Husam İytani
TT

Lübnan seçimleri ve Direniş Ekseni

Lübnan'da yaklaşan parlamento seçimlerinin amacı “Direniş Ekseni” ve onun bölge projesiyle olan bağını sıkılaştırmaktır. Seçim sürecini son anda alt üst edebilecek riskleri artıran bu hedefe ulaşmanın önünde çeşitli zorluklar bulunuyor. “Hizbullah” ve müttefiklerinin Özgür Yurtsever Hareketi ve özellikle Lübnan Kuvvetleri’nden olan Hıristiyan muhaliflerine karşı yürüttüğü şiddetli kampanya, Özgür Yurtsever Hareket tarafından en güçlü silahlı örgüte sağlanan Hıristiyan örtüsünün aşınmasını durdurma çerçevesi dışında anlaşılamaz. Ancak aynı zamanda, ulusal düzeyde bir tecridin önüne geçmek için de diğer mezhepler arasındaki varlığını güvence altına alması da gerekiyor.
Hizbullah, Avncı hareketle “Mar Mihail Anlaşması’nı” imzaladığı 2006 yılından bu yana bu stratejiyi benimsiyor. O zamandan beri Hizbullah, Avncıların devlet kurumlarında ve Hıristiyan mezhepleri içindeki nüfuzunu temin etmek için elinden geleni yaptı ve bu strateji Hizbullah'ın Lübnan'ı içine ittiği tüm maceralarda siyasi faydalarını gösterdi. Temmuz 2006 savaşı, 2012'de başlayan Suriye savaşına kanlı müdahale, Yemen savaşına çeşitli şekillerde müdahaleler bunlar arasından öne çıkanlarıdır. Lübnan'da Husiler için televizyon istasyonlarının açılması ve basın, mali ve lojistik çalışmaları için alan sağlanması da bunun tezahürlerinden sadece bazılarıdır.  
Buna ek olarak, askeri bir saldırı durumunda İsrail'i vurma tehdidini tekrarlayarak Lübnan'ı İran nükleer projesine bağlama görevi de halen parlamento üzerindeki hakimiyetini yenilemeye çalışan Direniş Ekseni’nin gündeminde yer alıyor. 2018 seçimlerinde de benzer bir durum yaşanmıştı. ABD ile İran arasında Tahran'ın nükleer faaliyetine ilişkin 2015 yılında imzalanan anlaşmanın yeniden canlandırılma olasılığına ilişkin artan kötümserlik ışığında İran, Hizbullah'ın da önemli bir unsuru olduğu projesini koruma araçlarından vazgeçmeyecektir.
Aynı bağlamda, önceki parlamento seçimlerinin neticesinde ortaya çıkan “Danışma Bloğu’na” benzer bir şekilde Sünniler arasında da bir parlamenter bloğunun oluşturulmasında bir engel yok. Hizbullah bu şekilde diğer mezhepler arasında da ağırlığı olan destekçilerinin olduğu inancını sürdürmek istediği ulusal örtünün genişletilmesini sağlamaya çalıştı. Hizbullah'ın ilk koruyucu kalkanını temin ettiği iktidar koalisyonunun, ekonomik krizin her türlü siyasi içeriğini ortadan kaldırmak ve rejimle tam bir çelişkili duruma gelmesini engellemek için var gücüyle çalıştığını söylemeye gerek yok. 2019'dan bu yana yaşananların sosyo-ekonomik yönü ile siyasi anlamı arasında sınır çizmek için muazzam çabalar sarf edildi. Öyle ki iktidardaki ekip, büyük çöküşe yol açan politikaları, Mişel Avn'ın cumhurbaşkanı olmasından yıllar önce Lübnan’a dayatılan genel eğilimle ilişkilendirmeyi reddediyor.
Bu bağlamda adayların ve reform programı sahiplerinin listeleri, önümüzdeki yıllarda Lübnan için hazırlanan genel proje için doğrudan bir tehlike oluşturuyor. Lübnan’ı mevcut siyasi yörüngesinde tutacak yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesini amaçlayan bu proje, aynı zamanda bölgesel ortamın uygun olması durumunda Arap dünyası ile yakınlaşma fırsatı da sunuyor. Bir diğer deyişle; bir sonraki cumhurbaşkanının görevi Arap-Arap ve Arap-İran ilişkilerindeki değişiklikleri izlemek ve Direniş Ekseni’nden ayrılmadan bundan yararlanmak olacaktır.
Bu politika, talep edilen görev kapsamında sorumlu olmayan ve köklü reform tekliflerinde ısrar eden milletvekillerinden oluşan bir bloğun ortaya çıkmasını engelleyecek uyumlu bir meclisin varlığını gerektirir. Beyrut, ülkenin kuzeyi ve bazı dağlık bölgeler de dahil olmak üzere bir dizi bölgede gerçekleşen seçim savaşlarının, seçim manzarasını değiştirebilecek kontrolsüz unsurlar içermesi muhtemeldir. “Hizbullah” koalisyonunun ve Avncı akımın ulaşmayı umduğu şey de budur.
Bu arka planda Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH) parti için yeterli “Hıristiyan örtüyü” sağlama yeteneğini kaybeder ve kamuoyu yoklamaları Direniş Ekseni için tatsız sürprizler barındırırsa, seçim sürecinin iptal edilebileceğine ilişkin ipuçları ortaya çıkabilir. Bu, seçim sürecini kuşatan riskleri artıracak ve hatta süreci ortadan kaldıracak güvenlik olaylarının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu durumda ülke, ekonomik tedavilerin yokluğunun yanı sıra bazı ek tehlikelerle ve boşluklarla karşı karşıya kalacaktır.
Son birkaç yılda, mevcut çöküş ile ülkenin rolünü ve işlevini kaybetmesine neden olan yanlış seçimlerle birlikte içine düştüğü uçurum arasındaki derin bağımlılık gerçeği arasındaki ilişkinin yokluğuna dair söylenenler, seçim günü ciddi bir sınavla karşı karşıya kalacak. Bugün bile fiili iktidar, yaşananlara ilişkin anlatılarından ve yaşanacaklara dair projesinin güvende olduğundan emindir.