Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Netenyahu ‘Ümmü Amr’ın gittiği yere’ mi gidecek?

Tel Aviv'de yeni İsrail hükümetinin kurulması ile ilişkili tartışmaları takip ederken şunu fark edeceksiniz ki, bulunduğu karanlık durumdan çıkması halinde yeni İsrail hükümeti, İsrail içerisindeki sorunlar için bir çözüm olabilir. Tabi olmayadabilir. Ancak asla dış düzeyde ister Filistin meselesi isterse Filistin meselesinin dışında bölgenin açılımı ile ilişkili diğer meselelerdeki durum için bir çözüm olmayacak.
Zira Yair Lapid ile koalisyon hükümetini kuracak Naftali Bennett, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in hükümetin kurulmasına yönelik talimatını alır almaz kendisini Binyamin Netanyahu’dan farksız kılan bir basın açıklaması yaptı.
Zaten Netanyahu’dan farklı olsa da bu, şekil ve ismen olur. Özünde ve içerikte değişen bir şey olmaz!
Örneğin altı gün önce gazetelerde sayfa sayfa yayınlanan sözlerine göre Bennett, başbakan olduğunda Batı Şeria'daki yerleşimlere son vermeyecek ve gerekirse Gazze Şeridi'ne ve Lübnan'a savaş ilan edecek!
Gördüğünüz gibi bu sözler, görev süresi sona eren Başbakan Netanyahu ve Başbakan adayı Naftali Bennett’in arasındaki her türlü farkı sadece isimlerine indirgiyor.
Her birinin isminin yüzüne taktığı bir maskeden ibaret olduğu düşünülürse, maskeleri çıkarılınca ikisinin arasında aslında bir fark olmadığı görülecek.
Yani Netanyahu gitsin Naftali gelsin fark etmez. İşgal altındaki Filistin toprakları üzerinde gerçekte hiçbir fark olmayacak!
Bennett'in bu açıklamayı yaptığı gün, İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ABD’nin başkenti Washington’u ziyaret ediyordu.
Gantz burada Başkan Joe Biden yönetiminden, Filistin'deki meseleyi ve genel olarak Araplarla ilgili diğer meseleleri ele alırken izlenen politikalarda bir değişiklik yapılması gerektiği konusunda Washington'daki siyasi zihniyetin Tel Aviv'dekiyle neredeyse aynı olduğunu gösteren bir şey duydu.
Gantz, Biden yönetiminden, başına geçen kişinin adı ne olursa olsun İsrail'deki hükümeti destekleyeceğini ve İsrail'deki orduya İsrail semâlarını koruyan ve güçlendiren Demir Kubbe'yi sağlamlaştırılması için gerekli şeyleri sağlayacağını duydu.
Bu da ABD’nin yönetici koltuklarında oturan İsrail hükümetine olan desteğinin, mutlak bir destek ve açık bir çek olduğu anlamına geliyor.
Yani ABD hükümeti, Naftali hükümetinin kurulması durumunda hükümetin açıklayacağı politikaları sorgulamayacak ve hatta gelecekle ilgili politikaları hakkında ne söyleyeceğini bile beklemeyecek.
Kendimizi bölgede böyle bir durum karşısında bulduğumuzda bu, sorunun Tel Aviv’i yöneten siyasi zihniyette olduğu kadar Sam Amca’nın ülkesindeki destekçilerin zihniyetinde de olduğunu gösteriyor.
Değiştirilmesi istenen şey hükümet başkanının ismi, cismi ve görünüşü değil, bu siyasi zihniyet.
Bu zihniyet değiştirilmezse bölge, savaş cephelerindeki askeri hayatta bilinen “boşa kürek çekmek” durumundan kurtulamayacak.
Durum böyle olunca da en nihayetinde herkes kaybedecek. Kaybedenin sadece Filistin tarafı olduğunu düşünenler yanılıyor.
İki taraf arasındaki son çatışmada 12 İsrailli hayatını kaybederken, Filistin direnişçilerinin roketleri Ürdün sınırındaki İsrail Ramon Havalimanı'na ulaştı.
İsraillilerin gücü üzerine bahse girdiği Demir Kubbe, samandan bir kubbeye benziyor ve sosyal paylaşım sitelerinde Netanyahu’nun kubbenin parçalarını Rubebekya pazarında satmayı teklif ederkenki karikatürleri yayılıyordu!
Filistin direnişinin kayıplarının insan sayısı açısından olduğu kadar yıkılan evler açısından da daha fazla olduğu doğru. Ancak iki tarafın imkanları arasında yapılacak herhangi bir objektif kıyaslama, Tel Aviv'in beklenmedik bir şekilde kaybettiğini ve Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının şiddetine rağmen ne yapacağını bilemez bir halde endişe içerisinde olduğunu gösterecektir.
Saldırıların başında sadece şartlı bir ateşkese gideceğini söylerken geçtiğimiz ayın 21’inde kayıtsız şartsız ateşkes anlaşmasını kabul etmesi de bunun bir delili.
ABD de o zamanlar sadece çatışma yanlısı bir tarafı desteklediği görülen Donald Trump’ın politikalarını aşamadığı için kaybedenler safındaydı.
Washington bu nedenle Gazze savaşında kaybetti ve savaşın yeniden başlamasını engelleyecek ve iki taraf arasında adil bir siyasi arabulucu olduğunu kanıtlayacak bir şeyler vermezse, ileride siyasi itibarından daha fazlasını kaybedecek.
Savaşın patlak vermesini ve daha sonra durmasını izleyen herkes, Netanyahu’nun pek çok sebepten ötürü savaşa girse de asıl sebebinin, kendisi ile Filistinliler arasında neredeyse kontrolden çıkan çatışmaların fitilini ateşleyecek olsa bile başbakanlık koltuğunu korumak istemesi olduğunu biliyor.
Netanyahu böyle bir savaşın fitilini ateşleyip körüklemesinin, ya siyasi sağ kanadın arkasında toplanıp iki yıldan fazla bir süredir kurulamayan hükümeti kurmasına yardımcı olacağını -ki bu sağcı bir partinin hükümet kurmak için kendisi ile koalisyon kurmak istediğini açıklamasıyla az kalsın gerçekleşiyordu- ya da hükümeti kurmak için gereken çoğunluğu elde etme yolundaki umutsuz girişimlerinin beşincisi olacak olan parlamento seçimlerine gitmesini sağlayacağını düşünüyordu.
Bennett, Yair ile koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirildiğinden beri, medya Netanyahu'dan "görev süresi sona eren başbakan" şeklinde bahsediyor.
Görünen o ki, kendisinden bu şekilde söz edilmesi onu çıldırtıyor. Zira bunu her duyduğunda koalisyona ölümcül bir darbe indirip hükümeti kurma görevinin tekrar kendisine verilmesinin bir yolunu arıyor.
Hiç şüphesiz Netanyahu’nun şu anki durumu, hem koltuğuna son ana kadar yapışması, hem de iktidarı seçmen çıkarlarını sağlamak için elinde bulunan bir araç olarak değil de başlı başına bir amaç olarak görmesi açısından Eski ABD Başkanı Donald Trump’ınkine oldukça benziyor.
Öyle bir zaman gelecek ki, bu iki adam her politikacının benzemekten imtina etmesi gerektiği bir durum olarak siyaset bilimi öğrencileri tarafından incelenen bir vakaya dönüşecek.
Zira böyle bir duruma düşmekten kaçınmak, hükümet koltuklarından filancayı alıp yerine siyasetçilerden başka birini getirme hakkına sahip olan seçmenin iradesine saygı duymanın başlangıcı!
Koalisyon hükümeti başarılı bir şekilde kurulduğunda Netanyahu geri dönemeyeceği bir yola girecek ve durumu eski bir şairin söylediği şu sözlere benzeyecek:
“Eşek Ümmü Amr’ı götürdüyse ne O döner ne de eşek!”
Eşeğin sırtında çıkıp giden ve eşekten de kendisinden de bir daha haber alınamayan Ümmü Amr’ın tam olarak kim olduğunu ve beyitin iki farklı anlamaya yorulabilecek bir yapısı olduğu için şairin Ümmü Amr’ın çıkıp gittikten sonra bir daha dönmediğini mi haber verdiğini yoksa dönmemesi için Allah’a dua mı ettiğini bilmesek de, görev süresi sona eren İsrail Başbakanı'nın hali Ümmü Amr’ın haline benziyor ya da bölgede sahadan kaybolmasını temenni edenlerin gözlerinde öyle görünüyor.
Ancak sorun bir kişi olarak onda değil, İsrail siyasi hayatında temsil ettiği zihniyette. Bu yüzden umut, şahsiyetin kaybolmasından önce bu zihniyetin ortadan kalkmasıdır!