Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Dini, anın gerekliliklerine bağlamak

Din, insan kültürünün ve medeniyetinin önemli bir bileşenidir. Hatta diğer bileşenler dinden etkilenir. Gelenek, görenek, ahlaki değerler gibi kategoriler de ona göre formüle edilir. Bir başka deyişle; Alman Sosyolog Max Weber’in ‘dünya görüşü’ olarak adlandırdığı, daha ziyade dinî varlığın biçimine ve etkinliğine dikkat çekerek dinî anlamı boyutlarında taşıyan bir görüştür.
Mübarek Ramazan Ayı’nın gelişi münasebetiyle bugün din hakkında konuşmak kaçınılmaz bir durum. Manevi dokunuşu ve dini -yani Ramazan Ayı’nı- Müslümanların kalbinde köklendirmedeki rolüne ek olarak bugünkü Arap kültürel sisteminin eleştirisi için de kullanılabilir.
Bir dine mensup olmak ancak inanç, uygulama ve davranışa dönüştürmekle kıymetli olur. Aksi takdirde bu ne sahibi ne de çevresindekiler bir fayda sağlamayan biçimsel bir dindarlık olur. Yıllardır bizzat, Tunuslu gençler üzerinde yürüttüğüm bir saha araştırmasında oruç ibadetinin dini uygulamalar merdiveninde ilk sırada yer aldığını ve bu gençler için namazdan daha önce geldiğini tespit ettim. Hatta namaz ibadeti, Ramazan Ayı’nda daha fazla disiplin kazanır.
Bu bağlamda dinin değer boyutuna odaklanmak önemli olabilir. Çünkü değerler, dinin temelidir. Uygulamalar, insanidir ve herhangi bir gerçek uygarlığın ve varoluşta derin ve olgun bir deneyimi temsil eden bir toplumun sermayesi olan bu değerlerin sürekli köklenmesini sağlamak içindir.
Bugün toplumlarımızı kasıp kavuran büyük ve tehlikeli değer sorunları var. Bunlarla başa çıkmak için dinden faydalanılabilir.  Sağlam temeller üzerinde gelişme sağlamak için dürüstlük, çalışkanlık, başkalarına ihsanda bulunma ve gayret sarf etmek değerlerine iade-i itibarda bulunulmasına ne çok ihtiyacımız var.
Peki, bu iade-i itibarı kim yapacak?
Öncelikle gençlerin, öz kimliklerinin sembolik inşasına en çok ihtiyaç duyan grup olduğu gerçeği göz önüne alınarak hedef kitlenin gençler olduğunu belirtmek önemlidir. Oysa yaşlıların yaşam deneyimleri, geçirdikleri imtihanlar, iç muhasebeleri ve bireysel olaylar, onların kendi kendilerini gözden geçirmeleri, bunlardan ders ve ibretler çıkarmalarını sağlar.
Ramazan Ayı’nda televizyon kanallarının yayınlarında dini programlara ağırlık verdiğini ve izleyicileri daha iyi şekilde cezbedebilecek vaizlerle anlaşmak için birbirleriyle yarıştıkları biliniyor. Birçok vaizin popülarite sevdasını da hesaba katarsak burada kanallara ciddi bir sorumluluk yükleniyor. Vaizleri iyi seçmeleri, dini medya üretimine ve geniş kitlelere sunulacak mesajlara dikkat etmelerini gerekiyor. Bu, Arap kültürel yapısını değerlendirmede ve bu programların içeriğini Arap-İslam gerçeğiyle ilişkilendirmede bu tür programların rolü konusunda özel bir farkındalık gerektiren bir meseledir. Yani bu programları iyi düşünülmüş bir plan ve iyi düşünülmüş bir iletişim stratejisi olmadan yapmak bir hatadır. Son yıllarda bunların kısa süreli programlar haline gelmesi ve bazen stüdyo dışı bir mekânda, bazen kütüphanelerde, bazen de röportajlar şeklinde farklı ortamlarda sunulması nedeniyle teknik düzeyde bir değişim yaşandığını gözlemledik. Dolayısıyla bu programların teknik olarak profesyonelce geliştiği ve büyüdüğü, çoğu televizyonun çalışma koşullarıyla uyumlu hale geldiği kabul edilebilir.
Ancak içerik açısından ilerleme, biçim düzeyindeki ilerlemeye eşlik etmemiştir. Söylem, gerçekliği aşan, her zaman ve mekân için geçerli basit bir savunuculuk olarak kaldı. Henüz gerçeklikle ilgili verileri hesaba katacak düzeye ulaşmadı. Gerçeğin sapmaları ve tanık olduğumuz olayları ele alırken dini değerler halen kullanılmıyor.
Bundan dolayı, yüksek reyting oranları ile açıkça ifade edilen bu ilgi, içerikteki devrimden ziyade ilgi çekmeyen dini program formatının değiştirilip kaydedilen teknik gelişmenin bir ürünüdür.
 Aslında, dini medya söyleminin gündeme getirmesi gereken çeşitli sorunları ve ele alınması lazım olan birçok fenomenleri olduğunu ve birçoğunda da dinin tedaviye, eleştiriye, olumlu teşvike ayrıca kadınlara, çocuklara ve özel gereksinimli kişilere yönelik şiddetin artması, ırk ayrımcılığı ve hala faal durumda olan ve insan hayatını hiçe sayan terörizmin tezahürleri gibi bugün söz konusu olan bozulmalara direnmeye katkıda bulunabileceğini düşünüyoruz.
Ayrıca çalışmanın değerine de nadiren değinilir. Çalışkanlık, gerçek bir kriz olduğunu bildiğimiz değerlerden biridir. Bu, Arap dünyasındaki kalkınma projelerimizi aksattı ve yavaşlattı. Kur'an-ı Kerim’in genç insanlara aşılanması önemli olan anlamlardan ilim arayışı ve gayreti yüksek tutmaya teşvik eden söylemini unutmamak gerek.
Dini programlar ve özellikle Ramazan Ayı’nın vesilesiyle dindarlığa duyulan ihtiyacın önemli ölçüde arttığı bir zaman olarak kullanılması, bugün toplumlarımızda içi boşaltılan değerlerin canlanması için önemli bir fırsattır. Fakat konuyu ihmal edip bir çerçeve oturtmazsak, tüm kanallara yayılan bu programlar tam tersi bir rol de oynayabilir.