Vahdettin İnce
Yazar
TT

Bir kadının Buda’ya verdiği ders

Geçenlerde bir dostumla telefonda sohbet ediyordum. Bir vesileyle Ali Şeriati’nin “Dinler Tarihi” adlı kitabında anlattığı bir hikayeyi hatırlattı bana.
Aklımda kaldığı kadarıyla hikaye şöyle: Buda öğrencileriyle ormanda gezintiye çıkar. Bir yerde üç mezarın başında ağlayan bir kadını görürler. Buda kadının haline acır ve bu mezardakiler neyin olurlar, diye sorar. Kadın biri babamın, biri kocamın, biri de oğlumun mezarıdır, der.
Neden öldüler diye sorar Buda. Kadın, şu gördüğün tarla babamındı. Babam bunu ekip biçerken bir gün ormandan gelen bir canavarın saldırısına uğradı, canavar onu yedi ve geride kemikleri kaldı. Biz de kemiklerini şu mezara gömdük. Sonra kocam bu tarlayı ekip biçmeye başladı. Ona da ormandan gelen canavar saldırıp yedi. Onun da sadece kemikleri geride kaldı. Şu mezarda da onun kemikleri gömülüdür. Kocamdan sonra oğlum tarlayı ekip biçmeyi üstlendi ve o da aynı akıbete uğradı. Canavar onu da yedi. Geride kalan kemiklerini şu mezara koyduk.
Buda kadına sorar: Canavar babanızı yedikten sonra neden buralardan ayrılıp daha güvenli bir yere göç etmediniz. En azından kocanı yedikten sonra göç etseydiniz ve oğlunu da kurban vermeseydin?
Kadın Buda’ya döner ve şu cevabı verir: Bu memleketin adil bir kıralı var. Gideceğimiz başka herhangi bir yerde onun gibisini bulamayabiliriz diye ölümü göze aldık.
Dostum, bir memlekette adil ve özgürlükçü bir yönetim varsa eğer, büyük felaketlere uğrasalar da dahilden ve hariçten canavarların saldırısına maruz kalsalar da vatandaşlar o yönetime sırt çevirmezler.
Ama adalet yoksa karınları tok, sırtları pek de olsa, hayatlarına yönelik hiçbir tehlike de söz konusu olmasa yine de hep bir arayış içinde olurlar. İlk fırsatta da o yönetime sırtlarını çevirirler diye de ekledi.
Sohbetimiz özgürlük ve güvenlik etrafında dönüyordu anlayacağınız gibi. Bu bağlamda Türkiye’nin Suriye’de yaşanacak gelişmeleri, özellikle Suriye Kürtlerinin muhtemel yapılanmada Türkiye Kürtlerini kışkırtacak bir statü elde etmeleri durumunu kendisi için bir tehdit olarak algılamasını ve bunu bir güvenlik meselesi olarak algılamasını konuşuyorduk.
Dostum, bu hikayeden hareketle şu şekilde sürdürdü konuşmasını: Türkiye’nin dört bir yanı düşmanla çevrili, bütün ormanları canavarlarla dolu olsa da eğer adil bir yönetim varsa, hiçbir tehdit, hiçbir tehlike Kürtlerin aklını çelemez ve bu adil yönetime bağlılığını sarsamaz. Ama özgürlük ve adalet yoksa ülkenin bütün sınırları çelik zırhlı duvarlarla örülse, ormanlardaki bütün canavarlar birer birer bertaraf edilse de sadece Kürtlerin değil bütün vatandaşların yine de gözleri dışarıda olur. Bir memleketi ayakta tutmanın yolu özgürlük ve adalettir, güvenliği ihmal etmeden tabi, dedi.
Unutma dedi dostum son söz olarak: Rivayetlerde belirtildiğine göre peygamber efendimiz İran krallarından Nuşirevan’ı kast ederek “Ben adil kralın zamanında dünyaya geldim” diye buyurmuş, Nuşirevan’ın ülkesinin sınırlarının içinde yaşamadığı halde.
Sen adil ve özgürlükçü bir yönetim oluşturursan bırak içerideki insanların bağlılığını pekiştirmeyi, dışarıdakiler bile sana bağlanmaya can atarlar. En azından seninle komşu, seninle aynı zaman diliminde yaşıyor olmakla övünürler.
Bu dostumu sık sık dinlemem gerekiyor.