Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Abbas-Gantz görüşmesinde acaba neler yaşandı?

Bitmekte olan bir yılın son günlerinde, 28 Aralık 2021 Salı akşamı Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı Mahmud Abbas, İsrail Başbakan Yardımcısı, Savunma Bakanı ve Mavi Beyaz Partisi Başkanı Benny Gantz’ı İsrail’in merkezindeki bir banliyö olan Roş Haayin’deki özel konutunda ziyaret etti.
İkisi arasındaki görüşme ilk değildi. Bundan önce geçen ağustos ayında Ramallah'ta bir kez daha görüşmüşlerdi. İki toplantının ortak noktası, birazdan değineceğimiz bir dizi güven artırıcı icraatın açıklanmasıyla sona ermiş olmalarıydı. Görüşme, benzersizdi ama bunun nedeni yalnızca Filistin-İsrail müzakerelerinin son turlarının durdurulmasından, keza Başkan Abbas’ın 2014’te İsrail'e yaptığı son ziyaretten yıllar sonra gerçekleşmiş olması değil. Yahut İsrail'de, Batı Şeria'da ya da bölgesel olarak yakın veya uluslararası olarak uzak diğer ülkelerin başkentlerinde olsun, resmi geleneksel müzakere yerlerinde gerçekleşmemesi değil, bizzat İsrail tarafının evinde gerçekleşmesidir. Tarafların akşam yemeği yiyip yemediği, soğuk ya da sıcak içecek servisi yapılıp yapılmadığı haberlerde yer almadı. Bu tür konuları tartışmamızın nedeni, açıklananlara göre Ramallah ve Roş Haayin görüşmelerinin “barış süreci” veya “İbrahim barışı” adı altında yer alan geleneksel Filistin-İsrail müzakerelerinin kapsamına girmemesidir. Görüşme genel olarak istikşafi bir görüşmeydi ve konusu belirliydi; İsrail işgalinden kurtulmak için şiddet kullanmak gerektiğini düşünen Filistinlilerin İsrail'e yönelik güvenlik tehdidi, işgali sürdürmekten öte, tüm Filistinlileri göç etmeye zorlamayı düşünen İsrailli yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddeti.
Bu tür istikşafi müzakerelerde, ilişkilerin olumlu gelişimini teşvik etmek için iki taraf arasındaki ortamı yumuşatmak bir gerekliliktir. Ancak, iki tarafın kaçınması gereken şey de tam olarak buydu. Sebebi de Filistin Otoritesi Başkanının ve Savunma Bakanının kişisel doğalarındaki bir kusur değil, aksine, her ikisinin de büyük bir siyasi açmazın içinde olmasıdır.
Benny Gantz, İsrail tarihinin en büyük koalisyonu tarafından eli kolu bağlı bir şekilde hareket ediyor. Pratikte ise, yalnızca Binyamin Netanyahu'nun yeniden iktidara gelmesi korkusu elini kolunu bağlıyor, zira kim bilir, iktidara yeniden gelirse, bir 12 yıl daha orada kalabilir. Buna ilaveten, şu anki İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Filistinlilerin 1967 sınırları içinde veya başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devletlerinin olması bir yana, bir Filistin devleti kurma haklarını tamamen reddeden İsrailli aşırılık yanlılarından biridir. Öte yandan Mahmud Abbas, resmi olarak, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkının meşru liderliği olması gereken Filistin Ulusal Otoritesi'nin Başkanıdır. Aynı zamanda Filistin halkının dünyadaki tek meşru temsilcisi Filistin Kurtuluş Örgütü'nün de Başkanıdır. Ancak gerçek şu ki, Hamas gerçekleştirdiği ve Gazze Şeridi'ni ele geçirmesiyle sonuçlanan darbeye ek olarak, daha önce Hizbullah’ın Lübnan’da yaptığı gibi zorla kendisine Filistin kararı üzerinde bir "veto" hakkı elde etti. Her iki durumda da, yani Lübnan ve Filistin’de, siyasi varlık, en önemli bileşenini kaybetti, o da silahlı gücü meşru bir şekilde tekelinde tutmak. Sonuç olarak her iki taraf için de, diyalog veya müzakere alanı çok sınırlıydı. Görüşmenin "uluslararası meşruiyet ve kararlarına” uygun bir "siyasi çözüm"e yol açacak "siyasi bir ufuk yaratmak" için yapıldığı açıklaması ile Filistin Sözcüsü Hüseyin eş-Şeyh – Filistin Sivil İşler Bakanı – belki de bunun üst çıtasını özetlemiş oldu. İsrail tarafından ise siyasi bir yorum yapılmadı, bunun yerine bir dizi güven artırıcı icraata atıfta bulunuldu. Bu icraatların başında şunlar geliyor; güvenlik iş birliği, 6 bin Filistinliye Kudüs'te yasal ikamet hakkı verilmesi, 3 bin 600 Filistinliye de İsrail'de çalışma hakkı verilmesi, Filistinlilere geçişler konusunda bir dizi kolaylık sağlanması, Filistin Ulusal Otoritesine 500 milyon İsrail şekeli değerinde kredi verilmesi.
Bütün bunların toplamı basit ve belki de bu iki ziyarete değmez, iki taraf arasında zaten var olan kanallardan gerçekleşmesi yeterli gibi görünebilir. Ama görünen o ki iki ziyaret bundan daha fazlası ve kanıtı da toplantı karşıtlarının tepkisidir. Hamas ve destekçileri, her zamanki gibi, iki ziyareti Filistin davasının bir tür tasfiyesi ve şehitlerin kanlarının feda edilmesi, Filistin'i kurtarmanın ve zafere ulaşmanın eşiğinde olan Filistin direnişinin önünün kesilmesi şeklinde değerlendirdiler. İsrailli tepki de görüşmeyi İsrail güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak gören muhalefetten, Netanyahu'dan geldi. Görüşmeye yönelik yorumların şiddeti, göründüğünden daha derin bir sürecin parçası olabileceğini gösteriyor. Nitekim yine 28 Aralık Salı günü, ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD-Filistin Ekonomik Diyalogu'nun (USPED) en son Mayıs 2016'da yani 5 yıldan fazla bir süre önce toplanmasından sonra ilk kez bir araya gelerek görüşmelere yeniden başladığını duyurdu. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Katılımcılar ABD hükümeti ile Filistin Otoritesi arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri yeniden kurmanın önemini tasdik ettiler, iş birliğini genişletme ve derinleştirme sözü verdiler" denildi. Heyet, ABD Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Yael Lampent dahil olmak üzere bir dizi üst düzey diplomatik ve ticaret yetkilisini içeriyordu. Lampent, Filistinli yetkililere Başkan Joe Biden hükümetinin Filistin toprakları için "özgürlük, güvenlik ve refah" istediğini söyledi. Ayrıca “Filistin ekonomisinin büyümesi, kapsayıcı siyasi hedefimizi ilerletmede kritik bir rol oynayacak. O hedef de, müzakere edilmiş iki devletli bir çözüm, İsrail ile barış ve güvenlik içinde yan yana yaşayabilecek bir Filistin devletidir.” diye ekledi.
Dolayısıyla işin içinde yapay bir tesadüf yok, aksine işin içinde başkan Trump'ın aldığı ve sonuçlarından biri de Amerikan-Filistin ilişkilerinin kopması olan icraatlardan, ardından gelen 4’üncü Gazze Savaşı ve Filistin siyasi sürecinin durgunluğundan çıkan son derslerle Filistin meselesine farklı bir yaklaşım üretilmesi var. Yukarıda tüm saydıklarımız pratikte, Hamas’ın sadece Filistin meşruiyetini değil, aynı zamanda Filistin iradesini de ele geçirmeye çabaladığı anlamına geliyordu. Otorite tarafından yönetilen Filistin süreci, öncelikle var olmaya ve Filistin'in Filistinlilerden boşalmasını durdurmaya, Filistinlilerin Oslo Anlaşmasından elde ettiği tek oldu bittiyi, yani Filistin halkı ve otoritesinin Filistin toprağındaki varlığını korumaya dayanmaktadır. Böyle bir şey Hamas'ın aşırıcılığından uzaklaşmadan gerçekleşemez. Zira Hamas’ın aşırıcılığı Filistin topraklarını genel olarak Filistinliler için erişilmez kıldı. Filistinlileri daha önce tanımadıkları bir "İsrailleşme" biçimine itti. İkincisi, önceki tüm Filistin süreçlerinden sonunda Hamas kazançlı çıktı. Buna karşılık, Hamas da Filistin davasına sempati duyan birçok Arap ve uluslararası kaynakları zehirledi. Üçüncüsü, Filistin-İsrail ilişkilerinin mevcut gerçekliği, çatışma sürecinde demografik faktörü aktif ve etkin hale getiriyor. İsrail ve siyasi güçlerinin karşısına tek devlet yöntemini koymasının yanı sıra, Filistin ve Arap güçlerini, İsrail'deki rakip ırkçı güçlere karşı başka bir alternatif yaratan barış süreci içinde yeniden harekete geçiriyor.