Abdulaziz Tantik
TT

İnsanın olgunlaşma serüveni -fenomenal bakış-

İnsan, kaotik bir zeminde çok katmanlı bir yaşamın içinde kendi deneyimlerine dayalı olarak saf hali içinde bir duruş sergileyerek olgunlaşma katmanlarını birer - birer aşarak kendi olgunlaşmasının süreklileşerek devamını sağlayabilir. Kaotikten kastımız, insanın birden fazla teklif ve birden fazla tepki ile muhatap oluşunu işaret eder. İradelerin çokluğu ve yaşama etkisi de kaotik zemini kuran temel bir unsurdur. İlahi İrade ve beşeri irade kadar beşerin kendi iç bünyesindeki iradelerin farklılığı da bu kaotik zeminin işaretleridir. İmtihana tabi tutulan insanın bir tercihte bulunmasını sağlama babında da birden fazla seçeneğin olmasının belirginleştiği bir zeminde hep bir ikilem içinde olmak, bir tercihe yönelmekle beraberinde kaotik bir zemindeki düzeni gösterir.

İnsan, karşı karşıya kaldığı durum karşısında birden fazla tepki verme kabiliyetine sahiptir. İnsanın yaratılışının temelinde bu çoklu tepkiye uyum vardır. Seçenekler karşısında vereceği tepki, etkileşim, niyet bağımlı veya karşıtlık ya da bağımlılık üzere gerçekleşebilir. Burada insan, tercihini neye göre yapacağına kendisi karar verdiğinde ve vereceği kararı belirleyen anlamın kendisi açısından berrak bir şekilde oluşması, doğru tepkilerin varlığına delil sayılmalıdır.

Tabi ki insanın bir anlam arayışı sahibi olması, tepkilerinin niteliğini belirlemesi ve kendi sorumluluğunu üstlenmesi bakımından elzem bir durumdur. Anlamı ise yaşamın kendi iç dinamiği içinde mi aranacağı veya yaşamın iç dinamiğini aşan dış dinamiği ve aşkınlığın kendi iç mantığı açısından mı ele alınacağı kıymetli olduğu kadar önemlidir de… İnsan, başıboş bırakılmamıştır. Bu temel gerçekliği not ederek yola devam edilmelidir. Yaşamın kendi süreci, başıboşluğun olmadığını belirginleştirmektedir. Öyle kafana göre takıldığında başına nelerin geleceğini öngörmen mümkün iken beklemediğin şeylerin gelmesine de zemin oluşturmuş olursun. Bu niye başıma geldi yakınmalarına çoğumuz tanıklık etmekteyiz. İşte bu yakınmaya ihtiyaç hissetmeden, her olay, olgu ve durum karşısında anlamı önceleyen bir yaklaşım ile tavır geliştirildiğinde yakınmalar yerini tevekkül ve sabra bırakır.

Yaşamın iç mantığı ve düzenlenme biçimi üzerine düşündüğümüzde her şeyin insanın olgunlaşmasının zemini olarak kurgulandığını bize gösterecektir. Her şeyin dakik ve bir o kadar da uyumlu ve mükemmel bir disiplin içinde gerçekleştiğini idrak etmek, olgunlaşma yolculuğunu salim bir şekilde yürütmeye imkân sunar.

Olgunlaşmada gerekli olan hasletlerin hepsinin neredeyse istisnasız olarak insana bahşedilmiş olması, büyük bir şükür vesilesi olarak kayıtlara geçirilmelidir. Düşünme yeteneği, bir şeyin anlamını, biçimini, neliğini ve niçinliğini anlama kabiliyeti sunmaktadır. İnsanın irade sahibi olması, yapabilirlik kabiliyeti sağlayarak, istediğini yapma yeteneği olarak açığa çıkmaktadır. Düşünme yetisi, yaptığını anlamlı yapabilme ve bir nedene istinaden yapmaya imkân sağlamaktadır. Bir olayı, olguyu ve durumu kuşatıcı bir şekilde değerlendirme imkânı sunan düşünme yetisi; akıl, kalp, tecrübe, sezgisel boyutları da eklemleyerek kapsayıcı bir anlama ve idrake kapı aralamaktadır.

Yaşamın kendi formlarının çokluğunu karşılayacak bilişsel katmanları insan açısından şeyi yerli yerine koyma becerisini göstermesi açısından kıymetlidir. Bir şükür vesilesi olan bilişsel hassalar, insana verili olarak sunulmuştur. Bu hasletleri, yaşamın kendi çok katmanlı yapısı içinde sağlıklı bir şekilde hayata geçirdiğinde sürekli gelişerek daha katmanlı olayları da algılama, idrak etme ve anlama yetisi kazandırır. Yani insan, karşılaştığı her şeyden bir bilgi ve deneyim kazanarak kendi olgunlaşmasına zemin oluşturmaktadır.

Bu noktada insanın hem kendi davranışlarının amacını ve hem de kendi dışında meydana gelen davranışların amacını birlikte kavramaya yönelik bir niyeti taşıması elzemdir. İnsan, salt kendisi varmış gibi hareket ettiği andan itibaren bir gerileme boyutuna geçecektir. Çünkü var olan her şey insanın olgunlaşma serüvenine bir katkı sunma amacı taşımaktadır. Katkıyı negatif zemine taşıyan ise insanın bizatihi kendisinin o saf hali terk ederek kendi benlik çukurunda farklı bir niyete ulaşarak yanlışa kapı aralaması ve bu yanlışı devam ettirecek bir pozisyonu güçlendirerek sürdürmesidir. İşte o zaman insan, sürekli değer kaybına uğrayarak, bilişsel sürecini yanlış bir niyet üzerinden gerçekleştirerek daha da kirlenerek bataklığa dönüştürdüğü bu zeminden çıkışı da zora sokmaktadır.

İnsan, hissi davranmayı eksene aldığı zaman yanılgıya yakınlık kesbeder. Hissi olanı anlamla bütünleştirdiği zaman, anlamı da en saf hali ile insanın kendi serüveninin amacını gerçekleştirme, olgunlaşma evreni olarak değerlendirmeyi sağladığı zaman anlamın en saf haline ulaştığı gibi varlık, oluş ve insanın yeryüzü macerası konusunda bir açıklığa sahip olabilir. İşte bu açıklık, insanı daha bir üst değere taşıyarak onun sonsuzluğu idrak edecek bir potansiyeli hayata geçirmesine zemin oluşturur.

İnsana her şey dışarıdan verili olarak sunulmuştur. Bu temel gerçeği aklına mıh gibi çakmalı insan… İnsanın temel gerçekliği, kendisine dışarıdan verili sunulan şeye karşı hep alıcı pozisyonunu sürdürmesi ve buna açıklığı bir şahsiyet olarak inşa etmesini başarmasıdır. Yaşamın düzeni ile varlığın düzeni arasındaki korelâsyonu doğru okumak için dışarıdan gelen bilgiye olan ihtiyaç izaha muhtaç değildir. Bu korelâsyonu doğru okuyan insan, kendi gelişim dinamiklerini doğru bir zeminde kurarak kendi olgunlaşmasını sağlama alarak yolculuğunu sürdürür. ‘Her an ölecekmiş gibi yaşamak’ olarak kodlanan gerçekliği, aldığımız her nefeste öldüğümüz gibi olgunlaşmamıza da katkı sunduğunu idrak ederek hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamın kendi mucizevî karakteri ile bağ kurarak aşkınlığın deneyimlerine katılmayı mümkün kılabilir insan…

İnsan, yanlışa düşmekten korkmak yerine yanlışı süreklileştirerek onu bir karaktere dönüştürmekten korkmalıdır. Yanlış, terk edildiğinde ve tövbe edilerek giderilmesinin mümkünlüğünü kavradığında insana yükselme zemini sağlayacaktır. Deneyimlenen yanlışa bir daha düşmemek kolaylaşacaktır. Bir yanlış ortaya çıktığı zaman ilk yapılması gereken, yanlıştan doğan hatanın veya eksiğin giderilmesini sağlamak, bir daha yapmamak için hatayı oluşturan şartları doğru tanımlamak ve iradi olarak bir daha yapmama kararlılığını ortaya koymak ki bu gerçekten insanın kendini olgunlaştırmasının gücünü gösterir.

‘İnsan, düşe kalka yol yürür.’ Bu insanın içinde bulunduğu durumu en iyi özetleyen bir özdeyiştir. Bu noktada yanlışın ne olduğu, doğrunun ne olduğu açıklık kazandıkça insani tecrübe her insanın hanesine yazılmış bir birikim ve deneyim olarak öne çıkarak insanların hatadan uzaklaşmasına vesile olur.

‘İnsana her şey verili olarak sunulmuştur’ demiştik… İşte insan, bu verili olana hamd üzere bir cevap üretebilmelidir. Hayatını şükür üzere kuran bir insan, başkasına da merhametle yaklaşmasını mümkün kılar…

İnsan, salt kendisi için değil, başkası için var olmaya başladığı andan itibaren, nasıl bir psikolojik zemin üzerinde durması gerektiğini öğrenmesi açısından vazgeçilmez bir duruma sahip olur. Alıcı pozisyonunu süreklileştirerek var olmak, öyle kolay olmayan bir psikolojik vasatı işaret eder. Ancak ilahi inayete açıklığı kendisi için olmazsa olmaz kılan bir ruh halinin beslediği psikolojik vasat, bir dua olarak hep bir yakarışı içerecektir ki böylece başkasına yönelik bir merhameti hayata geçirebilmeyi mümkün kılar. Merhamet ile başlayan her ilişki ağı, o saf hali ile varlıkla bağ kurmayı mümkün kılar. Bu safiyet içinde var olmak ise dua halini süreklileştirir ki bu da başkasına yardımcı olmayı kolaylaştırır ve yaşamın kendisinden neşet eden negatif boyutu devre dışı tutmaya imkân sağlar. İşte bu negatif boyut devre dışı tutulabildiği zeminde insan, olgunlaşma basamaklarını hızlı çıkacak bir eylem dizinini de hayata geçirir.

Bu noktada iki temel durum söz konusu; farkındalık ve ayrımlar… Bu iki durum birbirini besler ve insan olgunlaşmasına önemli bir katkı sunarlar. Ayrım ve farkındalık, sorumluluğu inşa eder. Sorumluluk ise insana artı değerler sunar. İşte olgunlaşmanın yaşam gibi çok katmanlı yapısı da kendi iç mantığı ve kurduğu ilişkiler ağındaki denge bilişsel süreci olumlu etkileyerek hep daha sağlıklı ve sahici bir zemine yönelmeyi sağlayarak olgunlaşmayı da tecrübe ile birleştirerek güçlenmesine katkı sunar.

İnsan, özene bezene yaratılmış bir varlıktır. Varoluşun da özene bezene yaratıldığını deneyimle tecrübe eder ve akli olarak öğrenebilir. Ama bu akli ameliyeyi kendisine gönderilmiş bir bilgi ile taçlandırarak sağlama almalıdır. İnsan verili bir yapıya sahip olduğu için başlangıçta da sonda da verili bilgiyi/vahyi eksene almalı ki olgunlaşma sürecini yanılgıya ve yanlışa düşürmeden sürdürebilsin…