Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Biden yönetimini nasıl anlamalıyız?

ABD’nin seçilmiş başkanı Joe Biden yönetiminin politikalarını eski başkan Barack Obama’nın politikaları veya anıları üzerinden okumaya çalışanlar birçok nedenle hatalıdırlar. Biden 20 Ocak’ta resmi olarak başkanlık görevini üstlendiğinde, iç ve dış koşulların, Obama ile Beyaz Saray’dan ayrıldığı 4 yıl önce olduğundan tamamen farklı olduğunu görecek. Pek çok faktör ve aynı zamanda Başkan Donald Trump'ın politikaları ve tarzı nedeniyle bu 4 yıl içinde sahne tamamen değişti. Biden’ın kendisi de bu hafta Amerikan NBC kanalına verdiği röportajda buna değindi. Bu konuda kendisine yöneltilen doğrudan bir soruya yanıt olarak, yönetiminin “Obama’nın üçüncü dönemi gibi olmayacağını” söyledi. Bugün dünyanın Obama yıllarından farklı olduğunu belirttikten sonra, özellikle Trump’ın “Önce ABD” politikasına atıfta bulundu. Bu politikanın ABD’yi izole ederek dünyadaki liderlik rolünü zayıflattığını kaydetti.
Her halükarda o dönemde Biden başkan yardımcısıydı. Obama ile birlikte bir rolü ve etkisi varsa da, sonuç olarak genel politikalara başkan karar verir, onlardan ve sonuçlarından da o sorumludur. Bunu teyit edecek olursak, mesela Biden, NATO’nun 2011 yılında Muammer Kaddafi rejimini deviren Libya müdahalesi fikrine sıcak bakmıyordu. Ayrıca bugün ABD’nin Çin’e karşı geçmişte olduğundan daha kararlı ve katı olması gerektiğine de inanıyor. Nitekim geçtiğimiz Ocak ayında Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir makalede bu ve diğer konulardaki düşüncelerini net bir şekilde açıklamıştı.
Muhtemel Biden kabinesinde Obama ile çalışan birkaç kişinin varlığının, yeni yönetimin politikalarının eski başkanınkinin bir uzantısı olacağı anlamına geldiğini düşünenler var. Bu düşünce de yanlış sonuçlara götürebilir. Obama yönetiminde ulusal güvenlik danışman yardımcısı ve ardından dışişleri bakanı yardımcısı olarak çalışan ve bugün Biden’ın dışişleri bakanı adayı olan Anthony Blinken'i örnek verelim. Kendisi artık Obama yönetimi sırasında Suriye krizinde benimsenen politikanın yanlış olduğunu düşünüyor ve bunu bu yılın ortasında kendisiyle yapılan bir röportajda da dile getirdi. Bu politikanın binlerce Suriyelinin hayatına mal olan korkunç bir trajediyi önleyemediğinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
Biden ve ekibi, dünyaya Obama yönetiminden farklı bir gözle bakacak, çünkü koşullar değişti. Önümüzdeki dönemde mevcut durumla orantılı ve acil önceliklere uygun olarak kendi politikalarını oluşturmaları gerekecek. Yeni başkanın ilk önceliği, yıkıcı insani ve ekonomik etkileriyle her şeyi alt üst eden ve Trump'ın devrilmesine katkıda bulunan ana nedenlerden biri olan korona salgınıyla ilgilenmek olacak. ABD,12 milyondan fazla vaka ve 260 binden fazla ölüm ile pandemiden etkilenen ülkeler listesinin başında yer alıyor ve bugün vaka sayısında önemli bir artışla karşı karşıya bulunuyor. Yeni yönetimin, hayatları değiştiren ve otuzlu yıllarının başlarında yaşanan Büyük Buhran'dan bu yana benzeri görülmemiş bir şekilde ekonomileri vuran salgından kaynaklanan krizle derhal başa çıkması gerekecek. Bu krizi engellemeye yardımcı olacağı umulan yeni aşıların üretim ve dağıtımının başlamasıyla birlikte, aşılama operasyonlarını organize etmesi, aynı zamanda ABD ekonomisinin tekrar ayağa kalkması için çalışması da gerekecek. Bu görevin önemli bir kısmı Janet Yellen'in omuzlarında olacak. Biden'ın Hazine Bakanlığı'na aday gösterdiği Yellen, ABD tarihinin ilk kadın Hazine bakanı olacak.
Dış politika cephesinde, Biden yönetimi, Trump'ın şoklarının neden olduğu çatlakları kapatmak için önce Amerika'nın uluslararası toplumla ve Batılı müttefikleriyle ilişkilerini onarmakla ilgilenecek. Nitekim Biden, bir önceki gün kabinesinde görev alacak isimleri açıkladığı konuşmasında, dış politika ve ulusal güvenlik ekibinin "ABD’nin dönüşünü ve dünyadan çekilmeye değil ona liderlik etmeye hazır olduğunu" gösterdiğini vurguladı.
ABD’nin müttefikleri ile birlikte çalıştığında daha güçlü olduğuna dair inancını ifade etti. Bu ekibin “Bana duymak istediklerimi değil bilmem gerekenleri söyleyeceğini” umuyorum diye konuştu. Bu sözler, içlerinde Trump'ın yaklaşımına yönelik bir eleştiri, politikalarından bir ayrılık, bir sonraki yönetimin NATO’lu müttefikleri ile ilişkileri onarmaya, Pasifik’teki rolünü yeniden canlandırmaya, Paris İklim Anlaşması’na geri dönmeye ve Dünya Sağlık Örgütü'ne yeniden katkıda bulunmaya öncelik verdiğine dair bir vurgu içeriyor.
Biden yönetiminin ilk 100 gününde, dış politikada temkinli, kendisini sorunlardan ve Soğuk Savaş dilinden uzak tutan bir dış politika izlemeye niyetli olup olmadığı açıklığa kavuşacak. ABD’nin Çin’in güçlü rekabeti ve Rusya, Kuzey Kore ve İran’dan kaynaklanan zorluklarla karşı karşıya olduğu bir zamanda, liderlik rolünü geri almak için daha iddialı bir yaklaşım benimseyip benimsemeyeceği netleşecek. Askeri müdahalelere gelince, Biden, yönetiminin herhangi bir "gereksiz" savaşa girmek istemediğini açıkladı. Ayrıca ABD’nin Afganistan'daki askeri rolünü, misyonu terörizme karşı savaşa odaklanmak olacak küçük bir güçle sınırlamayı tercih ettiğini söyledi.
Çin ile karmaşık ilişkileri yönetmek, Biden için hassas ve dikkat gerektirecek dosyalardan biri olacak. Zira kendisi, Trump'tan daha diplomatik bir yaklaşım benimsemek istiyor ama aynı zamanda ABD’nin, ilerleyen Çin ejderhasına karşı rolünü ve çıkarlarını korumak için kendisiyle kararlı bir şekilde yüzleşmesi gerektiğini de düşünüyor. Biden, yıl içinde Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makalelerinde Rusya ve Çin’e yönelik tutumunu , her biri ABD çıkarlarına farklı bir tehdit oluşturduğu için bu iki ülkeye karşı daha kararlı ve iddialı olunması gerektiği şeklinde açıklamıştı. Biden ve Demokrat Parti, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e çok kızgın, çünkü istihbarat servislerinin 2016 seçimlerindeki müdahalesinin, Trump'ın Hillary Clinton'a karşı kazandığı zaferin nedenlerinden biri olduğuna inanıyorlar.
Peki, Ortadoğu, Körfez ve Afrika ile ilgili meselelerde nasıl bir politika izlemesi bekleniyor?
Kesin olan şu ki, yeni yönetim de İsrail’i güçlü bir şekilde destekleyecek. Biden kendisini bir Katolik ve Siyonist olarak tanımlıyor. Bir konuşmasında, İsrail olmasaydı bile ABD’nin çıkarlarını korumak için kendisini tesis edeceğini söylemişti. Bu nedenle, İsrail'e mutlak desteğin ve Arap ülkelerini onunla ilişkilerini normalleştirmeye teşvik etme politikasının devam etmesi bekleniyor ama tabii ki bu aşamada çetrefilli barış dosyasına girmeden. Nitekim Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı pozisyonuna aday gösterdiği Jake Sullivan'ın, bu konuda oldukça bilgi sahibi olduğu ve 2012'de Gazze'deki ateşkes görüşmelerine liderlik ettiği, keza İran ile nükleer anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlanan gizli müzakerelerde de rol oynadığı biliniyor. Bu bağlamda, Biden yönetiminin, Trump'ın benimsediği nükleer anlaşmadan çekilme politikasını değiştirmesi bekleniyor. Ancak, değişiklik yapmak, anlaşmada var olan ve Körfez ülkeleri ile İsrail'i rahatsız eden bazı boşlukları dolduran maddelere yer vermek isteyeceği tahmin ediliyor.
Biden'ın demokrasi ve insan haklarına önem vermesine, yayınlanmış makalelerinde ve önceki bazı açıklamalarında buna değinmesine rağmen, karşı karşıya olduğu dev sorunların ışığında bunlar, yönetiminin öncelikleri arasında olmayacaktır. Aksine menfaatlerini korumak ABD politikalarının yönlendiricisi olmaya devam edecektir. Çin’in büyüyen etkisine karşı koyma hesaplarının bir parçası olarak, yeni yönetimin, Afrika'ya Trump'tan daha fazla ilgi göstermesi bekleniyor. Yönetimin Afrika hakkında iyi bilgiye sahip yüzleri içerecek olması da bunu gösteriyor. Örneğin, Afrika'da diplomat (Liberya büyükelçisi) olarak çalışan ve 2013'ten 2017'ye kadar Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan, şimdi de Biden’ın ABD Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi adayı Linda Thomas Greenfield gibi. Biden'ın ayrıca, Etiyopyalı göçmen bir ebeveynin oğlu Johannes Abraham'a da bir pozisyon vermesi bekleniyor. Obama yönetimi ile çalışan Abraham şu anda, seçilmiş başkanın yönetiminin Trump yönetiminden görevlerini devralması düzenlemelerini denetleyen geçiş ekibinin direktörlüğünü yürütüyor.
Biden kesinlikle Obama'dan farklı bir başkan olacak, çünkü uzun Senato üyeliğinden Beyaz Saray'da çalışmasına kadar siyasette 40 yıldan fazla bir deneyime sahip ve uygulamak istediği bir vizyonu var. Daha da önemlisi, karşısında Obama dönemindekinden farklı bir dünya bulunuyor.