Önceki yazımda da değindiğim gibi, Bağdat kenti tarihsel olarak, bir yanda Kerh öte yanda Rusâfe olmak üzere iki yöne doğru gelişim göstermişti.
Kerh bölgesinde, genellikle muhafazakar, kötümser ve sert mizaçlı insanlar yaşamaktaydı. Câhız bu bölgeyi: ‘Sefil avamın mesken tuttuğu yer’ olarak nitelemişti.
Rusâfe ise eğlence, müzik ve bilimin ön plana çıktığı kozmopolit bir bölgeydi. Bu gerçeklik Bağdatlıların bakış açısına şöyle yansıdı: Rusâfeliler Kerhlileri, ‘ilkel’, Kerhliler de Resafelileri ‘yozlaşmış’ olarak görüyordu.
Bu bakış açısı iki bölge halkının kıyafetlerine de yansıdı: Kerhliler çöl bedevilerinin adeti üzere başlarını örttükleri kefiyelerine ‘agal’ (çember) takmaktaydı. Rusâfeliler ise ‘şeraviye’ diye bilinen başlıkları tercih ediyordu. Bu ayrıma bizzat ailemde şahit oldum, babam Kerhli annem ise Resafeliydi. Aralarında tartıştıklarında, bir noktadan sonra memleketleri de konuya dahil oluyordu.
Abbasiler bu ayrımın farkına vardı ve yönetim merkezlerini kentleşme açısından daha ileri olan Rusâfe’ye taşıdı. Kent yönetimi günümüze değin aynı bölgededir. Ancak Abbasilerin bu tercihi stratejik bir hataya neden oldu, yönetim Arapların elinden kayıp Acemlerin eline geçti. Aynı zamanda Bağdat işgallere açık hale geldi, çünkü artık başkent, Dicle nehrinin korumasından yoksundu.
Böylelikle Hulagü ve sonrasındaki işgalciler Bağdat’ı ele geçirebildiler. Persliler de birkaç defa bu şehri işgal etti.
Eğer Araplar Dicle Nehrini doğal bir savunma hattı olarak kullanabilselerdi Bağdat’ın yabancıların eline geçmesi zorlaşırdı.
19. Yüzyılda Bağdat iki halk hareketine şahit oldu.
Bunlardan ilki: 1832 yılında Müftü Abdulgani Cemilzade liderliğindeki halkın Kanber Ali bölgesinden Rusâfe’deki Hükümet Konağı’na yürümesiydi. Türk askeri bu baskına karşı koydu ve iki taraftan onlarca kişi hayatını kaybetti. Osmanlı valisi Resafe’de yer alan Kanber Ali bölgesinin top ateşine tutulmasını emretti, bu saldırı sonucunda müftünün evi ve değerli kütüphanesindeki 6 bin kitap yandı. Bazıları bu hareketin Kavalalı Mehmed Paşa hareketi ile bağlantılı olduğunu iddia etmektedir. Müftü Kerh bölgesine kaçarak hayatını kurtarabildi.
Bu olayın üzerinden iki ay geçtikten sonra, ikinci halk hareketi Kerh bölgesinde gerçekleşti. Âkil aşireti Osmanlı yönetimine başkaldırarak Kerh’in bağımsızlığını ilan etti.
Osmanlı ordusu, isyanı bastırmak için karşıya geçerken, asma köprüyü kestiler. Dolayısıyla Büyük Britanya Konsolosunun teknesiyle nehirden karşıya geçen askerler çok sayıda Kerhliyi öldürerek isyanı bastırdı.
Dr. Ali Verdi bu dönemde Bağdatların yaşadığı acıları edebi bir eserle tarihe geçirmiştir.
Müftü Abdulgani ise Rusâfelilerin hareketinin, top ateşiyle bastırılmasını şu dizelerle dile getirmiştir:
Irak’ta dolanıyorum ancak sadece nefret görüyorum insanlarda
İyilikleri bir tek yabancılara,
Çirkinlikleri ise birbirlerine karşıdır
Ne zaman Zevra’dan bir kilim sersek sohbet için ateşle yakarlar,
Her ne kadar çocuğuysam da bu toprakların,
Su vermiyor saki bana...
TT
Bağdat'ın sosyal dönüşümü
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة