Memduh Muheyni
Al Arabiyya Genel Yayın Yönetmeni
TT

Başarılı ve başarısız halklar var mı?

Güney Koreliler neden Nijeryalılardan ileride? Japonya neden birçok Arap ülkesinden daha gelişmiş ve müreffeh görünüyor? Halklar neden kendilerini diğerlerinden daha başarılı kılan becerilere sahipler?
Bu türden karmaşık ve iç içe görünen soruları yanıtlamak zorudur ve bu sorulara verilen cevaplar birçok spekülatif yorum ve doğrulanmamış görüş mesabesindedir.
“Kültürler ve İlerlemenin Değerleri” başlıklı kitapta, ünlü Amerikalı düşünür Samuel Huntington, David Landis, Lawrence Harrison gibi dünyanın en parlak beyinlerinden bazıları tarafından dile getirilen çeşitli açıklamalar ve nedenler bulabilirsiniz.
Bu canlı tartışmalar, Harvard Üniversitesi tarafından düzenlenen ve kültürün toplumlar için değişim ve ilerleme sağlamadaki önemine dair entelektüel uyanış oturumu niteliğindeki sempozyumun meyvesidir. Kitabın bu ana teması, onu destekleyen ya da ona karşı çıkan derin ve analitik fikirler fırtınasına maruz kalıyor. Sonunda ise okuyucunun kendi kararını vermesine fırsat tanıyor ve hatta onu bu konuda şüpheci ve şaşkın bir hale getiriyor. Çünkü lehte ve aleyhte olan makaleler ve çalışmalar, geçerli, derin ve sağlam argümanlara dayanmaktadır. Fakat işin güzel yanı da budur. Bu konuda tamamen net ve açık bir tutum oluşturmak değildir istenen, bilakis bütün bunlar bize içinde yaşadığımız dünyanın karmaşık bir resmini vermektedir.
Kültürel nedenler ve bunların medeniyetin geri kalmışlığını açıklamadaki ana rolü hakkındaki tartışma, geçen yüzyılın ortalarında oldukça canlıydı. Ancak hızla geri çekildi ve yerini, refah veya azgelişmişliği açıklamada ekonomik ve politik faktörlerden bahseden teoriler aldı. Fakat şu an yeninden bu tartışmanın gündeme geldiğini görüyoruz. Arap dünyasında yaşananlar da buna benzerdir. Nitekim yıllarca kültürel nedenler az gelişmişliğin bir faktörü olarak göz ardı edildi. Şu anda ise fanatizm, terör dalgaları ve baskı gibi fenomenlerle en alakalı bir unsur oldu.
Huntington, halkların yükselişinde ve gerilemesinde kültürel değerlerin büyük rolü olduğu düşüncesinin en ateşli savunucularından biridir ve bunu temel olarak siyaset ve ekonomi üzerine oturtmaktadır. Onun sorduğu soru şuydu: Aynı koşullardan geçmelerine rağmen neden bazı halklar ilerlerken diğerleri geride kalıyor? Huntington disiplin, ciddiyet, zamana bağlılık ve eğitim gibi değerlerin medeniyet rönesansının gerçekleştirilmesinde önemli rolü olan kültürel nedenler olduğuna inanıyor. Singapur gibi yozlaşmadaki azlığın kültürden kaynaklanmadığı bir örnek olmasına rağmen, başarılı siyasetin veya ekonominin böyle bir uygarlık sıçramasını gerçekleştirme yeteneğinden ciddi şekilde şüphe ediyor. Oysa Singapur’da söz konusu fenomenin varlığı, ünlü lider Lee Kuan Yew tarafından çıkarılan katı idari yasalardı.
Huntington, ekonominin veya siyasetin niteliksel ve kalıcı kültürel gelişme sağlama yeteneği hakkındaki büyük şüphelerini şöyle dile getiriyor: “Mesele, yolsuzluklardan arınmış olan Singapur'un nasıl bu halde kalabileceğidir? Siyaset sonsuza kadar bunu sağlayabilir mi?”
Bazı toplumların kültürünü ele alan bu tür sorular hassasiyetle ele alınır. Çünkü belli bir kültürden değil de belli bir ırktan bahsettiğiniz düşünülebilir. David Landis, bu duyarlılığa dair şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Kültür eleştirisi egoya dokunur ve gerek kimliği gerekse öz değerlendirmeyi zedeler. Kulağa her ne kadar kibar ve dolaylı gelse de bundan kibir kokusu gelir.” Ancak ne olursa olsun bu temel konu, -Landis'in “Kültür Tek Başına Neredeyse Tüm Farklılıkların Nedenidir” başlıklı yazısında yaptığı gibi- açık bir şekilde tartışmaya açılmalıdır.
Landis bu yazısında, sıklıkla tartışılan önemli bir noktaya, Batılı ülkelerin yoksul ülkeleri engellemedeki rolüne değiniyor. Bağımlılık teorisinden neokolonyal teoriye ve mega şirketlere ilişkin dile getirilenlerin sadece mazeret ve yanılsama olduğunu; Latin Amerika ülkelerinin geri kalmışlığının nedenlerinin dışsal değil kültürel olduğunu söylüyor. Landis, başarısızlık için, Latin Amerika’nın komplo ideolojisi taşıyan ve zengin kuzeyi suçlayan kültürel ortamını suçluyor. Buna mukabil, Meiji döneminde, “Bunu bize kim yaptı?” değil; “Bize ne oldu?” sorusunu sorarak büyük bir kültürel değişim sürecini başlatan Japonya’yı örnek veriyor. Japonların üstünlüğünün nedeni, onu geciktiren kültürel değerleri değiştirmesidir. Latin ülkelerinin yapmadığı şey buydu.
Kültürel sorular sormak, yalnızca farklı halklar, farklı dinler ve farklı gelenekler arasındaki farklılıkları değil, aynı zamanda aynı dinin ve halkın içerisindeki farklılıkları da ortaya çıkarır. Mesela, Protestanlar neden Katoliklerden daha başarılı ve müreffeh hale geldi? Bu soruya tatmin edici cevabı veren, kültürel yorumdur. Protestanlık, özellikle Kalvinist kolunda, kendine güveni nedeniyle daha eğitimliydi. Çünkü kutsal metinleri aktaran bir rahibe dayanan Katolikliğin aksine, zaman faktörüne de önem verdiler. Bu, başarıya, zamana ve disipline önem verilmesini de beraberinde getirdi. Onlara göre zenginlik ve başarı, -Katoliklerde olduğu gibi- azap, melankoli ve ölüm korkusu değil, Allah'ın rızasının bir göstergesiydi.
Kitapta, Asya ile Avrupa’daki yolsuzluk ve bunun ilkinde neden daha yaygın olduğuna ilişkin kültürel nedenler öne sürülüyor. Burada zikredilen nedenlerden biri, aile bağı ve babaya kölece bir şekilde saygı gösterilmesinden dolayı kanunun çiğnenmesi ve akrabaların kayırılmasıdır. Bu ortamda aile bağı, adalet ve hukuktan daha güçlü hale gelir. Bunu, adam kayırmacılığın toplumlarımızı yok ettiği ve yolsuzluğun yayıldığı Arap kültürlerinde görebiliriz. Vasıfsız kişiler hak etmedikleri pozisyonlara getirilirler ve tüm bunlar toplumun gerilemesine sebep olur.
Jeffrey Sachs, ‘Dünya Bankası tarafından desteklenen serbest piyasa yasalarının ve ekonomik açıklığın’ önde gelen savunucularından biridir. Ayrıca halkların gecikmesini ve ilerlemesini gözlemlemede çeşitli tecrübelere sahiptir. Bir araştırmasında, bazı Afrika ülkelerinin gecikmesinin nedeni olarak coğrafi ve iklimsel unsurlara değiniyor ve buradaki gerilemenin, hastalıkların ve salgınların yayılmasının da önünü açan sıcak iklimden kaynaklandığını söylüyor.
Yazar Daniel Otunga Manguel ise, Afrikalıların inandığı ve gerilemesine neden olan kültürel değerleri açıkça eleştirdiği bir yazı kaleme aldı. Yazar bu konuda batıl inançlar, aklı sınırlama, ciddiyetsizlik, kötü ekonomi ve hatta zaman kaybı gibi unsurlara değiniyor. Ona göre başarılı ya da başarısız halklar yoktur; bilakis başarıyı teşvik eden kültürler ve gerilemeyi teşvik eden kültürler vardır.
Bu tür kültürel açıklamalar, başta ekonomistler ve antropologlar olmak üzere çok çeşitli düşünürlerden gelen büyük bir muhalefetle karşı karşıyadır. Ekonomist, geri kalmışlığın nedeninin modern ve gelişmiş ekonomik yasaların eksikliği olduğuna inanmaktadır. Antropolog, göreli kültür fikrine bağlıdır ve gerek kültürlerin geri kalmışlığı hakkında konuşmaktan gerekse de herhangi bir kültürün geri kalmışlığını bir başka kültür temelinde değerlendirilmesinden haz etmez.
Bu kitap, keyif veren bir entelektüel girdap gibidir. Okuyucuyu çok çeşitli bilgiler, analizler ve derinlikli okumalardan haberdar kılar. Kitabın sonunda kesin cevap bulamayabilirsiniz, fakat kesinlikle birisinin zihninizde bir mum yaktığını hissedeceksiniz.