Halid Kıştini
Iraklı gazeteci - yazar
TT

Politikacılar ve gazeteciler

Zaman zaman Politikacılar ile gazeteciler arasında kopan patırtıyı duymaya alıştık.
Editörler yetkililerin bilgi edinme özgürlüğü konusunda hassasiyet göstermediğinden şikâyet ederken, yetkililer gazetecilerin ülkenin çıkarlarını ve koşullarını dikkate almadığından şikâyet ederler. İki taraf arasında şiddetli savaşlar cereyan etti.
Bu düzeyde gerçekleşen en ünlü savaşlardan biri, Mısır'a yönelik üçlü saldırı (İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır) sırasında BBC Arapça Radyo ile İngiltere Dışişleri Bakanlığı arasında çıkan savaştı.
Radyo’nun Arapça bölümünün yöneticisi Waterfield, İngiliz kuvvetlerinin aleyhine olsa bile, savaşın seyri ile ilgili tüm haberleri yayınlamakta ısrar etti.
Dışişleri Bakanlığı bu durumdan şikâyetçi oldu ve İngiltere'nin Ortadoğu'daki çıkarlarını tehlikeye attığını iddia etti.
İki taraf arasındaki çatışma daha da yoğunlaştı ve krize dönüştü zira BBC Arapça radyosu Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen yıllık bağışla ayakta kalıyordu.
Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs'ta, haberleri İngiliz Hükümeti bakış açısıyla yayınlayacak bir radyo istasyonu kurmak zorunda kaldı.  İşte Yakın Doğu Radyosu böyle doğdu. BBC’nin Arapça servisi böylece bağımsızlığını korumuştur.
İngiltere’de 1930’larda bu seviyede çıkan savaşlardan biri de, Muhafazakâr Parti üyesi İngiltere Başbakanı Baldwin ile iki büyük gazete Daily Mail ve Daily Express’in de dâhil olduğu birkaç gazete ve yayın kuruluşuna sahip olan Lord Beaverbrook arasındaki savaştır.
Çatışma ilk önce Büyük Britanya İmparatorluğu'nun kaderi, özellikle de Hindistan'ın geleceği hakkında kızıştı.
Hükümet, her iki gazeteyi de İngiliz çıkarlarına aykırı propagandalara katılmakla suçladı. Ancak Lord Beaverbrook'u etkileyemedi ve gazeteleri bağımsız çalışmaya devam etti.
II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra bile Hindistan'ın geleceği hakkındaki görüşlerini dillendirmeye devam etti.
Baldwin, Lord Beaverbrook'u, ülkeyi "zengin sınıf" tarzında yönetmek gibi sadece kendi subjektif görüşlerini yansıtan haberler yayınlamak için bu gazeteleri kullanmak ve haberleri tahrif etmek ve çarpıtmakla suçladı. Hemen akabinde, editör ile Başbakan arasında tartışmalar patlak verdi. Her biri diğerini gerçekleri çarpıtmakla suçluyordu.
Baldwin bir avukata danışmak zorunda kaldı, hakaret ve iftira suçlamasıyla editöre dava açabileceğini anlamıştı. Bu gazetelerin sahiplerinin amacının, kamuoyunu etkilemek ve kontrol altına almak olduğunu ve bu amaçla konuşmalarını manipüle ettiklerini söyledi.
Politikacılar ve basın arasındaki bu çatışma halkı yıllarca meşgul etti, çeşitli suçlamalar ve karşılıklı iddialar bu alanı gürültülü bir alan haline getirdi. Kalemiyle ve yazdıklarıyla bu savaşa girenlerden biri olan Lady Diana Cooper kaleme aldığı günlüğünde şunu söylüyor:
“Gazete muhabirlerinin Başbakan'ın sözlerini yarı çılgınca bir durumda yazdıklarını gördüm, sonra her iki taraf da koltuklarını bırakmak durumunda kalırlardı, gazeteciler ellerinde kalem gazetelerini terk ederlerdi”
Demokrasinin kalbi İngiltere’de yaşanıyordu bunlar. Kuşkusuz, bu tür çatışmalar ve çelişkiler çoğu devlette kamusal yaşamı derinden etkilemiştir.
Belki Fransa en başta ülkelerden biridir. Benzer şeyler Ortadoğu'daki pek çok ülkede de yaşanmıştır.
Devrim dönemlerindeki çatışma ve çekişme günlerinde özellikle de gazete ve dergi sayfalarında, radyo ve televizyon yayınlarında benzer durumlarla karşılaşırdık.