Bugün, 9 Nisan’da, Irak, ülkeyi, bölgeyi ve dünyayı değiştiren bir olayla başlayan değişiminin 20’inci yılını devirdi. Bu dönüm noktasıyla ilgili tartışmalar bugün hâlâ devam ediyor. Iraklılara ve bölgeye karşı zarar vermiş despot bir rejimden kurtuluşun hafife alınamayacağını söylemek doğru olur. Bu dönüşümün onlarca yıl boyunca büyük fedakarlıklardan kaçınmayan Iraklıların elleriyle gerçekleşmesi umuluyordu, ne var ki nihayetinde işler uluslararası müdahaleyi gerektirdi. İroni, rejimin Iraklılara karşı güç aldığı denklemlerin aleyhine dönmesi ve sonunda onu alaşağı etmesiydi.
2003 yılı, geçmişin trajedilerini tedavi eden, vatandaşları için bir arada yaşamayı, güvenlik ve istikrarı sağlayan, anavatanın komşularıyla güven içinde yaşadığı bir geleceği inşa etmek hedefiyle yola çıkan bir siyasi sistem inşa etmek için eşsiz bir fırsat olarak görülen önemli bir dönüm noktasıydı. Bu değişime ve sivil demokratik bir sisteme geçişe büyük umutlar bağlanmıştı. Onlarca yıllık baskının ardından Irak, önemli olumlu siyasi dönüşümlere kapılarını açtı. Anayasanın halk oylamasıyla kabul edilmesi, onlarca yıllık geçici anayasalar ve sıkıyönetimden sonra kayda değer bir gelişmeydi. Bu dönemde, iktidar barışçıl bir şekilde devredildi ve bölge düzeyinde emsal teşkil eden 6 hükümet kuruldu. Anayasa, çeşitli taraflara yöneltilen kendisini ihlal ve hükümlerini ihmal etme suçlamalarına rağmen birçok sorunun çözümü için ölçüt kabul edildi.
Bu noktada, Necef'teki dini merciin son 20 yıl içindeki rolüne de dikkat çekilmeli. Ülkenin adeta tehlikeli labirentlere sürüklendiği durumlarda ve felaketlerde, reformun gerekliliği ve başarısızlıkların üstesinden gelinmesine yönelik kesin ve açık çağrılarıyla, iç barışın sağlanmasında ve devletin korunmasında önemli ve belirleyici bir rol oynadı.
Bugün ve yeni rejim 20 yaşına girmişken, geçiş sürecine eşlik eden yapısal sorunlar yadsınamaz. Bunları hafife almak yanlış. Başarısızlıklar birikti ve bu da Iraklıların haklarını, özgür ve onurlu bir yaşam özlemlerini güvence altına almak için bir gözden geçirmede bulunma talebini kaçınılmaz kıldı.
2003 öncesi Irak devletinin yaşadığı trajedilerin, sorunların ve baskıcı otoritesinin üstesinden gelinmesinin sanıldığı kadar kolay olmayacağını söylemeye gerek yok. Bunun sonuçlarından biri, yeni rejimin, Irak devletinin kuruluşundan bu yana yaşadığı istikrarsızlığa, ciddi dağılmalara ve gerilemelere ilişkin korku ve kuşkular üzerine inşa edilmesiydi. Bunlar arasında şunlar sayılabilir; ordunun siyasete dahil olması, darbeler, geçici anayasalar, ayrımcılık ve baskı uygulamaları, gereksiz savaşlar, soykırım operasyonları, ganimetler, toplu mezarlar, Halepçe'de kimyasal silah kullanımı, bataklıkların kurutulması, terörizm, mezhepsel ve ulusal gerilimler, tekrarlanan krizler.
Diktatörlük dönemi trajedilerine, kökleşmiş ve siyasi sürece hakim ulusal ve mezhepsel kaygılara, tarafların dışlanma ve istibdat korkularının dayattığı ve siyasi sistemin performansına yansıyan mezhepsel ve ulusal gerilimler üreten kota sisteminin kuruluşu eşlik etti.
Bugün, rejim değişikliğinin 20’inci yıldönümü eşiğinde, mevcut sistem krizini çözmeye yönelik sivrilikleri törpüleme girişimlerinin artık geçerli olmadığını görüyoruz. Hükümetlerin kuruluş süreleri uzuyor, anayasal hükümler askıya alınıyor, kotalar ve yolsuzluk, geleneksel yöntemlerle üstesinden gelinemeyecek gerçek sorunlar haline geldi. Iraklıların sabrına daha fazla güvenmek imkansız ve artan halk hoşnutsuzluğunu inkar etmek için gerekçeler sunmak da artık mümkün değil. Son seçimlerde seçmenin yüzde 50'den fazlasının seçimleri boykot etmesi öylesine geçiştirilmemesi gereken ciddi bir mesele ve biraz durup bunun hükümetin meşruiyet krizine yansımalarını düşünmek gerekiyor.
Siyasal, sosyal ve kültürel hayatımızda yaygınlaşmış şiddet kültürü, şiddetle karşılanmamalı. İyi yönetişimin zayıflığı, kanıtlanmış yanlış yollarda ısrar ederek çözülemez. Siyasi, sosyal ve ekonomik durumun iyileştirilmesini tartışmak, katılımı genişletmek ve anayasal yapılarını modernize etmek için, anayasanın ilkeleri, kuralları ve barışçıl demokratik mekanizmaları dahilinde samimi diyalogdan ve kapsamlı uzlaşılardan kaçış yoktur.
Binaenaleyh, yeni bir ulusal siyasi ve toplumsal sözleşme ihtiyacı, yalnızca gerçeklik ve derinleşen mevcut krizlerin bir dayatması değildir. Aynı zamanda kuruluşundan bu yana Irak devletinin varlığını tehdit eden varoluşsal bir tehlikeden kaçınmak için de bugün kaçınılmaz bir zorunluluktur. Geçmiş deneyimleri ve hataları gözden geçirerek iç barışı garanti eden ve iyi yönetişimi pekiştiren ulusal sözleşme bir gereksinimdir.
Devlet ile toplum, siyaset, kültür ve ekonomi alanında seçkinler ile Iraklı unsurlar arasında tarihi bir uzlaşmanın, ülkeyi doğru yola sokacak anlaşmanın ve açıkça konuşmanın zamanı geldi. Neticede ne Şiiler, ne Sünniler, ne Kürtler, ne de diğer unsurlar mevcut durumdan memnun değiller ve devam etmesinin imkansızlığını kabul ediyorlar.
Gerekli diyalog gündeminin başında, anayasanın anayasal ve yasal çerçeve uyarınca, ulusal uzlaşı ve uyumu sağlayacak şekilde gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi geliyor. Anayasa, geçmiş deneyimlerden kaynaklanan korkular temelinde ve bunların tekrarlanmamasını sağlamak için yazıldı. Şiiler geçmişten, Kürtler hem geçmişten hem gelecekten korkuyorlar. Sünniler yoklar ve kendilerine onaylandıktan birkaç ay sonra yasada değişiklik yapma sözü verilmesine rağmen bu söz 20 yıldır yerine getirilemiyor. Elbette Türkmenler, Hristiyanlar, Ezidiler ve diğer Iraklı bileşenler de mevcut durumun sonuçlarından memnun değiller. Bugün kimisi yorumlanabilir kimisi de birbiriyle çelişen anayasal maddelerle karşı karşıyayız ve sonuç olarak ne anayasanın bazı maddelerinin uygulanması ne de zamanlamasına uyulması artık mümkün değil. Aksine, maddelerinin uygulanma bağlamıyla birlikte mevcut anayasa, Iraklıların beklentileri ve özellikleriyle orantılı iyi yönetişimin kurulmasının önünde bir engele dönüştü. Yolsuzluk ve kötü yönetim nedeniyle güneydeki bölgelerine haksızlık yapıldığını düşündükleri için Şii vatandaşlar arasında yönetime yönelik yaygın itirazlar var. Yolsuzluk, iktidarda tekelleşme ve adam kayırmacılık nedeniyle Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) hükümet sistemine karşı tırmanan Kürt halk muhalefetinden bahsetmiyoruz bile.
Bir önceki dönem üstlendiğim cumhurbaşkanı konumuma dayanarak ve mevcut durumun yapısal reformlar gerektirdiği gerçeğinden yola çıkarak, açık ve resmi bir şekilde pek çok kez yeni bir siyasi sözleşme çağrısında bulundum. Arka planında haksızlıkların ve ülkenin reforma ihtiyacı olduğu yönündeki genel duygunun yattığı bir toplumsal halk hareketini temsil eden Ekim gösterilerinden sonra, anayasa değişikliklerini görüşmek üzere Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Irak'ın tüm bölgelerinden uzmanlardan oluşan bir hukuk komitesi kurduk. O dönemde komite, en azından bazı anayasal maddelerdeki belirsizlikleri giderecek çözümleri onaylama konusunda önemli tavsiyeler sundu. Tavsiyeler, üzerinde uzlaşılmış anayasal bağlamlara uygun olarak istenen değişikliklerin yapılması umuduyla ve ulusal uzlaşmayı sağlamak için geniş bir siyasi, sosyal ve kültürel yelpazeye sunuldu.
Bu bağlamda, birçok siyasi liderin de tekrar tekrar yeni bir siyasi sözleşme düzenlenmesi gerektiğine yönelik çağrılarda bulunduğunu hatırlatalım. Hatta iki ana Kürt partisini de içeren mevcut hükümeti kuran Devlet Yönetimi İttifakı, siyasi mutabakat metninde siyasi çıkmazların tekrarlanmasını önlemek için anayasa değişikliklerinin gerekliliğine bağlı kaldı. Yüksek Yargı Kurulu da anayasa değişikliği çağrısında bulundu.
Anayasa değişikliği tartışmalarının ortasında, krizin nedeninin temsili sistem olduğunu öne sürenler, başkanlık sistemine dönüş çağrıları yapıyorlardı. Irak’ta parlamenter sistemin temelleri atıldığında bu konuda siyasi bir tecrübenin olmadığı yadsınamaz. Ancak tüm bu krizlerin nedeni olarak onu suçlamak gerçeğe aykırıdır. Öte yandan başta Kürtler olmak üzere geniş bir yelpaze de, diktatörlük ve tek bir kişinin tekelinde olan katı merkezi yönetim döneminin geri dönmesi korkusuyla başkanlık sistemini reddediyor.
Diyalog ve tartışma yoluyla gerçekçi çözümler üretmek, etkili ve mantıklı yaklaşımlar bulmak imkansız değil. Bunlardan biri de yarı başkanlık sistemine geçmektir. Bu sistemde doğrudan halk tarafından seçilen, daha geniş yürütme yetkilerine sahip bir cumhurbaşkanı olabilir. Ayrıca şu anda Temsilciler Meclisi'nde bulunmayan bir yasama organı olan federasyon konseyi tarafından temsil edilen, eksik yapıları tamamlayacak güçlü, etkin bir parlamento kurulabilir. Keza merkezi hükümet-Kürt bölgesi ilişkileri Kürtlerin haklı tarihsel kaygılarını ortadan kaldıran yeni bir mekanizma ile yönetilebilir.
Irak devletinin kuruluşundan beri hep var olan ve bugün de devam eden Kürtlerin Bağdat'taki merkezi hükümetle ilişkileri sorunu, ülkenin karşı karşıya olduğu sorunlardan biri. Devletin kuruluşundan bu yana Irak, Kürdistan'ı tek vatan çerçevesinde Kürtlerin özelliklerine saygı duyan ve koruyan net bir projeye dahil edemedi. Kürtler de ulusal beklentilerinden vazgeçmediler ve Bağdat yönetiminin kabul edilemez saydığı yollara girdiler.
2003 yılında, tarihsel olarak birbirlerine karşı şüpheleri bulunan iki taraf arasında karşılıklı güven inşa etmek ve aralarındaki ilişkiyi yeniden formüle etmek için bir fırsat doğdu. Ancak Şii, Kürt ve Sünni siyasi seçkinler arasındaki dar çıkarlar, anlaşmazlıkları özümseyen, Arapların ve Kürtlerin etrafında toplanacakları ulusal ortaklıklar kurmanın yolunu açan sağlam bir siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal yönetişim modelinin doğuşunu engelledi. Federal bir hükümet sisteminin onaylanmasına rağmen, anayasanın belirsiz anayasal, yasal ve idari önlemlerinin ışığında durum artık karışık. Ortada ne federal, ne konfederal ne de merkezi değil, herkesin zarar gördüğü hibrit bir sistem var. Ekonomi, petrol, güvenlik, maaşlar ve insanların geçimi dosyaları, kabul edilemez bir şekilde içtihatlara açık bırakıldı ve pazarlıklara konu oldu. Bugün, yeni bir siyasi sözleşmeye duyulan acil ihtiyaç ışığında, merkezi hükümete ve Kürdistan'a büyük sorumluluk düşüyor. Özellikle de sorunun çözümü ve ülkeye çok pahalıya mal olan, bizi, oyalanma ve sorunları erteleme nedeniyle bugün sonuçlarıyla yüzleştiğimiz bu önemli ana getiren çekişmenin sona erdirilmesi konusunda.
Araplar ve Kürtler ya diğer bileşenlerin haklarına tam saygı duyarak, herkesin haklarını güvence altına alan, ülke yönetiminde gerçek ve etkin bir ortaklık temin eden gerçek ve eksiksiz bir yurttaşlık projesinde anlaşırlar ya da çarpık statükonun girdabında dönmeye devam ederler. Yahut yeni çözümler ve daha geniş çerçeveler benimserler. Sözgelimi askıda kalmış pek çok sorunu çözecek, ekonomik ve güvenlik düzenlemelerini kararlaştıracak, Arap ve Kürt taraflar arasında uluslararası sınırları belirli tek devlet çerçevesinde bir ilişki kuracak bir konfederasyonun benimsenmesi gibi. Elbette buna rasyonel bir devlet yönetiminin, siyasi, güvenlik ve ekonomik kurumların yapılarının gerçekten birleştirilmesinin eşlik etmesi şart. Keza Peşmerge güçleri, doğal kaynaklar ve fonlar için adam kayırmacılığı, dar imtiyazları ve yolsuzluğu sona erdirecek, adaleti tesis edecek birleşik bir rasyonel idareyi teşvik eden gerekli düzenlemelerin de.
Anayasa, bir güç dengesi inşa etmek, otoriter bir rejimin yükseliş riskini azaltmak için gerekli bir yol olan iller için geniş yetkilere sahip bir idari adem-i merkeziyetçiliği kabul etse de, pratik uygulama birkaç nedenden dolayı başarısız oldu. Bu başarısızlığın çeşitli nedenleri var; katı bir merkezi bürokrasi mirası, geniş bütçelerin yolsuzluğu büyütmesi korkusu, gerekli mevzuatların azlığı. Tüm bunlar il yönetimlerinin işlerini yürütmelerinin engellenmesine yol açtı. Sonuç olarak, 2003 öncesi duruma benzer şekilde, il yönetimleri hâlâ merkezden para ve hatta harcama yollarını belirlemesini bekliyor.
Ülkenin tanık olduğu son seçim 2013 yılında yapıldığından bir an önce yerel seçimlerin düzenlenmesi gerekiyor. Seçimlere valilerin doğrudan kendi illerinin sakinleri tarafından seçilmeleri, yerel yönetimler için gerekli kanun ve yasaların çıkarılması gibi, orta ve uzun vadede radikal bir reform paketi eşlik etmeli.
İyi yönetişimin önünde bir duvar ve devletin varlığına yönelik bir tehdit haline gelen tehlikeli yolsuzluk olgusu, aslında kota sistemi ve süren siyasi krizle yakından bağlantılı. Statüko ve kalıcılığına hizmet eden yolsuzlukla mücadele edilmeden gerçek bir reform ya da değişim olamaz. Devletin yağmalanan ve yurtdışına kaçırılan paralarının gerekli mevzuat ve uluslararası koordinasyon, saygın, uzman küresel soruşturma şirketleriyle sözleşme yoluyla geri alınmasına dayalı istisnai önlemler alınmalı.
Yolsuzluk olgusuyla mücadele ile bağlantılı olarak, ekonomik dönüşümün sağlanması da gerekiyor. Yüzde 90'dan fazlası petrole bağımlı olan sürdürülemez rantiye ekonomimizi sürdürmemiz tehlikeli. Küresel ekonomik geçişin iklim anlaşmaları yoluyla yenilenebilir enerjiye doğru ivme kazanmasıyla birlikte, ekonomimizin temellerinde kapsamlı bir değişiklik için erken planlamalar yapmak gerekiyor. Bu, iklim değişikliği ve bunun ekonomik etkileri, Irak'ın tüm bölgelerindeki büyük çevresel tahribat ile cisim bulan vatanımıza yönelik en ciddi tehditle yüzleşmekle bağlantılıdır.
Bölgenin tam kalbindeki seçkin coğrafi konumu, insan potansiyeli, bol doğal zenginlik ve insan çeşitliliği, Mezopotamya ve Kürdistan’ın dağları, ekonomik, güvenlik ve siyasi bağlarla hem medeniyetlerin beşiği Irak hem de bölge için bir güç ve istikrar unsuru haline gelmeliydi. Ancak Irak devleti bu özgünlüğü ve benzersiz özellikleri özümseyemedi ve bölgeye komşularla anlamsız savaşlar ve çekişmeler şeklinde yansıyan iç krizlere daldı. Bu savaşlar bölgesel güvenlik sisteminin çökmesine yol açtı ve böylece bölgeye herkesin arzu ettiği barışı getirmeyen kutuplaşmalar ve bölünmeler hakim oldu. İşte acı paradokslardan biri de budur.
Çatışmalardan ve kesişen eksenlerden uzaklaşmaya, herkesle dengeli ilişkiler kurmaya dayalı bir dış politika geliştirmekten başka seçeneğimiz yok. Bugün bölgesel çıkarlar, Irak'ın merkezi rolüne dönmesini desteklemek ve topraklarındaki rekabeti sona erdirmekle bağlantılı.
Yirmi yıllık değişimin ardından bugün olması gereken, tam egemen, halkı ve komşularıyla barış içinde yaşayan istikrarlı bir Irak’tır. Anayasaya dayanan, güçlü, halkına karşı baskıcı değil koruyucu, ona hizmet eden ve kanunları uygulayabilen, insan haklarına saygılı ve gerçek vatandaşlık ilkesini pekiştiren bir sivil devlettir. Çözüm, ne Washington'da, ne Tahran'da ne de Ankara'da değil, Bağdat'ta düzenlenecek bir ulusal diyalogdur. Yukarıdakiler yapılmadan, bedelini Iraklıların, tüm mezhep ve etnikleriyle bütün Iraklıların ödeyeceği krizlerle ve başarısızlıklarla dolu bir 20 yıl daha geçiririz.
TT
Yeni bir ulusal sözleşmeye doğru: Devlet ve toplum arasında Irak'ı doğru yola sokan tarihi bir uzlaşı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة