Sudan’daki mevcut savaşın tuhaf yansımalarından biri de son zamanlarda bazılarının Hartum’a alternatif bir başkentten bahsettiğini duymamız ve Port Sudan’ın adının, Orgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın buraya geçmesiyle alternatif bir başkent olarak yaygın bir şekilde anılmasıdır. Burhan Hartum’daki Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı’ndaki kuşatmadan çıkarak bu kenti kendisine merkez olarak edindi ve iç ve dış hareketleri için bir hareket noktası olarak kullanmaya başladı. Burhan’dan önce, savaşın başlamasından kısa bir süre sonra bir dizi büyükelçi ve uluslararası kuruluş çalışanının yanı sıra bakanlar ve yetkililer de bu kente geldi. Şehir aynı zamanda Hartum savaşından kaçan ve burayı başka ülkelere geçmek için kullanmak isteyenlerle de doldu.
Port Sudan’ın başkent olması ile ilgili bu konuşmalar, aynı zamanda Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Muhammed Hamdan Daklu’ya atfedilen bir ses kaydında yer alan, Burhan’ın Port Sudan’daki mevcut karargâhından yeni bir hükümet kurması halinde HDK güçlerinin Hartum’daki kontrol alanlarında yeni bir hükümet ilan edeceğine ilişkin tehditlerle de örtüşüyor. Beca kabilesi liderlerinden ve Doğu Sudan’daki Silahlı Kabile Partileri ve Hareketleri Koalisyonu Başkanı Şeybe Dirar’ın liderliğindeki milislere bağlı silahlı unsurlar ile ordu arasında geçen pazartesi günü çıkan sınırlı çatışmaların ardından işler daha karmaşık bir hal aldı. Unsurlar kamyonları ve arabaları teftiş etmek için bir kontrol noktası oluşturmuş ve ordu da bunu engellemek için duruma müdahale etmek zorunda kalmıştı.
Bu gelişmelerin birbiriyle paralel ve bağlantılı olarak gerçekleşmesi bir yana, karışıklıkların üst üste bindiğini dikkate alırsak; bunlar uzun süre devam edebilecek bu savaşın gidişatında olumsuz bir mesaj olarak kalıyorlar. Silahlı Kuvvetler Başkomutan Yardımcısı Korgeneral Yasir el-Atta’nın son açıklamalarına baktığımızda ise artık son aşamaya gelindiğini söyleyebiliriz.
Her halükarda, iki hükümet ve iki başkentten bahsetmek, bana göre, bu savaşın aşamalarına eşlik eden bir baskı, itme-çekme ve manevra kartından başka bir şey değil. Hartum’da HDK hükümetinin kurulmasını sahada mümkün kılacak hiçbir gerçek unsur yok. Başkentin üç şehrinde, özellikle de Hartum ve Bahri’de çeşitli bölge ve mahallelerde bulunsa da HDK başkentin tamamını kontrol etmiyor. Ayrıca kurdukları herhangi bir hükümeti sahada yaşayabilir kılma kapasitesine de sahip değiller. Öyleyse, aktif siyasi güçler arasında, böyle bir hükümete katılmak siyasi bir intihar niteliğinde olabilecekken kim bu hükümete katılır?
İkinci konu ise böyle bir hükümetin bilinen genel bir merkezi, altyapısı ve halkın kabulü olmadan faaliyet gösteremeyeceğidir. Ayrıca ordunun hedefinde olacaktır ve bu da onu sahada gerçek bir kurum olmaktan ziyade kağıt üzerinde, internette ve sosyal medya sohbet odalarında kalan bir hükümet haline getirecektir.
İki hükümet ve iki başkentten bahseden bazıları bunu, Yemen’de yaşananlara, yani Husilerin başkent Sana’nın kontrolünü ele geçirdikten sonra Aden’in uluslararası alanda tanınan meşru hükümetin merkezi haline gelmesine benzetiyor. Ancak Sudan hükümetinin geçici karargâhı olarak Port Sudan’ın statüsü ile 1990’daki birleşmeden önce tarihsel olarak iki devletin başkentleri olan Sana ve Aden’in statüsü arasında ciddi bir fark vardır.
Sudanlıların kalplerinde Hartum başkent olmaya devam ediyor. Bu şartlarda siyasi hamlelerle veya hatta yaşanan büyük yıkımla bu durumun değişeceğini sanmıyorum. Hartum hiç şüphesiz savaş bittikten sonra yeniden ayağa kalkacak, meşakkatli yeniden inşa sürecini başlatacak ve savaşın ardında bıraktığı çok sayıda yarayı iyileştirecek.
Hiroşima ve Nagazaki, İkinci Dünya Savaşı’nda nükleer bombayla yok edilmişti. Ancak Japonlar, bu şehirleri zorluklar karşısında umudun ve direncin sembolü olacak şekilde yeniden inşa etmişlerdir.
Berlin, İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılıp bölünerek Batı ve Doğu kısımları şeklinde yeniden inşa edildi. Ancak 1989 yılında duvarın düşmesiyle yeniden birleştiler.
Bağdat, Hülâgu’nun önderliğindeki Moğollar tarafından işgal edilmiş, tarihi yerleri tahrip edilmiş, yağmalanmış, kütüphaneleri yakılmış ve halkı katledilmişti. Yaklaşık 20 kez işgale maruz kalsa da ölmemiş ve küllerinden yeniden doğmuştur. Beyrut da birçok kez yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. Tarih, Stalingrad, Varşova veya Saraybosna gibi yıkıldıktan sonra yeniden inşa edilen ya da Musul, Halep, Mogadişu gibi yeniden inşa konusunda ilerleme kaydeden şehir örnekleriyle doludur.
Benim kanaatim şu ki Hartum da, zorlu şartlara ve şiddetli acılara rağmen orada direnen veya burayı mecburen bırakıp sadece geri dönme anlarını ve yıkıma rağmen evlerine kavuşmayı düşleyen halkının çabalarıyla geri dönecektir. Hartum, sembolik değeri ve tarihi, siyasi, sosyal ve coğrafi anlamlarıyla yeri doldurulamayacak şehirlerdendir. Zira o, ülkenin merkezi ve tüm bileşenlerinin kaynaştığı bir nokta olup meydanları ve sokaklarının adları ve sembolleriyle Sudan’ın hafızasının ve tarihinin büyük bir kısmını taşımaktadır. Başına gelen büyük yıkıma rağmen, inanıyorum ki, yeniden inşası, buraya ve Mavi ve Beyaz Nil’in birleştiği noktadaki eşsiz konumuna bağlı olan Sudanlıların çoğunun tercihi olacaktır.
Savaş sonrası yeniden yapılanma; şehrin kronik sorunlarına değinmek, bazı çarpıklıkları düzeltmek, aşınmış altyapıyı onarmak, yatay genişlemenin olumsuz etkilerini gözden geçirmek, hizmetleri daha iyi dağıtmak ve devam eden nüfus kalabalıklaşması ve çevre ülkelerden gelen düzensiz göçlerle nasıl başa çıkılacağını düşünmek için bir fırsat olabilir. Örneğin insanların savaştan ders çıkararak fabrikaları Hartum’a yığmak yerine ülkenin farklı şehirlerine dağıtmaktan bahsetmesi anlaşılır bir durum olacaktır. Böyle bir düşünce, diğer şehirlerde iş ve yatırım fırsatları yaratacağı gibi, ülke ve ekonomi için de güvenlik unsuru sağlayacaktır. Böylece, şu anki savaştaki gibi sanayi üretim çarkının durması veya başkentte yığılan fabrikaların yıkılıp yağmalanmasıyla büyük bir kısmında görülen felç olmayacaktır.
Alternatif bir başkentten bahsetmeye gelince, bu gerçekçi ve mantıklı görünmüyor. Belli ki Burhan ile bazı bakan ve yetkililerin Port Sudan’a geçici olarak geçmeleri yanlış değerlendiriliyor. Bu durum, limanı ve havaalanıyla Port Sudan’ın dünyaya açılan bir çıkış noktası olmasından dolayı gerçekleşti. Örneğin Vad Medeni şehrinde böyle bir statü yok. Ayrıca bu, Sudanlıların içinde bulundukları kötü duruma rağmen, Hartum’u ülkelerinin doğal başkenti olarak görmeyi bırakmalarından kaynaklanmıyor.