Abdurrahman Şalkam
TT

Kadın merkezi bir mesele

İslam ülkeleri dünyasında kadın gerçek bir özgürlük meselesi haline gelmiştir. Büyüyen adaletsizlik ve kadın cinayetleri hem fiziki hem de manevi olarak dizginlenemez hale geldi. İran'da yüzlerce kız, hakları olarak gördüklerini giyinme istekleri dışında hiçbir suçları yokken öldürüldü. Futbolu çok seven bir kız, ancak ülkesinin yetkilileri onun stadyumlara girmesini yasaklamış, takma sakal kullanarak kılık değiştiriyor ve hapis cezasına çarptırılıyor. Yüzlerce kız öğrenci, okullarda ve üniversitelerde okumaktan başka hiçbir günah işlemedikleri için zehirlendi. İranlı yetkililer, kız öğrencilere karşı büyük bir komploya karıştığını söyledikleri grupları suçladı. Haydut terör hücrelerinin İran'ın onlarca ilinde, güçlü ve aktif güvenlik güçleri eylemlerinden haberdar olmadan kız öğrencilerin okullarını hedef aldığına inanan var mı?
Kadınların tasfiyesi artık sadece fiziksel değil, manevi baskıya vararak, çocuklarının yetişmesine katkıda bulunabilecek niteliklere sahip olması ve her alanda ülkesine hizmet edebilmesi için insani bir hak olan eğitim haklarını elinden alıyor. İran, Mahsa adlı kızın öldürülmesinin ardından başlatılan başörtü savaşının ardından, topyekün bir iç savaşa girerek ülke genelinde bir zehirleme savaşı patlak verdi. Ülke kırk yıl sonra devrimden devlete geçemedi, devrim en basit tanımıyla ilerleme, sosyal, kültürel ve bilimsel gelişme demektir. Kadınlar uzak geçmişin çukurlarında kalırsa bunların gerçekleşmesi mümkün olamaz. Eğitim haklarının ellerinden alınmasından sonra konu, yaşam haklarından mahrum bırakma noktasına geldi.
Afganistan'a gelince, orada da durum ezilen ve hor görülen kadınlar için daha az tehlikeli ve adaletsiz değil. Eğitim ve çalışma kapısı yüzlerine kapandı. Yıkılan ülke yoksullukla meşgul hale geldi. İnsanların çoğu yaşamalarına yardımcı olacak bir kaynak bulamıyor. Hatta bir parça ekmek elde etmek çocuğunu satanlar ya da hayatta kalmasını sağlayacak kaynak elde etmek için haşhaş ekimine yönelenler var. Yönetici grup, kadın giyimiyle meşgul: ne giyip ne giymemeli, evinden ailesinin veya komşusunun evine mahremsiz gitmeli mi gitmemeli mi? Yurt dışı seyahatine gelince, bu konuşulamayacak bir konu. Afganistan'daki kadınlar, erkeklerin topyekûn bir savaş yürüttüğü, kişilikleri ve yaşamlarındaki her şeyi hatta insanlıklarını etkileyen düşmanca bir cephedir. Bugün dünyanın hiçbir ülkesinde Afgan ülkesinde gördüğümüz gibi kadınlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığına maruz kalan kimse yok.
Yemen'in Husi kontrolündeki bölgelerinde ise ülke dışına kaçmayı başaran kadınların Arap ve yabancı basınına verdiği röportajlara göre kadınlara yönelik baskı, kadınların ölümü dileme noktasına geldi. Husi milislerin müdahalesiyle açlık, hastalık ve yoksullukla boğuşan Yemen'de okullar, üniversiteler ve iş kapıları kadınların yüzüne kapatıldı. Kadınları düşman olarak gördüler ve bu nedenle ona karşı terörizm sınırlarını aşan, bazen de imha noktasına varan savaş açtılar. Yemenli kadınlar çifte acı çekiyor. Açlık, birçok kadını hayalete dönüştürdü. Onlardan geriye kalanları parçalayan ilave trajedi ise çocuklarının yetersiz beslenmeden çektikleri acı. Bugün Yemen'de her gün binlerce çocuğu mezarlara taşıyan yetersiz beslenmeden muzdarip milyonlarca çocuk var. Birleşmiş Milletler (BM) dünya ülkelerini Husilerin yakıp yıktığı, aç bıraktığı ve öldürdüğü kadın ve çocukları kurtarmak için acele etmeye çağıran açıklamalar yapmaktan vazgeçmiyor. Afganistan'da, Yemen'de ve başka yerlerde ne yazık ki yöneticiler İslam adına kadınları boğuyor. Bu nasıl bir İslam ki kadına karşı bir imha savaşı yürütmeyi kanunlaştırıp, insanlığı hürriyet, ilim ve çalışma ile elde edilen nezih bir hayat hakkından yoksun bırakıyor?!
İslam'ı terk edenlerin dünyaya sunduğu imaj, İslam dini hakkında Doğu ve Batı halklarının zihninde adeta yerleşmiş olan bir görüntü haline geldi. Teröristler masum sivilleri katlettiklerinde yaptıklarını İslam imajı altında yaptılar. Öyle ki, Müslümanın adı terör kelimesiyle eşanlamlı hale geldi. Dinlerini korumak isteyen Müslümanlar, eğitim ve çalışma kapılarının kadınlara açık olduğu nezih bir yaşamın tüm insanların hakkı olduğuna inanmalı. Müslüman, kadınlara yapılan haksızlıkların sona erdirilmesi konusunu ana konu olarak kabul etmeli. Kadına haksızlık yapan terör rejimlerine ve gruplara ağır cezalar vermelidir.
İslam dinini iyi bilen ve kadınların yaşam hakkına ve özgürlüğüne inanan Müslüman fakihler seslerini yükseltmeli ve din adına haksızlık yapanlara ‘İslam diniyle hiçbir ilgisi olmayan, aksine İslam'a aykırı, onu rencide eden, tüm dünyadaki imajını zedeleyen eylemlerde bulundunuz’ demeli. Bu, kendisiyle din ve insan hakları arasına set çekenlerle kaçınılmaz bir mücadeledir. Göz ardı edilemeyecek veya görmezden gelinemeyecek gerçek bir kurtuluş savaşıdır.