Yasir Abdulaziz
TT

Medya, seçimler ve büyük dönüşüm

Prusyalı siyasetçi Otto von Bismarck (1815-1898), “Seçimlerden önce, savaş sırasında ve avdan sonra genellikle yalan söylenir” sözünün sahibidir. Elbette bu, onun büyük savaşlara girdiği ve Almanya'nın birleşmesine katkıda bulunduğu siyasi deneyimi doğrultusunda anlaşılabilir bir şeydir. Fakat yine de rakiplerinin birçok durumda kazanabildiği seçimlerde şansı pek yaver gitmedi.
Bir Afrika atasözü şöyle der: “Aslanlar kendi hikayelerini anlatana kadar, avcılık hikayeleri avcıyı yüceltecektir.” Bu kesinlikle normaldir, yeter ki avcı hikâyesini anlatabilsin ve avı sessiz kalsın. Bu atasözü, herhangi bir ‘anlatı’ veya ‘bilgilendirme’ mekanizmasının, her bir tarafa bu süreçle ilgili vizyonlarını ifade etmeleri için eşit fırsat sağlamadığını göstermektedir. Böylece ortada tek bir bakış açısına hizmet eden ve tek bir anlamı olan bir ‘hikâye’ çıkacaktır.
Ukrayna kriziyle ilgili medyada yazılıp çizilenlere tanık oluyoruz. Burada dünyanın, bu savaşın gerçekleri ve tarafların bahaneleri hakkında bir yalanlar seline bağımlı olduğu fikrini çürütmek için hiçbir neden bulamıyoruz. Bunlar sadece savaşan taraflarca söylenen yalanlar değil, ayrıca tahrif ve iddia bataklığına batmış olan basından kaynaklanan yalanlardır.
Batılı medya araştırmacıları ve uzmanları, siyasi ve sosyal gelişmelerin medyada yer almasının, insanların bu süreçlere yönelik tutumlarını şekillendirmede önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikirdir. Birçok araştırma, insanların büyük bir bölümünün seçim süreçleriyle ilgili bilgileri çeşitli basın organlarından elde ettiğini, bu bilgilere dayanarak kamuoyunun belirli pozisyonları benimsediğini, belirli adayları desteklediğini ve diğerlerini reddettiğini göstermiştir. Amerikalı düşünür Paul Krugman bunu şöyle açıklıyor: “2000'deki ABD başkanlık seçimlerinde medya olumsuz bir tavır takınmamış olsaydı Albert Arnold Gore büyük bir zafer kazanabilirdi.”
Başkan Barack Obama'yı başkanlığa getiren seçimlerde, Obama'nın başarısının ardındaki temel nedenlerden birinin medya ile olan ilişkilerindeki ustalığı olduğu hususunda akademik ve siyasi kesimlerin yanı sıra kamuoyunda da güçlü bir kanaat vardı. Ancak daha sonra Başkan Trump’ın göreve geldiği dönemde yaşananlar daha heyecan verici ve dramatikti. Adam basitçe, “Twitter olmasaydı seçimlerde başarılı olamazdım” dedi. Trump'ın medya tarafından engellenmeden ve siyasi olarak devrilmeden önceki yükselişinin hikayesi, bize yeni bir fikri benimsememiz için bir neden veriyor ki bu da “sosyal medyanın” demokratik ülkelerdeki seçim süreçlerinde ciddi bir etkisinin olduğudur. Elbette bu, “geleneksel medyanın” etki yeteneğini tamamen kaybettiği anlamına gelmiyor.
Son on yılda Avrupa'da gerçekleşen seçimler, özellikle kıtadaki birçok ülkede sağcı ve aşırılıkçı akımların yükselişi ışığında gözlemlendiğinde, bahsettiğimiz hususun ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Almanya İçin Alternatif (AfD), burada bize bir ek neden daha vermektedir ki, bu partinin mensupları varlıklarının, yükselişlerinin ve bu demokratik devletin siyasi hayatında merkezi bir konuma gelmelerinin “Facebook'un” omuzları üzerine inşa edildiğini açıkça kabul ettiler. Uluslararası iletişim ortamındaki değişim ve bu değişime eşlik eden şaşırtıcı teknolojik dönüşümler nedeniyle bu yeni medya, seçim süreçlerinin gidişatını etkilemede en etkili faktör haline geldi.
Fransa’da bu ayın sonlarında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “sosyal medyanın” rolü giderek artıyor. Öyle ki halkın adaylara karşı tutumunu gözlemleyen çeşitli araştırmacılar dikkatlerini, adayların sosyal medyadaki varlıklarına ve konumlarına verdiler. Seçime katılacak olan 12 adayın çoğu, sosyal medya aracılığıyla mesajlarını yayınlamaya ve imajını oluşturmaya büyük çaba harcıyor ve bir o kadar kaynak ayırıyor.
Fransa'daki devasa ve kadim ‘geleneksel’ medya mekanizmasının aksine “Tik Tok”, uzmanlara göre seçim arifesinde rekabet ve prestij için en önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Ne yazık ki pek çok kimsenin demokrasinin etkinliğine ve adil seçimlerin önemine dair umduğunun aksine, seçimlerde adayların şanslarını etkilemek adına medya üzerinde sert uygulamalara yönelik açık bir eğilimin bulunduğuna tanık oluyoruz.