Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kral Abdülaziz'i ağırlayan ülkeden...

Kuveyt 1961 yılında Arap Körfezi'nde bağımsızlığını kazanan ilk ülke oldu. Bağımsızlığının hemen ardından Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin mantığına vakıf olanların beklediği iki olay yaşandı.
İlki, yakın bir zamanda tek liderlik sistemine geçen Irak'ın bağımsızlığını kazanan bu devleti, kendi topraklarının bir parçası olduğu iddiasıyla ilhak ettiğini duyurmasıydı.
İkincisi ise Suudi Arabistan’ın bir bildiri ya da bir açıklama veya acil bir konferansla yetinmeyip Kuveyt’e acilen bir birlik gönderilmesinde ısrar etmesiydi.
Öte yandan Suudi Arabistan, Kuveyt’e büyükelçi gönderen ilk Arap ülkesi olmuştu.
Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Kuveyt’te yıllarca sanki kendi ülkesindeymiş gibi yaşamıştı.
Kuveyt aynı zamanda anayasal sisteme ve parlamenter yaşama geçen ilk Körfez ülkesiydi.
Milli Meclis'in bazı üyeleri, ortak ilişkilere ve daimi çıkarlara zarar veriyordu ve hâlâ da buna devam ediyorlar. Diğer zamanlarda bu zarar verme işini basın üstleniyordu. Ancak iki ülkedeki otorite sahipleri, ilişkilerin temelinin herhangi bir zarar görmesinden her zaman kaçındılar.
Bazı milletvekilleri Arap ahlakının ve komşuluk ile kardeşlik ilişkilerinin kaldırabileceğinden fazlasını yapıyordu, ancak iki ülke haddin aşıldığı durumları, bunların yansımalarını ve sonuçlarını kontrol etmek için hızlı davranıyordu.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın ziyaretinden önce Kuveyt Dışişleri Bakanı Şeyh Ahmed Nasır el-Muhammed, hükümetinin iki komşu arasındaki mevcut bağları ülke için en üst düzeye çıkaracak bir tavır benimsediğini duyurdu. Bu ender görülen bir örnekti. Zira normalde hükümetler, memnuniyetlerini göstermek ve ziyaretin ne kadar önemli olduğunu belirtmek için misafirlerinin ülkeye gelmesini beklerler. Ancak görünen o ki Kuveyt, Veliaht Prens’in bu tarihi koşullarda gerçekleştirdiği turun ne anlama geldiğini bölge halkına ve Arap dünyasına göstermek istedi.
Veliaht Prensi’n bu turu sadece dostluk ve klasik ziyaretler demek değil. Bilakis endişe, provokasyon ve tehditleri artırmaya devam eden düşmanca sert bir söylem karşısında koordinasyon ve işbirliği politikaları için yeni bir başlangıç ​​noktası sayılıyor. Nitekim Veliaht Prens Muhammed ziyaret turundayken, İran medyası daha çok zarar verme ve şantaj dolu ifadeler kullanıyor ve bütün Arapların yapmaya başladığı yakınlaşma girişimlerine gönüllü ve spontane tepki vermek yerine bölge ülkeleri arasında açıkça ayrılık ve düşmanlık çizgileri çizmeye çalışıyordu.
Veliaht Prens'in Arap ortaklarına ve yabancı müttefiklerine sunduğu diplomasi, bölgenin temel kimliğine yönelik ciddi bir tehditle karşı karşıya olduğuna ilişkin hiçbir şüpheye mahal bırakmıyor. Bu diplomasi Tahran'a kendisinin yaptığı gibi her türlü liyakatten veya itibardan yoksun söylemler ile karşılık vermeyecek. Ancak aynı zamanda İranlı tarafların ilişkilere, komşuluğa ve bölgenin güvenliğine yönelik tehditleri konusunda sağır ve kör gibi de davranmayacak.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman çifte bir politika değil, aksine köklü ve geniş kapsamlı ikili politikalar sundu. Körfez birliğinin, İran'ın vekiller aracılığıyla da olsa bölgenin güvenliğini ne derece bir patlamaya maruz bıraktığını görmezden gelmesi artık mümkün değil. İran saldırısı hiçbir sınır tanımıyor.
İran bölgeyi daimi bir savaşın içine çekmek ve böylece herkesin geleceğini ve güvenliğini tehlikeye atmak istiyor. Buna karşılık Körfez halkı, herkesin reddettiği kibir ve böbürlenme söylemlerinden arınmış normal bir komşuluk ilişkisi istiyor ve talep ediyor.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın dostluk kılıcını kuşanıp yakıcı çatışmalar yerine herkesi bölgenin şu ana kadar hiç görmediği aydınlık bir gelecek için çalışmaya davet ettiği ilk turun esas gayesi bu olsa gerek.