İlyas Harfuş
Lübnanlı gazeteci ve yazar
TT

Alman yargısı Suriye için bir umut penceresi mi açıyor?

Adalet, Suriye rejiminin kurbanlarını yeniden diriltmediği gibi, bu rejimde görev alan suçlular tarafından işkenceye maruz bırakılan kişilerin çektiği acıyı da hafifletmiyor. Ancak adalet, suçların tekrarlanmayacağı ve bu suçlardan sorumlu olanların yaptıklarının semeresini göremeyeceğine dair küçük de olsa bir umut penceresi açıyor.
Beşşar Esed hapishanelerindeki işkence kurbanlarından biri, Suriye rejiminin kullandığı işkence ve cinayet araçlarından biri olan İyad el-Garib aleyhinde Almanya Koblenz Mahkemesi tarafından verilen karar hakkında yorumda bulunarak “Bu gece daha iyi uyumayı ve diğer kurbanların da aynı şekilde yapacağını umuyorum” dedi. Bu adam bu rejimin işlediği suçların cezasız kalmasının kendilerine bir ödül olacağını kastediyor.
İyad el-Garib’in 4,5 yıl hapis cezasına çarptırılmasını değerlendiren Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas “Suriye rejiminin hapishanelerinde işkence yapmaktan sorumlu kişilerden biri hakkında verilen ilk hüküm ve aynı zamanda bu, rejime yaptıklarının cezasız kalmayacağına dair bir mesaj niteliğindedir” dedi.
Bu rejime bir mesaj mı? Bakanın söylediklerine bakarak imkansız umutlara kapılmak kolay. Ancak Suriye “ayaklanması”nın son on yılı bize Suriye rejiminin faaliyetlerine yönelik eleştirilerin nelere yol açacağı konusunda iyimserlik içinde boğulmanın her zaman doğru bir şey olmadığını öğretti. Bu rejimin 2. Dünya Savaşı sırasında göç edenlerin sayısını aşan milyonlarca göçmen ve sığınmacı ve yüz binlerce yaralının yanı sıra en az yarım milyon Suriyeli’nin kanı üzerinde iktidarda kalamayacağına dair iddiaların hepsinin gerçek bir temele dayanmadığı ortaya çıktı.
Ancak Almanya ve mahkemesinin, ülke sınırları dışında suç işleyenleri kovuşturmasına izin veren evrensel yargı ilkesine dayanarak kimsenin yapamadığı bir şeye cesaret ettiği kaydedildi. Almanya mahkemesi, Suriye vatandaşının bir değeri olduğu inancından hareketle kendisine karşı suç işleyenlerin ödemesi gereken bir bedel olduğunu belirtti. Iyad el-Garib aleyhinde verilen hüküm yaptıklarının karşılığı olmasa da Garib’in tanık olacağı gelecek duruşmalara kapı aralıyor. Bunların arasında da en öne çıkanı, Garib’in 58'inin işkence yapılırken hayatını kaybettiği 4 bin tutukluya işkence yapma suçlamasıyla müebbet hapis cezasına çarptırılabilecek “akıl hocası” Enver Raslan’ın davası.
Beşşar Esed rejiminin Suriyelilere karşı işlediği suçları ispatlayacak deliller bulmada herhangi bir sıkıntı yoktu. Bugün Suriyeli kurbanlardan, bu rejimin gerek Lübnan gerekse Suriye’de Filistinlilere karşı işlediği suçlardan -Yermük Kampı bunun en iyi tanığı- ya da Lübnanlılara karşı bu talihsiz ülkeye “vasilik” yaptığı sırada işledikleri ve Suriye hapishanelerinde tutuklu bulunan ve akıbetleri hala bilinmeyen onlarca Lübnanlıdan bahsetmekle yetinelim. 
En öne çıkan kanıtlar arasında, Suriye istihbarat biriminde fotoğrafçı olan ve en az 7 bin tutukluya yapılan insanlık dışı işkence eylemlerini kanıtlayan 50 bin fotoğrafla ülkesinden kaçmaya cesaret eden “Caesar”ın sızdırdığı fotoğraflar ve belgeler bulunuyor. Söz konusu belgeler bu rejimi akıbeti konusunda endişelendirmek için yeterli olabilirdi ancak ABD’nin kanun gereği bazı üst düzey yetkililere uyguladığı yaptırımlara rağmen yeterli olmadı.
Aynı zamanda rejime karşı başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı olmak üzere çıkarılan uluslararası kararlar rejimin baskı ve işkence yaklaşımını değiştirmek için bir vesile olabilirdi. Ancak bu kanunlar da hala kağıt üzerindeki bir mürekkep olmaktan öteye gidemedi.
Sonuç olarak Beşşar Esed 21 yıldır iktidarda ve şimdi de yedi yıl sürecek yeni bir döneme hazırlık olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmeye hazırlanıyor. Kim bilir belki de daha sonra bir yedi yıl daha iktidarda kalmak için yarışacak.
Esed BMGK’nin 2254 sayılı kararında geçtiği gibi iktidarın siyasi geçiş sürecine giden tüm yolları engelliyor. Suriye’nin çevresindeki Arap ülkeleriyle ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi ve herhangi bir alternatif olmayışı ışığında bu ülkelerin mevcut rejimi tanıması gerektiğinden hareketle dış dünya ile iletişiminin yeniden sağlanması üzerine bahis oynadığı da bir sır değil.
Suriye rejimi hesaplamalarını pek çok veriye dayanarak yapıyor. Suriye krizinin aşamalarında, özellikle de Batı ülkeleriyle Rusya-İran müzakerelerinde sadece bir karta dönüştüğü 2015 yılından sonraki aşamalarda bu verileri nasıl kullanacağını biliyordu. Aynı şekilde DEAŞ örgütünün şüpheli bir şekilde ortaya çıkışını ve kendini teröre karşı savaşan tarafta duruyor gibi göstermek için DEAŞ’ın Rakka’yı “başkentlerinden” birine dönüştürmesini böyle bir örtü altında kendini daha kolay pazarlayacağı inancından hareketle nasıl kullanacağını biliyordu. Rus müttefikleri, katıldıkları herhangi bir uluslararası forumda rejimi savunmak için de bu örtüyü kullanmayı ihmal etmedi.
Aynı zamanda Tahran, Esed rejimini “odak noktası”nın merkezinde görüyor ve rejimin düşmesinin projesi için bir yenilgi oluşturacağını ve Lübnan’daki temsilcisi Hizbullah’a giden yolu keseceğini düşünüyor. Moskova ise Suriye’yi kara ve deniz askeri üsleri ve Doğu Akdeniz bölgesinde kendisi için her zaman önemli olan nüfuzu yeniden kazanmak için önemli bir istasyon olarak görüyor. Washington’a gelince, Barack Obama’nın bu rejimin kimyasal silahlarını halkına karşı kullanmasını engellemek için tehditte bulunduğu “kırmızı çizgiler” aşıldığından beri Beşşar Esed rejimi ile mücadelede fiili olarak herhangi bir rol oynamıyor. Bu silahlar 2013 yılının Ağustos ayında Şam'ın Doğu Guta bölgesinde kullanıldı ve bu “kırmızı çizgilerden” eser kalmadı. Moskova, Rus sahtekarlığının büyük rol oynadığı bir planla Beşşar Esed’i kurtarmaya koştu. Bu plan Obama’da Esed’in kimyasal silahları bıraktığı algısının oluşmasına yol açtı. Batı merkezli istihbarat birimleri ve uluslararası silah müfettişleri Esed’in bazı kimyasal silah depolarını gizlediğinden şüphelenmeye devam etse de Esed Rusya’nın arabuluculuğunda ABD ile yapılan anlaşmanın bir parçası olarak bu programdan tamamen vazgeçtiğini duyurdu.
Obama gitti ve Donald Trump geldi. Trump yönetiminin Suriye rejimiyle ilişkilerindeki sert tutumuna rağmen rejimin “dayanıklılık” gücünde bir sarsılma olmadı. Trump yönetimi ile Rusya liderliği arasındaki yakınlaşmadan faydalandı ve bu da Moskova’nın Suriye kararında daha etkili bir rol oynamasını kolaylaştırdı.
Alman yargısının kararına iyimser bir tutumla yaklaşanlar Iyad el-Garib’e verilen cezayı Esed rejimine verilmiş bir ceza olarak görmeyi tercih ediyor.
Bunun tamamen yerinde olan bir iyimserlik olmadığını düşünüyorum. Zira bu suçlu Almanya’daki bir hapishaneye atılırken Beşşar Esed hala serbest ve Suriye’nin lideri konumunda.