Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Ürdün’ün imajı sarsılmadı

Ürdün’ün Prens Hamza krizinin perde arkasında tutuklamalar yapıldığını duyurmasının ardından, bazı medya kuruluşları ve bir ajans, Ürdün Haşimi Krallığı’nın imajının sarsıldığını açıklamak için acele ettiler.
Ürdün’ün imajının sarsıldığını söylemek yanlış bir yorumdur. Bu yaşananlar bize bazı önemli noktaları hatırlattı. Bunların en önemlisi Ürdün Kralı’nın krizle başa çıkmada gösterdiği bilgiliktir ki bu, olayın hızlı bir şekilde kontrol altına alınmasında açıkça görülmüştür. Bu bilgelik, fırtınalı bölgenin krizlerinde istikrarını ve akılcılığını kanıtlayan Arap monarşilerinin alışkanlıklarında da böyledir.
Suudi Arabistan’dan Ürdün’e kadar bütün Arap krallıkları ortaya çıkan olaylarda, hükümetin barışçıl bir şekilde değişmesinde ve içerisindeki sıkıntıların çözümünde kanıtlanmış esneklik, bilgelik ve şeffaflık göstermişlerdir.
Arap Baharı’nda bunu gördük. Ve yine bu bilgeliği Ürdün’deki olaylarda, özellikle Ürdün Kralı Kral 2. Abdullah’ın, amcası Prens Hasan Bin Talal’ı aile işleriyle ilgilenmesi için görevlendirmesinde bu bilgeliği gözlemliyoruz.
Bu nedenle, Ürdün krizi, Haşimi Krallığı’nın imajının sarsıldığını göstermez. Bu olaylar bize, Arap monarşilerinin bilgelik ve esnekliklerini kanıtladığı gibi çoğu ılımlı olan bu Arap krallıklarının halen hedef tahtasında olduklarını da hatırlatıyor.
İç ve dış entrikalara, gerçek ve yapay krizlere karşı dimdik duran ve özellikle dört yüzyıl boyunca devam eden İran’ın yayılma politikasının karşısında duran Arap krallıklarının hedef tahtası haline gelmeleri ya siyasi ve savaş gibi sebeplerden dolayıdır ya da politikalarından dolayıdır. Ilkine örnek olarak 2. Körfez Savaşı ve sonrasında Kuveyt’in kurtuluşu ve ilklerden olan terör dalgası verilebilir, ikincisine yani politikalarından dolayı hedef tahtası haline gelmelerineyse Ürdün’ün mülteci ve gurbetçiler kapsamında şu anki durumu örnek verilebilir Hepsinin üzerine bir de salgın krizi bulunuyor
Yaşananlar Ürdün’ün, ya da diğer krallılardan herhangi birinin reform, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele taleplerinden muaf olduğu anlamına gelmez. Aksine bu krallıklar için düşünülen şey Arap devletleri arasında istikrarlı bir şekilde gelişen ve en reformist devlet olduklarıdır.
Suudi Arabistan’ın durumuna bakanlar reform, gelişim ve yenilik için açık bir atölye olduğunu göreceklerdir. Arap şeffaflığı herhangi bir gizliliğe gerek duymadan, her seviyede yolsuzlukla mücadelede ve kanunların ve yönetmeliklerin uygulanmasında öncü olduğunu fark edeceklerdir.
Bu nedenle Ürdün’deki kriz sistemin şeffaflığını, aklını, netliğini ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Arapların ve diğer dünya devletlerinin desteğini alan kralın bilgeliğini yansıtmıştır. 
Ürdün Kralı’nın bilgeliğine gelince; Kral 2. Abdullah’ın iktidara geldiğinden bu yana meselelere yaklaşımında aklı ve bilgeliğe sahip olduğu biliniyor. Bu durum Ürdün’ün iç ve dış meselelerinde açıkça görülmüştür.
“Açıkça görülmüştür” dedim çünkü Ürdün’ün coğrafyası başlı başına bir sorundur. Ürdün coğrafyası hem Irak, ki burada Saddam’ın düşmesinden önceki sıkıntılar ve sonrasındaki kaos ve terör dalgası etkili olmuştur, hem de İsrail sınırı ve bunun sonuçları nedeniyle başlı başına büyük bir sorundur.