab, bunun yerine kendisine bir sigara kutusu ya da şarap şişesi vermesini tercih ederdi.
Saddam’ın misafirlerine silah hediye etme tutkusu bana içerisinde büyük bir öğüt barındıran şu Hint kıssasını hatırlattı. Bir Hint bilgesi şöyle anlatır: Saddam Hüseyin gibi despot bir kral zorla tahtı ele geçirmiş. Ardından kendisini eleştirdiği için bilge bir filozofu hapsetmiş. Saddam Hüseyin olsaydı kesinlikle bu bilge kişiye işkence edip dilini keserdi ama bu kral, öngörülü ve hikmet sahibi Hint krallarındanmış. Bu nedenle onu hapsetmekle yetinmiş.
Birkaç ay sonra şehrin ileri gelenleri ve akıllı kimseleri bu bilgili filozofun serbest bırakılması için arabuluculuk yapmak amacıyla kralın huzuruna çıkmışlar. Krala: “Bu dünyada bilmediği bir şey olmayan bilgili bir adamı nasıl hapiste tutarsınız? O her şeyi bilir” demişler. Bunun üzerine kral: “Eğer gerçekten dediğiniz gibi her şeyi biliyorsa onu serbest bırakacağım. Ama öncesinde onu bir sınavdan geçireceğim” demiş.
Filozofu getirmişler. Kral da ona en zor ve en ilginç soruları sormaya başlamış. Filozof her doğru cevap verdiğinde kral, ona ödül olarak bir somun ekmek verilmesini emrediyormuş. Öyle ki verdiği her doğru cevaba karşılık verilen ekmekler önünde dağ gibi birikmiş. Sonunda kral, bu adamın gerçekten de geniş bir bilgi hazinesi olduğuna ikna olmuş ve her şeyi bildiğini kabul ederek kendisini serbest bırakmaya karar vermiş.
Ancak filozof tam kapıdan çıkacak iken dönmüş ve krala: “Efendim, bana birçok soru sordunuz ve ben de bunları doğru bir şekilde cevapladım. Ama bana şu tek soruyu sormayı unuttunuz” demiş. Bunun üzerine kral: “Neymiş bu soru?” diye sormuş. Filozof: “Bana kendi babanız hakkında bir şey sormadınız. Bana ben, kimin oğluyum diye bir soru yöneltmediniz” yanıtını vermiş. Kral gülerek: “Peki, bil bakalım ben kimin oğluyum ve babam kim?” demiş. Filozof ona: “Babanız bir fırıncıydı” karşılığını vermiş.
Kral filozofun doğru cevabı vermesine şaşırmış ve gerçekten de öyle olduğu itiraf etmiş. Ardından fiozofa: “Babamın fırıncı olduğunu nasıl bildin” diye merakla sormuş. Bunun üzerine filozof: “Çünkü doğru yanıtladığım her soru karşılığında bana ödül olarak bir somun ekmek veriyordunuz. Eğer bir kralın oğlu olsaydınız bana altın, gümüş ve değerli taşlar gibi kralların verdikleri hediyelerden verirdiniz. Ama siz bir fırıncının oğlu olduğunuz için beni ekmek ile ödüllendirdiniz” demiş.
Saddam’ın tüfek ve tabancalarını düşününce bu hikâyeyi hatırladım. Elbette bu kıssayı anlatmaktan kastım; Saddam’ın babasının bir zamanlar silah üreticisi olduğunu söylemek değildir. Çünkü bizimkiler ne tabanca ne de bıçak hiçbir şey üretemezler ancak karpuz ekip satabilirler. Saddam Hüseyin misafirlerine silah hediye ediyordu çünkü tanıdığı ve kendisine yakın olan herkes eşkiya ve hayduttu.
TT
Hediyelerin anlamları vardır
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة