25 Kasım 2011'de ve Arap Baharı'nın sert rüzgarları ortasında, herkes İslamcılara karşı ittifak kuran 8 partili bloğun başarısı üzerine bahse girerken, Adalet ve Kalkınma Partisi (İslami referanslı) bir sürpriz yaparak, 47 sandalye kazanan İstiklal Partisi'nin (merkezi - muhafazakar) önüne geçip 107 sandalyeyle birinci oldu.
7 Ekim 2016'da, herkes yönetimin ve iş adamlarının desteklediği Özgünlük ve Modernite Partisi’nin (liberal) ses getiren bir zafer kazanmasını beklerken, Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD) eski Genel Sekreteri Abdulilâh İbn Kiran’ın yoldaşları, 125 sandalye kazanarak herkesi şoke ettiler. Rakibi Özgünlük ve Modernite Partisi ise sadece 102 sandalyede kaldı. Kamuoyu, PJD’nin seçimlerdeki talihinin sürprizle eş anlamlı olduğu gerçeğine alıştı.
Nitekim bu yıl 8 Eylül’de sürpriz gerçekleşti ama partinin halihazırdaki Genel Sekreteri ve görev süresi sona eren Başbakan Sadeddin Osmani'nin yoldaşları için tüm ölçütlerde şoke ediciydi. Parti yalnızca 13 sandalye kazanırken, politik ve ideolojik olarak birbirine yakın İstiklal Partisi, Özgünlük ve Modernite Partisi ile Milli Bağımsızlar Birliği, Fas parlamentosunda sandalyelerin yüzde 70’ini kazandı.
Ne oldu? Liderler, yöneticiler ve üyeler olsun parti içindeki herkes, hala şokun etkisi altında yaşıyor ve ne kamuoyunun ne de rakip partilerin beklemediği bu tarihi yenilginin gerçek sebepleri hakkında henüz yeterli açıklamalarda bulunmadılar.
Bu bağlamda partinin düşman güçler tarafından hedef alındığını söyleyenler, 2016 yılının kendisini mağlup etmek için en büyük sistematik sürece tanık olduğunu, buna rağmen partinin direndiğini, seçimlerde başarılı olup diğer taraflardan daha iyi performans gösterdiğini unutuyorlar.
Tahminime göre, öznel ve nesnel faktörler birikip kendi aralarında etkileşime girerek siyasi alanda tektonik bir sarsıntı yarattı ve bunun sonucunda 8 Eylül günü ve gecesinde PJD’nin yıldızı sönerken Milli Bağımsızlar Birliği’nin yıldızı yükseldi.
Öznel faktörler çeşitli, ancak bunların en önemlileri bir dizi temel husus şeklinde özetlenebilir; birincisi, 2016-2017 yıllarında gerçekleşen “blokaj” (yani, bir grup partinin İbn Kiran başkanlığındaki PJD ile ittifak yapmayı reddetmesi) idi. Bu blokaj sonucunda İbn Kiran geriye çekilerek yerini partinin mevcut genel sekreteri ve daha sonra başbakan olan Osmani aldı.
Blokaj, parti içinde Osmani’nin başını çektiği “bakanlıklar” akımı ile İbn Kiran’a yakın muhalif akım arasında derin bir çatlak yarattı. Onarılmaya çalışılsa da bu çatlak, bir yanda ideolojik katılık kurallarına uyulması gerektiğini vurgulayanlarla, diğer yanda duruma uyum sağlama, hem kamuoyu hem de devletin ihtiyaçlarına adapte olma gerekliliğini savunanlar arasında her zaman var olan çatışmayı derinleştirdi.
Muhalif akım bir ölçüde taban ve parti destekçileri ile daha bağlantılıydı. Partinin seçimlerde üst sıralarda yer alması için 5 yıl boyunca ve seçimler sırasında seferber etme, örgütleme ve mücadele için sahaya inen büyük bir enerji deposuydu. Bunların azımsanmayacak bir bölümü, blokajdan sonra ve seçimler sırasında geriye çekildi. Bu, yerel düzeyde partinin bir adaylar krizi yaşamasına, seçim öncesinde ve seçimler sırasında harekete geçme ve örgütleme yeteneğini kaybetmesine yol açtı. Parti, son seçimlerde ilk kez zafer üstüne zafer yaratmak için şehirlerin sokaklarını ve mahallelerini çerçeveleyen seçim motor güçlerinin büyük bir kısmı olmadan seçim alanına girdi.
Buna ek olarak, geçmişte kendisine destek olan orta sınıfın bir bölümünün PJD’nin söylemlerinden uzaklaşması, son seçimlerde partinin yerel seçkinlerinin krizini derinleştirdi ve zorlaştırdı.
Kendi görüşüne göre hükümetin performansını ve etkinliğini gösteren sayıları, politikaları, kararları ve göstergeleri tekrarlayarak, sahada ne olup bittiğiyle ilgilenmediği izlenimini veren Sadeddin Osmani’nin sakin kişiliği, işleri daha da kötüleştirdi.
Hükümetin çaba gösterdiği doğru, ancak haklı ya da haksız vatandaşlar arasında birçok kesimin adaletsizliğe ve marjinalleşmeye maruz kaldığı duygusu ve sıkıntısı ortadan kaldırılamayacak bir gerçek. Başbakan, bu gerçek ve öncüllerini ele almayı ve etkileşimde bulunmayı kesin bir biçimde reddetti.
Objektif düzeyde, PJD, seçim kampanyasını başlatmadan önce içeriğini ve kapsamını kavrayamadığı bir söylem krizinin içine düştü. 2011'de benimsediği söylem açık ve netti, yolsuzluk ve lobilerin ekonominin çarkları üzerindeki kontrolüyle mücadeleye odaklanıyordu. 2016'da da durum farklı değildi ve İbn Kiran'ın yoldaşları, direnenlerin ve ekonomiyi kontrol etmek isteyen kuvvetlerin, timsahların ve hilekarların, yani oyunu uzaktan, müstahkem sığınaklarından kontrol etmeye çalışanların karşısında durmaya odaklanmışlardı. 2021'de ise seçmenleri parti lehine harekete geçirecek güçlü bir söylem geliştirilmedi. Parti bir söylem krizinin gölgesi altındaydı, ama bunu fark etmedi ve üstesinden gelmek için harekete geçmedi.
Sadece bu da değil, kamuoyu, doğru ya da yanlış, PJD seçkinlerinin kamu politikalarını iyi yönetemediği sonucuna vardı.
Görevi sona eren hükümette PJD’nin koalisyon ortağı olan Milli Bağımsızlar Birliği akıllı bir seçim kampanyası yürüterek hükümetin başarılarını kendilerine mal etti. Başarılar sadece tarım, sanayi, ticaret, maliye, korona krizinin ekonomik boyutunun yönetimi gibi büyük oranda kendi bakanlarının üstlendiği alanlarda gerçekleşmiş gibi pazarlandı. Öte yandan bu kampanyaya göre, enerji, su, sürdürülebilir kalkınma, altyapı, sosyal konular ve dış meselelerde sorunların bulunmasının nedeni, bu alanlardan PJD’nin bakanlarının sorumlu olması.
Son olarak, başta Milli Bağımsızlar Birliği, Özgünlük ve Modernite Partisi ile İstiklal Partisi olmak üzere diğer partilerin kendilerini yeniden organize etmek, geleceğe yönelik kamuoyunun dikkatini çeken vizyonlar şekillendirmek, iddialı ve inandırıcı programlar geliştirmek, etkili ve başarılı iletişim kampanyaları yürütmek gibi yaptıklarını görmezden gelmek mümkün değil. Tüm bunlar söz konusu partilerin seçmenin gözünde geleceği temsil etmesini sağlarken, PJD’yi geçmişi, boş vaatleri ve başarısızlıklarını temsil eder gösterdi.
Paranın kullanıldığı ve seçim böleni yasasının birinci partinin belirli bir seçim bölgesinde birden fazla milletvekili çıkaramaması için değiştirildiği doğru. Ne var ki para seçimlerde ilk kez kullanılmıyor ve buna rağmen İslamcılar seçimlerde galip geliyorlardı. Seçim böleni yasasına gelince, bundan en çok etkilenen Milli Bağımsızlar Birliği, çünkü birçok seçim bölgesinde, eski yasaya göre birden fazla milletvekili çıkarabileceği bir farkla birinci oldu.
Sonuç olarak, seçmen 2011 ve 2016'da PJD’ye açıkça verdiği güven oyunu geri çekti ve yerine üç liberal ve merkezci partiyi geçirdi. Seçmenin mesajı açık ve dayanağı da onun gözünde ideolojik olan İslamcıların söylemiyle ilişkiyi koparmak ve yine onun gözünde her zaman pragmatik verimlilik ve başarıyı temel alan yeni fikirleri benimsemek. Bu, Fas tarihinde değişikliklere ve belki de sürprizlere gebe olan önemli bir an. Gerçekten de “Arap Baharı'nın sonu” dönemine mi girdik?