Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Tunus’taki Nahda Hareketi’ni bekleyen büyük dosyalar

Tunus İçişleri Bakanı’nın açıklamasına göre Gannuşi’nin yardımcısının tutuklanmasının arkasında bir terör şüphesi var ve Nahda Hareketi lideri Gannuşi, yardımcısı Bahiri’nin tutuklanmasının arifesinde seçim ihlalleri işlemekle itham edildi. Tunus parlamentosundaki hakimiyetini, diğer partilerle ortaklık yaparak yolsuzluk yaptıkları suçlamasıyla kovuşturulan bazı yandaşlarına siyasi bir kılıf olarak kullanan Nahda Hareketi, bugün 'seçim ihlalleri' suçlamaları da dahil olmak üzere çeşitli konularda suçlamalarla karşı karşıya. Tunus'taki Asliye Hukuk Mahkemesi Bilgi ve İletişim Bürosu tarafından yapılan açıklamaya göre İhvan ile müttefik olan eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif el-Merzuki, Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, eski Tunus Başbakanı Yusuf eş-Şahid, Tunus'un Kalbi Partisi Lideri Nebil el-Karvi ve daha başka kişiler seçim propagandasına ilişkin kanunları çiğneme, seçim kampanyasının mali kaynaklarını net bir şekilde açıklamama ve gayrimeşru seçim propagandası yapma suçlamaları ile mahkemeye sevk edildi.
Gannuşi’nin suçlanması, Tunus İçişleri Bakanı’nın Nahda Hareketi Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el-Bahiri’nin özellikle 2011-2013 yılları arasında Adalet Bakanı görevini yürüttüğü dönemde olmak üzere “gayrimeşru bir şekilde kimlik belgeleri ve vatandaşlık belgeleri vermesinin yanı sıra ciddi bir terör şüphesi taşıması” suçlamasıyla ev hapsine alındığını açıklamasının arifesinde geldi. Tutuklama kararı, Nahda Partisi’nin iktidarda olduğu dönemde Tunus Cumhurbaşkanı Merzuki’nin hapis cezasına çarptırılmasının ardından geldi. Bu da Nahda Hareketi’nin adli kovuşturma sürecinin 10 yıllık bir kaçıştan sonra başladığını gösteriyor. Bahiri Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in parlamentoyu askıya almasından bu yana güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan Nahda Hareketi'ne mensup ilk üst düzey yetkili oldu. Nahda Hareketi duruma ilişkin yaptığı açıklamada Gannuşi’nin yardımcısının tutuklanmasını bir kaçırma eylemi olarak tanımladı. Ne var ki ev hapsi kararının kamu güvenliğine ve kamu düzenine tehdit oluşturabilecek kişi veya kurumlar hakkında verildiğini ve bu kararların dayanaksız olmayıp bir kanun metni esas alınarak verildiğini vurgulayan İçişleri Bakanı’nın dediği gibi Bahiri’nin ev hapsine alınması Tunus yasalarına uygun bir şekilde yapıldı.
İhvan genelde mazlumiyet perdesi arkasına saklanıyor. İhvan grubunun tüm düşüşlerinde sanki üyeleri hiçbir hata ve suç işlemeyen ‘meleklermiş’ gibi bu ‘mazlumiyet’ şiarı tekrarlanıyor. Oysa ki grubun tarihi suçlar ve terörizmle dolu.
Tunus’un istikrarını ve güvenliğini yeniden sağlamak gerektiği halde Tunus Cumhurbaşkanı’nın anayasal değişiklikler hakkındaki kararı siyasi arenayı ve sokağı ikiye böldü. Kimileri bu değişiklikleri memnuniyetle karşılayıp bunların Tunusluların taleplerini yansıttıklarını söylerken, kimileri de karşı çıkıp bunların tek adam yönetimini kurup pekiştirdiğini ve “ülkenin tiranlık tüneline gireceğinin, rakip siyasetçilerin tasfiye edileceğinin ve demokrasinin tehdit altına gireceğinin habercisi” olduğunu düşünüyorlar.
Tunus krizi ve siyasi tıkanıklık, bir süredir çıkmazda olan Tunus parlamentosu ile hatta Cumhurbaşkanı Kays Said’in Gannuşi'nin kötü yönetimi nedeniyle parlamentoyu askıya alma kararından önce başladı. Gannuşi’nin kendisini parlamento başkanından daha fazlası olarak görmesi, Tunus Anayasası'ndaki parlamento başkanına verilen yetkileri aşarak dış temsilcilik de dahil olmak üzere Cumhurbaşkanı'nın bazı yetkilerini elinden almasına sebep oldu.
Açık bir ideoloji ile ülke üzerinde tamamen hegemonyasını kurmaya çalıştığının netleşmesinin ardından bugün Nahda Hareketi yalnız başına. Gösteri yapmak üzere insan toplamayı beceremeyen destekçileri olduğunu sandığı kişilerin arasında bile ağlayanı yok.
Aynı zamanda Nahda Hareketi dışa bağımlılık ve ulusal egemenliği ihlal etme suçlamalarıyla karşı karşıya. Gannuşi’nin ‘paralel cumhurbaşkanlığı’ olarak bilinen planı uygulamak için tekrar tekrar yaptığı girişimler de cabası. Bunların hepsi çözüm için mahkemelere sevk ediliyor.
Önemli olan şey şu ki, siyasal İslam gruplarının iktidardaki sınırlı deneyimleri, sadakatlerinin gruba olduğunu ve bir milleti ya da halkı temsil edemeyeceklerini gösteriyor. Çünkü kendilerini bir araya getiren bir grup ve örgütü temsil etmeye alışmış ve ulusal egemenlik ve belirli coğrafi sınırlar içinde anavatana ait coğrafi aidiyet duygularını kaybetmiş durumdalar. Bunun nedeni, coğrafya ve sınırların kendileri için hiçbir anlam taşımadığı sınırları ve kıtaları aşan bir örgüt ve gruba ait olmaları. Bu durum ulusal egemenliğin ihlaline yol açıyor.
Başta Nahda Hareketi Genel Sekreteri Ziyad el-Azari olmak üzere Nahda Hareketi’nin saflarındaki istifa dalgası ve Nahda Hareketi’nin eski nesli ile yeni nesli arasındaki bölünmeler ve çatlakların baş göstermesinden bu yana krizler Nahda Hareketi’ni sarmaya devam ediyor.
Nahda Hareketi’nin karşı karşıya olduğu ağır ve büyük dosyaların içerisinde 2011-2013 yılları arasında hareketin gençleri toplayıp Suriye, Libya, Irak ve Yemen’deki çatışma bölgelerine, buradaki savaşların yakıtları olarak sevk ettiği suçlaması yer alıyor. Etrafında pek çok şüphenin kol gezdiği ‘gizli birim’ ile ilgili en ağır dosyadan bahsetmiyoruz bile.
Şu anda gündemde olan eski Cumhurbaşkanı el-Beci Kaid es-Sibsi’nin zehirlenme sonucu öldüğü iddiasından sonra Tunus’ta işler daha nereye gidecek bilemiyoruz. Acaba katil kim?