Hazım Sağıye
TT

Bir füze olarak yeniden kurulumumuz ışığında Lübnan’a duyulan ilgi

Son konuşmasında Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, direniş ve İran ile Suriye’nin kendisine takviye olarak gönderdiği füzelerin, tüm dünyanın Lübnan’ı önemsemesini, hesaba katmasını, dünya haritasında yeniden yer almasını sağladığını kaydetti.
Bu sözler daha önce var olmayan, sıfırdan temeli atılan bir şeyi ima ediyor. Sanki Lübnan’ın ömrünün son yüzyılında Hizbullah gelene kadar kayda değer hiçbir şey yaşanmadı. Ülke ve sakinleri dünyanın ilgisi hak edecek hiçbir şey yapmadılar. Bunu Hizbullah yaptı.
Doğru, ama hangi anlamda yaptı?
Evin erkeği eşine şiddet uyguladığı ve çocuklarına eziyet ettiği için sürekli her yerinden seslerin ve çığlıkların yükseldiği bir ev düşünün. Bu ev kaçınılmaz olarak bütün komşuların dikkatini çekecektir. Kadın ve çocuklar için endişe duyulduğu, seslerden rahatsız olunduğu, bu korkunç eziyetin mağdurlarını kurtarma düşüncesi veya tüm bu nedenlerle, söz konusu ev diğer istikrarlı evlerin aksine ilgi odağı olacaktır.
Bu evde kadının ölümü, başına aldığı bir darbeyle bir çocuğun ölmesi veya evin kendisinin yanması gibi gizemli ve tuhaf şeyler yaşanabilir. Bu örnek, Lübnan’da yaşananların ve istisnai bir ilgi gerektiren olayların prototipidir. Lübnan’da da mesela, Beyrut Limanı’nda nükleer bomba boyutunda bir patlama yaşanabilir. Bir İranlı yetkili Lübnan’ın Tahran’ın savaşlarının ön cephe hattı olduğu açıklamasını yapabilir. Bir Lübnanlı grup ülkelerin sahip olmadığı bir füze cephanesine sahip olabilir. Yerel kurulların görüşü alınmadan bir İranlı komutanın heykelleri dikilebilir. Meşru olmayan bir ordu başka bir ülkede işgalci misyonlar yerine getirebilir.
Bu tür şeyler epey ilginç ve doğal olarak bütün dünyanın ilgisini çekiyor. Odakların Çin kadar büyük bir ülkeye bile nasip olmayan bir biçimde Lübnan gibi küçük bir ülkeye yoğunlaşmasını sağlıyor.
Aslında bize yönelik bu tür bir ilgi tamamen yeni değil, aksine kurucu emsalleri var. Sözgelimi 25 yıl önce, İran’ın ABD ve Avrupa karşısındaki müzakere pozisyonunu desteklemek için bazı gençlerimiz, Batı ve Rus vatandaşlarını kaçırıp Beyrut’un güney banliyösünde sakladıklarında da ilgi çekmiştik. Yarım yüzyıl önce gençlerimiz, Beyrut Havalimanı’ndan yola çıkıp sivil uçakları kaçırdıklarında da yine bu tür bir ilgi bütün sevecenliğiyle bizi kuşatmıştı. O dönemde küresel medyada ülkemizle ilgili haberler zirveye ulaşmıştı. Beyrut’taki çok sayıdaki otelde, “büyük etkinliklerimizi haber yapmak için” Batı ve Doğudan bizi ziyaret eden gazetecilere yer kalmamıştı. Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’un füze veya nükleer denemeler yaptığında dünyanın kendisiyle ilgilenmesini sağlayan mantık, bu gibi durumlarda da ilginin ülkemize yönelmesini sağlıyor. Bu arada füzelerin (refah, ilaç ve kitabın alternatifi olarak) dünya çapında öfkeli enternasyonalizmin tarafları arasında ortak bir unsur olduğunu belirtelim.
Kısacası bu, tuhaf, beklenmedik, alışılmadık ve aynı zamanda tehlikeli olana duyulan bir ilgidir.
Hafız Esed, Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi hayatta oldukları sürece dünyanın ilgisini çektiler ve Nasrallah’ın kastettiği ve Kim’in uyguladığı anlamda ülkelerinin dünya haritasında yer almasını sağladılar. Sonunda ülkeleri yok olmanın eşiğine geldiler. Kaddafi, Hafız Esed ve Saddam’dan önce de Cemal Abdunnasır, çokça söylendiği gibi “Arapların başını dik tutmuştu”, ta ki bu baş 1967’deki darbesini alana kadar.
Büyük ihtimalle Lübnanlıların çoğunluğu böyle bir ilgi görmemeyi tercih ederdi. Dünya haritasında bu şekilde yer almayı istemezdi. Onlar için unutulmak ve görmezden gelinmek tartışmasız daha iyi.
Yine büyük olasılıkla bu çoğunluk başka nedenlerle ilgi çekmeyi tercih ederdi. Örneğin, İsrail’i “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” unvanından mahrum eden demokratik bir sistem geliştirdiğimiz için dünyanın bizimle ilgilenmesini isterdi. Yahut gelişmiş bir ekonomimiz olduğu, ileri bir eğitim sistemi geliştirdiğimiz, çok sayıda patentimiz bulunduğu veya küresel üretime ayak uyduran ve onunla rekabet eden sanatsal veya kültürel eserler ürettiğimiz için.
Bu alanlarda Lübnan artık hiç kimsenin ilgisini çekemiyor.
Neden? Çünkü bütün bunları füze sunağında kurban ettik. Daha önce temeli atılan, uyumsuz da olsa zengin, çok ve çeşitli olan her şeyi geçersiz kıldık ve ülkemizi bir füze platformu gibi yeniden kurduk.
Bu noktada, bizi yöneten füze bilincinin ışığında ortaya çıkan şu olağanüstü paradoksa da dikkat çekmeliyiz. Lübnanlıların tükenmesi halinde aşırı yoksulluğa düşecekleri ve çoğu Batılı ülkeler tarafından üretilen korona aşılarını satın almak için ihtiyaç duydukları dolarları yana yakıla aradıkları bir zamanda, özellikle de böyle bir zamanda Hizbullah Genel Sekreteri ve İran ile Irak’taki dostları “ABD’yi bölgeden çıkarma” sloganını gündeme getiriyorlar.
Mevcut kötü durumu ve sefaleti artıran şey, esasında kendisine hizmet etmesi için gündeme getirilen bu slogandan sadece İran’ın yararlanacak olması değil, aynı zamanda sloganın yalnızca bugün ile Biden’ın ABD başkanlığını üstleneceği tarihe kadarki birkaç gün için üretilmiş olması. Yani İran’a birkaç gün hizmet edecek bir slogan için Lübnan’ın büyük zararlara uğramasının önemsenmemesi.
Dünyayı uykusuz bırakan bize yönelik bu ilginin ışığında, değerimiz çok düştü. Maruz kaldığımız küçümseme artık çok büyük boyutlara ulaştı.