Türki Faysal
TT

Allah rahmet etsin ve mekanı cennet olsun

ALS (Amyotrofik lateral skleroz) hastalığına yakalanmasının ardından, birkaç gün önce, yeğenim ve arkadaşım Prens Suud Abdullah Faysal’ı kaybettik. Allah’tan ona çokça rahmet diliyor, mekanının cennet olmasını umuyorum. Çocukluğunda çok haylazdı.
Rahmetli kardeşim Abdullah Faysal’ın  (babası) kendisini gönderdiği okullardan kaçmakta ustaydı. Okuldan kaçmaya ilk, Mısır’ın İngiliz sömürgesi altında olduğu dönemde İngilizlerin kurduğu el-Nasr Kolejinde başlamıştı. Daha 10 yaşında okuldan kaçar, Kahire’deki ünlü bir otele giderdi.  Lobide otelin konukları ile oturur, babasının Cidde’deki geniş ve kalabalık meclisinde yaptığı gibi onları kendisi ile sohbet etmeye ve otelin sunduğu soğuk içeceklerden içmeye davet ederdi.
Babası kendisini ABD’de New York’tan trenle bir saat uzaklıkta bir yatılı okula gönderdiğinde dahi okuldan kaçar, trene binerek New York’a giderdi. Bu gürültülü ve kalabalık şehirde, sinema salonlarının olduğu 42’inci caddeye yönelirdi.
Okuldan kaçtığı ihbarını alan polis kendisini bulup okula geri getirene kadar bir salondan diğerine giderek film izlerdi. Bütün bu haylazlıklarına rağmen merhum, cana yakın, iyi bir dosttu. Gülümsediğinde yüzü özellikle de gözleri neşeyle öyle bir parlardı ki karşısındaki de istemsizce gülümserdi.
Ancak, İngiliz Sandhurst Kraliyet Askeri Akademisi’ne katıldıktan sonra haylazlığı bıraktı. Burada 3 yıl katı bir askeri disiplin altında eğitim gördükten sonra teğmen rütbesiyle o dönemde adı Hava Savunma Gücü olan Hava Kuvvetlerine katıldı. Hava Savunma Enstitüsü'nde disiplinli bir askeri öğretmen olarak görev yaptı. Askeri bilimler alanındaki bilgisini genişletmek için burslu olarak yurtdışındaki birçok askeri eğitime katıldı. Babasına ticari işlerinde eşlik etmek için ordudan istifa ettiğinde yüzbaşılığa kadar yükselmişti.
Gerek orduda görev yaptığı gerekse de babasının ticari işlerini yürüttüğü sürede, sadece akrabalarına değil bütün tanıdıklarına değer vermesiyle bilinirdi.
Bir aile, bireylerinden birini evlendirdiğinde kendilerini kutlayan ilk kişi olurdu. Birisi yakınını kaybettiğinde kendisine başsağlığı dileyenlerin başında da o olurdu.
Hayatı boyunca kapısı kim olursa olsun herkese açıktı. Herkesi parlak ve neşeli bir gülümseme ile karşılar, hal ve hatrını sorar, yedirir ve içirirdi.
Özü ve sözü bir, haysiyetli ve cömertti.
Kendisini tanıyan herkes mertliğine tanıklık eder ve kendisi ile çalışan herkes zekasını överdi.
Rabbim gani gani rahmet eylesin, mekanın cennet olsun inşallah ey yeğenim!