25 yaşındaki mühendis Bahaa Murad, uğruna hayatını tehlikeye atmaya değmeyecek kadar küçük olduğu varsayılan hayallerinin peşinde koşarak ölüm teknelerinden birine bindi. Ancak tekne Trablusşam açıklarında battı. Annesi oğlunun Almanya’da eğitimini tamamlama, geleceğini garanti altına alma ve rahat bir hayat yaşasın diye kendisine para gönderme arzusuyla mutlu ve iyimser bir şekilde tekneyi yakalamak için evden çıkışını anlatırken şunları söylediğini aktardı:
“Her gün sıcak bir duş almak istiyorum. Suyun gelmesi için günlerce beklemek değil, istediğim zaman vücuduma su değsin istiyorum.”
Acılı anne, ailesinin kendileri için yeterli imkanlara sahip olduğunu inkar etmeyerek “Bizim eksikliğimiz yiyecek içecek değil, onur”dedi.
Tekne yolculuklarından sonra hayatta kalanlar pikniğe çıkmaktan bahseder gibi, yasa dışı ve tehlikeli bir yolculuktan söz ediyorlar. Kendilerini ve çocuklarını maruz bıraktıkları cehennem gibi tehlikeleri hafife alıyorlar. Batan teknede yolcuların sadece yarısı kurtarıldı ve tahminlere göre 400 metre derinlikteki teknede aralarında çocuk, bebek ve hamile kadınların da bulunduğu en az 30 ceset var. Bu şok edici bir sayı.
Aileler ve hayatta kalanlar, sadece zorla geri gönderildikleri ve sevdikleri boğulduğu için değil, paralarını çalıp onları balıklara yem olmaya terk eden devlet, evlatlarının cesetlerini çıkarmak için yeterli kaynağa sahip olmayıp İngiltere, Fransa, Yunanistan ve diğer ülkelerden yardım istediği için de öfkeliler.
Lübnan devleti ne sağ ne de diri Trablusşam'ın yoksun kalan bölgelerindeki insanlara merhamet gösterdi. Onlara ne yıkanacak su tedarik etti, ne yollarını aydınlatacak elektrik verdi ne de boğulduklarında cesetlerini bulabildi.
Halk daha önce bu sefer yaptığı gibi kızmamış, hakaret etmemiş, suçlamalarını herkes arasında paylaştırmamış ve suçladıklarını isim isim saymamıştı. Birikmiş sıkıntılarına köklü çözümler bulunmak yerine kendilerine bazı gıda maddeleri ile rüşvet verilen ‘karton’ politikasını reddettiklerini bıkmadan usanmadan tekrar ettiler.
Lübnan derin bir çukurda. Ancak bu batan geminin yolcularının çıktığı Trablusşam’ın yoksul insanları, şu ana kadarki en kötü durumu yaşayan örnektir. Bu, bir tesadüf ya da kader değil, bölge siyasetçileri tarafından taammüden işlenen bir suçtur.
Bu, Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) tarafından özellikle Trablusşam’ın kuzey bölgesini oluşturan Bab et-Tebane ile ilgili peş peşe gelen raporlarla net bir şekilde anlaşılıyor. Bu bölge iç savaş sırasındaki en şiddetli savaşlarla sınandı. Yeniden yapılanma döneminde yokluk içerisinde bırakıldı. Daha sonra Suriye savaşı sırasında muhaliflerin intikamını almak için en iyi yer haline geldi ve altı yıl boyunca yıkım ve ölüm savaşlarına maruz kaldı. Humus'taki bir mahalle gibi gasp edildi ve nüfusun dörtte birini oluşturan mülteciler için bir sığınak haline geldi.
ESCWA’nın son çalışmasında yoksulluğun, ‘bölgeyi, ayni yardımlarla yetinerek sürdürülebilir bir şekilde kalkındırmaya yönelik siyasi iradenin olmayışından’ kaynaklandığı ifade edildi. Çalışma, birden fazla konuda bölgeyi temsil eden politikacıları suçladı. ‘Metn’ bölgesindeki yüzde 54 ve komşu Kura bölgesindeki yüzde 47'lik orana kıyasla, bir şeyin değişebileceğine inanmadıkları için nüfusun sadece yüzde 11'inin seçim hakkını kullandığına dikkat çekildi.
Çalışma, siyasi partileri, ‘yolsuzluğa batmış, sömürü amacıyla kanunları çiğneyenleri koruyan ve Bab et-Tebane’yi kanunsuzluğun, adam kayırmanın, mezhepçiliğin, partizanlığın ve aile-akraba tutuculuğunun hüküm sürdüğü bir bölge haline getirenler’ şeklinde tanımladı. Aynı zamanda çalışmada ‘kalkınma ve kanunun olmamasının iş fırsatlarının olmamasına yol açtığı ve bu mahallenin sanki Lübnan'ın dışındaymış gibi bir hal aldığı’ ifade edildi.
Sefaletin Kubbe ve Menkubin’e kadar ulaştığı Bab et-Tebane bölgesinde, Lübnan’ın genelinde yaşanan her sorunun 10 ile çarpılmış hali var.
Çalışmaya katılan bir bölge sakini, kentin zenginlerini ve liderlerini kalkınma girişimlerini felç etmek, Raşid Kerami Fuarı'na, limana ve serbest bölgeye yatırım yapmak gibi büyük potansiyellerden yararlanılmasını engellemek ve buralara kasıtlı olarak kaynak sağlamamakla suçladı. Ayrıca Trablusşam’ın zenginlerinin yapabilecek güçte olmalarına rağmen buraya yatırım yapmamasının, yurt dışındaki yatırımcıların cesaretini kırdığını söyledi. Bunun sonucunda ‘yerel liderlerin hakimiyeti ve aralarındaki çatışmalar ile devletin sorumluluklarını ihmal etmesinin kalkınmanın önündeki en büyük engelleri oluşturduğunu’ kaydetti.
Bab et-Tebane’de, bazılarına mermilerin ve mühimmatların isabet ettiği harabeye dönmüş bakımsız binalar var. Trablus'un hayırsever politikacıları, partileri için utanılacak bir reklam olarak binaları dışarıdan boyamakla yetindiler. Bin evin yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, daha fazlasının acilen bakıma ihtiyaç duyduğunu ve en temel asgari günlük insani ihtiyaçların karşılanması gerektiğini unuttular.
Yoksul bölgelerin insanlarını yıkım girdabına soktular. Bölgede okullar var. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı'na göre binaların ve materyallerin durumu ve derslerden kalma oranları açısından okullar en kötü koşullardan muzdarip. Suriye krizi ve mülteci akını ile birlikte bu şartlar daha da kötüleşti. Ölüm teknelerindeki yolcuların çoğunun içinden çıktığı, aralarında Suriyelilerin, vatandaşlığa alınanların ve bir zamanlar köylerden ıssız kente göç edenlerin de bulunduğu küçük bir yerleşim bölgesindeki maksimum 300 bin kişiden bahsediyoruz. Çoğu gencin içinde yaşam ateşi yanıyor. Aralarında işsiz mezunlar var. İşsizlik oranı ezici. Güvenlik hizmeti, yasa dışı bir görev, seçim sandığında bir oy, bir gösteride numara, bir harpte savaşçı ya da bir sokakta sabotajcı isteyenlerin kapısında, vatandaşın sadece açlığını bastırıp dilenci olarak kalmasını sağlamayı amaçlayan sezonluk ‘karton’ işi dışında hizmet yok.
Kimse şu basit soruya cevap veremez: Neden işsizlerin yarısını istihdam edebilecek topu topu iki fabrika açmak için Lübnan'a akan on milyarlardan yararlanılmadı?
Sorumlulukların bir o yana bir bu yana atılması artık işe yaramıyor. İstisna olmaksızın herkes öfkeli. Bu aslında birkaç gün içinde yapılacak seçimlerde sandıklara yansımayacaktır. Çünkü ülke sakinlerine göre adaylar, orijinalin kuklalarından ve deforme olmuş varyasyonlarından başka bir şey değildir. Bu nedenle insanlar adayların fotoğraflarına saldırdılar, yırttılar ve ifade aracı olarak bağırmak, hakaretler savurmak ve liderin istediği gibi havaya kurşun sıkmaktan başka bir araç bulamadılar. Bu ise, çaresizlerin bindikleri teknelerin sayısının artacağının, böylece ölülerin ve mağlupların sayısının da yükseleceğinin habercisi.
TT
'Karton’ politikası kahrolsun!
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة