Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde gıda güvensizliği büyüyen bir meydan okuma oluşturuyor. Kovid-19 pandemisinin patlak vermesinden önce bile BM kurumları, bölgenin 456,7 milyona ulaşan nüfusunun 55 milyondan fazlasının yetersiz gıda sorunundan mustarip olduğunu tahmin ediyordu.
Pandemi ve beraberinde bölgenin bazı ülkelerindeki uzun süreli çatışma durumları ve diğer faktörler, bu bölgede açlığı en yaygın sorunlardan biri haline getiriyor. 2020'de bölgenin dünyadaki toplam kronik gıda güvensizliği içindeki payı yüzde 20 idi ve bu, bölgenin dünya nüfusunun sadece yüzde 6'sını oluşturduğu düşünüldüğünde oldukça yüksek bir rakam.
Bu durum, Yemen ve Suriye'de olduğu gibi, çatışmaların ve savaşların şiddetlendiği arenalarda daha da kötüleşiyor. BM tahminlerine göre, gıda güvensizliğinden etkilenen Yemenlilerin sayısı 2021'de 24 milyon kişiye yani nüfusun yaklaşık yüzde 83'üne ulaştı. Bunların 16,2 milyonunun acil gıda yardımına ihtiyacı var. Suriye'ye gelince, savaşın sonuçları yıkıcıydı; 12 milyondan fazla Suriyeli gıda güvensizliği sıkıntısı çekiyor. Sadece 2020'de sayıları 4,5 milyon arttı.
Buna ek olarak Lübnan'daki Suriyeli mülteci ailelerin yarısı 2020'de gıda güvensizliği sıkıntısı yaşadı. Bu, 2019'a göre yüzde 20'lik bir artış demek. Bilhassa mülteciler daha fazla sıkıntıya maruz kalıyorlar, nitekim Gıda Güvenliği Bilgi Ağı'na göre, Ürdün'de BM'ye kayıtlı 700 bin Suriyeli mültecinin dörtte birinin acil yardıma ihtiyacı var.
Aralıklı çatışmalar ve uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle Irak da gıda güvensizliği oranlarında bir artışa tanık oldu. Bugün 4 milyondan fazla Iraklının insani yardıma ihtiyacı var. Lübnan'da ise enflasyondaki büyük artış, gıda güvensizliğinin ana nedeni.
Mağrip (Kuzey Afrika) ülkeleri, Mısır ve Cibuti’de gıda güvensizliğinden mustarip insanların sayısı pandemiden önce istikrarlı bir şekilde sabitti. Ancak gıda güvensizliği oranlarının o zamandan beri arttığına inanılıyor, nedeni de pandeminin bölgedeki yoksulluk oranlarında yol açtığı son artış. Pandeminin etkileri, bölgede 16 milyon insanı daha aşırı yoksulluğa itmekle tehdit ediyor.
Zorluklar
Bu durumdan halen derinden endişe duyuyoruz. Bölge, hızla büyüyen nüfusuna gıda temin etme çabalarını engelleyen yapısal zorluklarla mücadele etmeli. Bu zorluklardan ilki, iklim değişikliği. İklim değişkenliklerinin sıklığı ve yoğunluğundaki artış ile artan sıcaklıklar yerel tarım faaliyetlerini etkiliyor. Bölge nüfusunun yarısı gerçekten su kaynakları kıtlığından muzdarip. 2050'de bölgede nüfus artışının yaklaşık 700 milyon kişiye yükseleceğine ilişkin mevcut tahminler ışığında, kişi başına düşen mevcut su ortalamasının yarıya inmesi bekleniyor.
Ayrıca 2020 yılı Yemen ve Cibuti dahil 23'ten fazla ülkede en kötü çöl çekirgesi istilalarından birine sahne oldu. Bu, milyonlarca insanın geçim kaynaklarını ve gıda güvenliğini etkiledi.
Bölgemizin karşı karşıya olduğu ikinci zorluk, nüfus artış hızının kendisi. Bölgemiz nüfus artış hızının yanı sıra kentsel alanların büyümesi hızında da dünyanın en yüksek oranına sahip. 2030 yılına kadar nüfusun yüzde 66'sının şehirlerde yaşaması beklenirken, tarımsal verimlilik oranları, küresel ortalamanın üzerinde olduğu Mısır hariç, nüfus artışına ayak uyduramıyor.
Üçüncü zorluk, beslenme ve yemek yeme düzeni. Bölge ülkeleri, başta buğday ve diğer temel tahıllar olmak üzere gıda ithalatına son derece bağımlı. Gıda ihtiyacının yarısını dışarıdan ithal ediyor, bu oran Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinde yüzde 90'a çıkıyor. Devlet tarafından sübvanse edilen buğday ürünleri, vatandaşlar tarafından tüketilen kalorinin üçte birini oluşturuyor. Bölgedeki yetişkin nüfusun dörtte ila üçte biri obez.
Bölge ülkelerinin beslenme düzenleri insanların sağlığını destekleyemiyor, sundukları yiyecekler, nüfusa gerekli kalorileri sağlıyor, ancak yeterli beslenmeyi sağlamıyor. Sonuç olarak, insanlar gerek bodurluk gerek obezite olsun, yetersiz beslenmenin çifte sağlık yüküne katlanıyorlar.
İstatistikler, Yemen'deki çocukların yaklaşık yarısının ve Cibuti'deki üçte birinin ciddi biçimde yaşlarına göre zayıf olduklarını gösteriyor. Bunun çocukların bilişsel gelişimlerinin yanı sıra bu iki ülkenin ekonomik yörüngeleri üzerindeki uzun vadeli yansımalarından bahsetmeye gerek yok.
Yaygın yönelimler
Hal böyleyken, gıda güvensizliğindeki bu gerilemeleri tersine çevirmek için ne yapabiliriz?
Olası müdahalelerden biri, bölgenin gıda ithalatına aşırı bağımlılığıyla ilişkili riskleri azaltmak olabilir. Bu, ülkelerin gıda fiyatlarındaki dalgalanmalarla ilişkili ekonomik riskleri çözmesi gerektiği anlamına geliyor. Hükümetler emtia fiyatlarındaki dalgalanmaları azaltabilir, bütçelerini istikrara kavuşturabilirler. Emtia piyasaları için tasarlanmış araçları kullanarak gıda ithalatının maliyetinin öngörülebilirliğini artırabilir ve vadeli işlemlerde riskten korunabilirler.
Gıda ithalatı ve depolama prosedürlerinin etkinliğinin artırılması da bu risklerin çözümüne yardımcı olacaktır. Örneğin, Mısır şu anda gıda ithalatıyla ilgili kontrol ve denetim çerçevesini güncellemeye çalışıyor. Ulusal Gıda Güvenliği Otoritesi ile risk analizine dayalı bir sistemin pilot çalışmasını yürütüyor. Bu, sınır noktalarına vardıklarında inceleme için numune alınması gereken ve belgelenmiş bir gıda güvenliği uygunluğu geçmişine sahip gıda kategorilerinde gecikme olasılığını azaltacak. Gümrük işlemlerinin tamamlanmasını hızlandırması da muhtemel.
Yerel tarım ve gıda sistemleri, işgücü piyasasına yeni katılanlara istihdam sağlayarak ekonomik büyümenin motoru olabilir. Bölge, hidroponik (topraksız tarım), kaynakları koruyucu tarım yöntemleri ve arıtılmış suyun güvenli kullanımı gibi değişen iklim koşullarına duyarlı en son uygulamalara ve teknolojilere yatırım yaparak tarımsal inovasyondaki eski öncü rolüne geri dönebilir.
Buna ilaveten, bölge ülkeleri tarım-gıda sektöründe dijital teknolojiyi kullanmak konusunda iyi bir konumdalar. Keza hükümetlerin kamu harcama politikalarını ve diğer ilgili politikaları yeniden gözden geçirmesi halinde tarım alanında özel sektör yatırımlarından yararlanmak için yeni finansal modeller geliştirmek konusunda da. Çiftçilerin kuraklık, sel ve diğer tehlikelere karşı dayanıklı, daha üretken, sürdürülebilir ve dayanıklı sistemleri benimsemelerini desteklemek için kalkınma müdahalelerine de ihtiyaç var. Bölgede tarımla ilgili işlerin kalitesini iyileştirmek ve tarım-gıda sektörünün çekiciliğini artırmak için geniş bir alan bulunduğuna şüphe yok. Nitekim girişimcilikle ilgili eğitim programları ve iklim dostu uygulamalarıyla Fas gibi bir ülkede tanık olduğumuz da bu. Yemen’de Dünya Bankası, iş fırsatları ve besleyici gıdalar tedariki karşılığında nakit sağlama programları yoluyla anında destek sağlayan projeleri finanse ediyor. Ancak bu, sadece iş fırsatları ve gıda sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda tarımsal üretim kapasitelerini ve değer zincirlerini eski haline getirerek zorluklara karşı uzun vadeli dayanıklılık da sağlıyor.
En muhtaç ve savunmasız grupları hedefleyen güvenlik ağları ve gıda yardımı programları gibi sosyal koruma tedbirlerine gelince, özellikle acil durumlarda, gıdanın makul fiyatlarla temin edilmesini sağlamak temel bir unsur oluşturmaya devam ediyor.
Salgının neden olduğu mevcut krizi, sağlıklı gıda ve daha iyi iş olanakları sağlayan, bölgenin kıt doğal kaynaklarını daha sürdürülebilir bir şekilde kullanan daha güçlü ve kapsayıcı sistemler inşa etmek için altın bir fırsat olarak görmekten kaçınamayız, dahası kaçınmamalıyız.
TT
Arap dünyasında gıda güvenliği: Çözüm yöntemleri
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة