Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Hamas değişmeyecek… Keza Netanyahu da!

Gerek Filistin sahasındaki gerekse Arap dünyasındaki bazı ülkelerde bir kısmın inandığının ve iddia ettiğinin aksine, 1965'te Filistin halk devriminin başlamasından, yani Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi Fetih’in kuruluşundan uzun bir süre sonra ortaya çıkan İslami Direniş Hareketi Hamas, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC), Halk Kurtuluş Savaşı Öncüleri (Saika), Filistin Arap Cephesi (PAF) ve -bence- Ahmed Cibril’in liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı (FHKC-GK) gibi diğer örgütleri örnek aldı. Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) ve FKÖ’nün çeşitli liderlik pozisyonlarına katılmayı kabul etmedi.
Oldukça geç bir zamanda, İran destekli Filistin İslami Cihat Örgütü’nün aralarına katıldığı Hamas, Gazze Şeridi’nden fırlayarak liderliğinin Mısır’dan uzaklaştırılmasıyla Türkiye’de konuşlanan uluslararası Müslüman Kardeşler (İhvan) Örgütü’nün Filistin kolu olarak Filistin sahasına girdi. Nereye gideceği ve nerede kalacağı konusunda kafası karışık olan Hamas’ın şu an iç çatışmalar yaşadığı ve meselelerinde 12 İmam sistemini benimseyen Şii mezhebinin dört bir yandaki takipçilerinin baş rehberi olan Dini Lider Ali Hamaney’e danışmak zorunda kaldığı söyleniyor.
Hamas, Gazze Şeridi'ni kontrol etmek ve oradan Batı Şeria'ya, yanlış bir şekilde Filistin toplulukları olarak tanımlanan Arap ülkelerine ve elbette Filistinlilerin “göç ettiği” Avrupa, Amerika ve Latin Amerika’dan birçok ülkeye geçmek için fırsat kollamaya devam etti. Bu yüzden Hamas “Ebu Ammar” öldükten sonra Fetih Hareketi’ne ünlü askeri darbesini yaparak hareketi ve onunla birlikte Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı (Ebu Mazen) Batı Şeria’ya sıkıştırdı. Böylece Gazze Şeridi İhvan’a, küresel organizasyonlarına, uluslararası liderlerine ve aynı şekilde Hamaney liderliğindeki İran’a ve bazı Arap Körfezi ülkelerine bağlı bir “İhvan” devleti haline geldi!
Bu yüzden hiç şüphe yok ki Mahmud Abbas başkanlığındaki Filistin Yönetimi’nin haberi olmadan “siyonist düşman” İsrail’e karşı 11 günlük bir savaş başlatan Hamas’ın asıl otoritesi İran olduğu sürece FKÖ’ye ya da Fetih Hareketi’ne katılması mümkün değil, hatta imkansız. Hamas’ın asıl otoritesinin İran olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Zira İsmail Heniyye ve Gazze Şeridi’nin sorunları çözülmezse her şeyi küle çevirmekle tehdit eden Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki lideri Yahya Sinvar da bunu doğruladı. Sinvar yardım fonlarına ihtiyaçlarının olmadığını çünkü İran’ın kendilerine para ve silah yardımı yaptığını söyledi. Bu da İsmail Heniyye ve Halid Meşal’in daha ılımlı açıklamalarına rağmen Hamas’ın ne Batı Şeria’ya ne de Filistin Yönetimi’ne hiçbir şekilde katılmayacağı anlamına geliyor. Böylece kurulması arzu edilen Filistin devleti bu aşamada ve yakın bir gelecekte “Haşim’in Gazze'si”, “Hamas-İhvan ve İran” kontrolünden kurtuluncaya dek bu bölge ile sınırlı kalacak.
Bu nedenle Filistin saflarının tüm ağırlığıyla Başkan Mahmud Abbas'ın yanında olması gerekiyor. Çünkü Abbas bu tehlikeli aşamada taviz verilmesi mümkün olmayan ve arzu edilen Filistin devletinin cevheri olması gereken Şeyh Cerrah Mahallesi de dahil olmak üzere 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin başkanı olması için uluslararası çevreler, Araplar ve Filistinliler tarafından kabul görüyor. Bu noktada Filistin'in bu amacına gerçekten ulaşılabileceğini gösteren, kutsal davanın başlangıcından bu yana ilk kez bu tarihi çatışmayı iki devletli çözümü (Filistin-İsrail) temel alarak sona erdirmeye yönelik uluslararası bir fikir birliğinin oluşmasıydı.
Buradaki sorun, Binyamin Netanyahu ve İstihbarat Birimi MOSSAD’ın başkanının yanı sıra iki ana partiyi destekleyen İsraillilerin çoğunun mevcut ABD yönetiminin isteğine karşı çıkması. Zira İsrail Başbakanı, ABD Konsolosluğu’nun Doğu Kudüs'e taşınmasına açıkça karşı çıkarken yeni MOSSAD Başkanı yüksek bir sesle bu bölgenin 3 bin yıl boyunca olduğu gibi tarihi İsrail'in bir parçası olarak kalacağını söyledi. Burada şu an oturan Arap sakinlerin kalabileceği söylense de tabi ki bu doğru değil. Bu, yakın ve uzak tarihin açık bir tahrifidir. Bu çatışma onlarca yıl devam etse bile böyle bir şeyin kabul edilmeyeceği aşikardır!
Bu şunu gösteriyor ki Başkan Joe Biden yönetiminin önerdiği çözüm, ABD Konsolosluğu’nun Doğu Kudüs'e dönmesine, İsrail hükümetinin kibrine ve onunla birlikte liderlik ve alt tabaka düzeyinde iki büyük partinin çoğunluğuna rağmen garanti değil. Bu çoğunluğa göre ABD’ninki de dahil olmak üzere barışçıl çözümler kabul edilemez. Bu da Filistinliler için "İran-İhvan destekli Hamas Hareketi” olduğu gibi, İsrailliler ve siyonist devletleri için de aşırı sağ ve daha aşırı sol olduğu anlamına geliyor.
Joe Biden yönetimi her ne kadar 4 Haziran 1967 sınırları baz alınarak iki devletli çözüm (İsrail devletinin yanında Filistin devleti kurulması) için istekli olsa da en radikal İsraillilerin bu barışçıl girişime karşı çıkacakları ve meşhur Oslo Anlaşmaları'nın düşürülmesi gibi bu girişimin de düşürüleceği aşikar. Oslo Anlaşmaları’na İsrail adına İzak Rabin imza atmıştı ve anlaşmanın bedelini hayatıyla ödemişti. Filistin, Filistinliler ve FKÖ adına ise Yaser Arafat (Ebu Ammar) imza atmıştı ve o da barışçıl eğilimlerinin ve adımlarının bedelini hayatıyla ödemişti.
Aslında arzu edilen Filistin-İsrail barış sürecinin gerçeği bu. Nitekim ABD yönetiminin istediği ve hepsi olmasa da çoğu ülkenin desteklediği iki devletli çözüm, sağcısıyla solcusuyla İsrailliler için kabul edilebilir değil. Netanyahu tüm bunları söylerken yeni MOSSAD Başkanı Doğu Kudüs'ü içeren hiçbir çözümü tanımadığını ilan etti. İsrail solu olarak tanımlanan şey aslında aşırı sağcı kanattan daha tutucu. Son Gazze savaşının imajını parlatma fırsatı verdiği bu başbakan sözlerini hiç tereddüt etmeden, utanmadan ve korkmadan sarf ediyor!
Bu yüzden sağcısıyla solcusuyla İsrailliler, tüm bu söylemlerine devam etmeye, iki devletli çözüme hem pratikte hem de  fiili olarak karşı çıkmaya ve arzu ettikleri devletlerinin denizden nehire kadar olacağını duyurmaya devam ederse bu, Filistinlilerin tüm Araplarla birlikte başka bir yol seçmesi gerektiği anlamına gelir. Dolayısıyla İsrail liderliği ve hatta İsrail partileri şu anki hallerinde kalmaya devam ederlerse Filistinlilerin Joe Biden başkanlığındaki ABD yönetimine bu Ortadoğu çatışması için barışçıl bir çözümün olmayacağını söylemeleri gerekiyor. Bu nedenle İsrail halkı, bu bölge halklarının bir parçası olmak istiyorsa partilerinin tutunduğu tüm bu şeylerden, hatta bu partilerin kendilerinden kurtulmalı!!
Son olarak “aklı başında olan” İsrailliler -tabii aralarında gerçek anlamda aklı başında olanlar varsa- bu bölgenin birçok değişikliğe müsait olduğunu idrak etmeliler. Liderlerini, partilerini ve her şeyden önce kendilerini iki devlet adı ile sunulan bu çözümleri kabul etmeye zorlamalılar. Yoksa daha büyük bir sıkıntı gelecek. Ne derler bilirsiniz “Her şeyi isteyenin hiçbir şeyi kalmaz”.