Yusuf Deyni
Suudi yazar
TT

Biden'ın İran'a yaklaşımı: Mollaların öncü mesajları

Seçim kampanyasında İran’ın nükleer meselesine gönderdiği iyimser sinyaller, Biden’ın Trump’ın İran’a karşı sert tutumunu hafifletecek gibi görünen yaklaşımı ve Foreign Policy dergisinde yayınlanan başkanlık döneminde izleyeceği politikaların reklamını yapan ünlü makalesine rağmen, İran’ın tırmandırma, bekleme ve tehditlerini yükselme politikası devam ediyor.
Birkaç hafta önce Dini Lider Ali Hamaney Ekonomik Koordinasyon Yüksek Konseyi toplantısına katıldı. Üstelik geçerli protokolü ihlal ederek, İran’da koronavirüs vakaları halen yüksek olmasına rağmen video konferans yöntemiyle uzaktan değil de şahsen katılmaya karar verdi. Bu, devrimi ihraç etme ve “devlet içinde devlet” türü yapılanmalarla bölgede İran’a bağlı kollar oluşturma projesiyle cisim bulan devrimci ideolojik siyasi söylemin sloganlarından uzakta, Tahran'daki en önemli karar alıcı ve politika belirleyici grupları bir araya getiren bu toplantının önemini gösteriyordu.
Bu ekonomik toplantıda Hamaney’in verdiği mesajların çoğu, özellikle Avrupa’da uzlaşmaz Batılı tutumlara karşı bir mağduriyet hali yaratmayı amaçlayan öncü siyasi mesajlardı. Mesajlar ayrıca Batılı ülkelerin tutumunda bir çatlak oluşturarak, Trump’ın uyguladığı yaptırım ve baskı politikalarının yalnızlaştırılmalarına katkıda bulunmaya çalışıyordu. Avrupa’nın Tahran’a karşı yükselen tepkisini sadece Trump döneminin yansımalarının bir sonucu olarak göstererek Biden’ı yaptırımları gözden geçirmeye yönlendirmeyi hedefliyordu.
Hamaney, Avrupa’nın tırmandırma politikasını İran’a karşı acımasız ve sistematik bir politika olarak niteledi ve mesajlarını direniş ekseni, solcu ve siyasi İslam çevrelerin söylemlerinin genellikle hedef aldığı kitle için popüler bir çerçeveyle süsledi. Bahsedilen çerçeve, “medeniyetler çatışması”dır ve amaç da İran’ı Batı medeniyetine karşı bir medeniyet ve küresel güç olarak yeniden konumlandırmaktır. Oysa bu yöntem İran’da artık popüler olmaması bir yana artık hoş karşılanmıyor ve kınanıyor. Özellikle de küreselleşme sayesinde ama aynı zamanda Mollalar rejiminin baskılarına karşı bir nefret halinin ortaya çıkardığı coşku ile küresel kültüre entegre olma konusunda heyecanlı, krizler ve kimlik dönüşümleri yaşayan, ekonomik durumdan etkilenen gençler arasında bu tutum daha yaygın. Kötü ekonomik durum, ABD ve Biden yönetimi ile müzakere konusu başta olmak üzere İran’ın gelecek hesaplarında birinci baskı aracı ve etken olmaya devam ediyor. Ruhani, ekonomide bir iyileşme sağlayarak en azından bitmek üzere olan dönemine kabul edilebilir bir son garanti etmek istiyor.
İroni şu ki, Hamaney ABD’nin nükleer anlaşma ve yaptırımlar konusundaki kafa karışıklığını, Avrupa'nın da tereddütlerini iyi okudu. Kudüs Tugayı komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin yıldönümü vesilesiyle yaptığı bir sonraki konuşmasında söylemlerini daha da tırmandırdı. Elindeki tüm kartları açarak mümkün olan en fazlasını kazanmayı garanti eden “azami sınır” stratejisine oynadı. Dışarıdaki kollarına, müttefiklerine ve destekçilerine karşı güçlü görünmeye çalışan öncü mesajlar gönderdi. Coşkulu konuşmasının, eski konuma dönmek ve darbeler indirmek gibi ifadeleri içermesinin yanı sıra Hamaney, ABD kuvvetlerinin bölgeden çıkarılması gerektiği çağrısında da bulundu. Halbuki ABD kuvvetlerinin çekilmesi, bölgeden ayrılması, daha fazla can kaybını kaldıramayacak kerteye varan ABD içine etkilerinin, askeri varlığı ve kayıplarının azaltılması, zaten baskı ve yaptırımlarla yetinme politikasının hedeflerinden biri.
Hamaney’in Biden’a verdiği mesaj açık ve netti. O da Mollaların, intikam ve darbeler indirme söylemleri, Kasimi için milyonluk öfke gösterileri düzenleme, Washington, yeni yönetim ve kendi deyimiyle İran’ın tüm düşmanlarına hiçbir umut bağlamama söylemleriyle içeriyi seferber etmeye ve güçlerine güvendikleridir.
Mollalar rejimi ile Dini Lider’in, başta Suudi Arabistan olmak üzere geleceğe, devlet, ılımlılık ve refah mantığına yatırım yapan bölge ülkelerine ilişkin stratejilerinin değişmediği kesin. İranlı siyasi çevrelerde devrimci söylemin tekrarlanan başarısızlıklarına yatırım yapmayan söylem yoktur. Neredeyse hepsinin söylemleri, bölgesel kollarını mezhepçi kaldıraçlarla desteklemekle somutlaşan askeri davranışlarına bağlanıp siyasi anlamlarından tecrit edilerek başarısız devrimci söylemlerine yatırım yapar. Din kökenli politikacıların ortaya attığı sloganlar, bir seferberlik aracından ibarettir. Nihai amacının, bilhassa uluslararası politikanın en temel kavramlarının başında gelen devletin egemenliği ve güvenliğiyle bir bağlantısı yoktur. Ülkelerin egemenliğine müdahale ettiğini ve kendisine askeri kollar inşa ettiğini söyleyen herkes, devlet kavramı, bölgesel güvenlik ve uluslararası kurumlara inanmadığını ilan ediyor demektir. Keza vatandaşlarının güvenliği, refahı ve kalkınmasına da. Nitekim İran rejimi vatandaşlarına bunları sağlamakta tamamen başarısız oldu. Koronavirüs salgını sonrasında yaşananlar da bunu kanıtlıyor. Mollalar rejiminin bu başarısızlığın bir nedeni de, şimdiki hayatın ve dünyanın mantığına aykırı olduğundan hayatta kalması imkansız savaş ideolojisine sadık iç kesimler ve elitler arasındaki konumunu güçlendirmek için, halkının refahı yerine Hizbullah’tan Husilere bölgedeki kolları ve vekillerine yatırım yapmasıdır.