İyad Ebu Şakra
Siyasi analist, tarih araştırmacısı
TT

Fransa… Büyük karar günü

2016 ABD başkanlık seçimlerinden sonra herhangi bir seçim sonucu hakkında tahminde bulunmaktan kaçındım. Bu yüzden bugün, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) adayı aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen arasında çekişmeli bir şekilde geçen Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kritik ikinci turunun sonucu ile ilgili bir tahmin yürütmekten kaçınıyorum.
Çoğu ankette Macron'un, önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sağcı rakibine karşı elde ettiği çoğunluktan daha düşük bir çoğunluk elde ettiği görülüyor.. Ancak bu sefer belirleyici faktör, katılım oranı veya oy kullanmama tercihi olabilir.
Seçimin ilk turunun sonuçları dört tane önemli gerçeği ortaya çıkardı:
1- Hem ılımlı sağa (de Gaulle/Giscard d'Estaing/Chirac) hem de François Mitterrand'ın sosyalist ekolü tarafından temsil edilen ılımlı sola yönelik halk desteğindeki düşüş devam ediyor.
2- Fransızların geniş bir kesiminin açıkça yapılan ırkçılıkla bir arada yaşaması ve ırkçı aşırı sağın, dışlama, linçleme ve yalnızlaştırma amaçlı yaklaşımlarda daha ileriye giden küçük topluluklar ve popülist sloganlar üretmesi ışığında ülke çapında aşırı sağın etkisi gittikçe artıyor.
3- Fransız siyaset sahnesinin solundaki en büyük güç popülist radikaller oldu. İngiltere, ABD ve hatta Almanya'daki somut deneyimden anlaşılıyor ki, popülist radikallerin sol kanadın ılımlılarıyla bile bir arada yaşayabilecekleri ve dolayısıyla sağa muhalefet eden geniş cephelere katılmaya hazır oldukları şüpheli.
4- Cumhurbaşkanı Macron ‘ilerlemeye’ yönelik projesinin sloganlarının aksine, beş yıllık iktidarı boyunca, uluslararası politikada pratikte hiçbir fikri kanaati veya ahlaki bağlayıcılığı olmadığını kanıtlamasına rağmen, Fransa'nın ırkçılık ve aşırılık uçurumuna düşmesine karşı bir sığınak ve son kale olmaya devam ediyor. Aynı şekilde kendi çıkarları (birinci sırada) ve Fransa'nın çıkarına olduğunu düşündüğü şeyler (ikinci sırada) dışında herhangi bir stratejisi veya vizyonu yok. Dolayısıyla Macron, şu anda bir dizi büyük dünya gücünde gördüğümüz tarihi liderlerin değerlerinin yavaş yavaş kayboluşunun en bariz temsilcisi oluyor.
Bugün Macron'un kazanmasının Fransa'nın ve dünyanın çıkarına olacağını söylemek kolay ve elzem.
Evet, derin bir nefretin ve medeniyetler çatışmasının ateşine atlamak ve ulusal veya bölgesel ayrılıkçı fitneleri uyandırmak yerine, dünyanın karmaşık sorunları için yeni kavramlar, yaklaşımlar ve çözümler geliştirmeye imkan verecek şekilde daha fazla zaman kazanılması Fransa ve dünya için daha iyi olacak.
Ukrayna krizi, Avrupa ve dünyanın gözünü açarak ‘eski kıta’nın bile artık sarsıcı çatışmalardan uzak kalamadığını gösterdi. Bir yıl önce Washington'daki ‘Capitol baskını’ ABD demokrasisinin güçlü olduğundan bahsetmenin ve bunu ‘tartışmasız bir doğru’ olarak kabul etmenin artık mümkün olmadığını kanıtladı.
Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra oluşan dünya düzeninin yapısındaki çatlaklar, yanılsamaların çöktüğü ve bir süredir ‘tek kutupluluk’ gibi görünen şeyi kırmaya yönelik emellerin yenilendiği dönemde oluşuyor. Francis Fukuyama ‘tek kutupluluğu’ tarihin sonu olarak görmüştü.
Tabi ki daha sonra Fukuyama düşüncelerini gözden geçirdi. İşte buyurun artık tarih, alternatif yüzler ve yeni oyuncularla kendini yenilemekle yetinmeyip, üstüne bir anlığına tarihi oluşturmuş ya da oluşturmaya devam ediyor gibi görünenlerle adeta alay ediyor.
Ukrayna yıkımı, Doğu Asya'da ‘sarı ejderha’nın yükselişi ve küresel çapta yayılması ile ilgili endişeler, Avrupa genelinde çatışma ortamının geri dönmesi, Orta Doğu’nun çehresini, sonuçları bilinmez bir şekilde çizmek için İran ile yapılan gizli işbirliği, popülasyonun artmasının yansımaları, salgın hastalıklar, terör ve dünyada söz sahibi olan büyük ülkelerdeki ulusal anlaşmaların çökmesi… Tüm bunlar göz önüne alındığında insanlığın, sıkıntıların büyüklüğü kadar seçkin liderlere ihtiyacı var. Ancak bu tür liderler, ‘kötünün iyisini’ kabul etme politikası ile ortaya çıkmadığı gibi, hafızası zayıf, ne istediğini bilmeyen, sonuçları tahmin etmeyen ve sağı solu belli olmayan seçmenlerin oylarını dilenmek için ucuz popülistlere de bel bağlamazlar.
Her halükarda Emmanuel Macron bugün Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilir. Ancak geçtiğimiz beş yıldaki cumhurbaşkanlığı pozisyonunda elde ettiği ‘kazanımların’ kaydı yüzünden gözlemciler, kriz içerisindeki Avrupa ortamında ve dünyanın tanık olduğu çalkantılı sahnede olağanüstü sonuçlar elde etmesini asla beklemiyor.