6 Ekim 1973'te patlak veren Arap-İsrail Savaşı (Ekim Savaşı), bunu beklemeyen İsrail ve müttefikleri, özellikle de ABD’ye karşı askeri çatışmalar açısından en büyük sürprizi temsil ediyordu. En büyük şoku ise petrol üreticisi ülkelerin 17 Ekim 1973'te aldıkları petrol kararları ile yaşadılar. Kararlar, petrol üreticisi ülkeler ile uluslararası petrol şirketleri ve tüketici ülkeler arasındaki petrol ilişkilerine yansımalarının sürekliliği ve gelişmeleri açısından şoke ediciydi. Üretici ülkelerin aldığı petrol kararlarına tüketici ülkelerin tepkileri ne oldu? ABD'nin, özellikle de Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ın teklifi üzerine Uluslararası Enerji Ajansı'nın kurulmasının önemi nedir? Bu teklif tamamen ekonomik nitelikte mi yoksa ABD'nin Batı kampı üzerindeki hakimiyetini vurgulamak için jeopolitik nitelikte mi idi? Bunlar gibi pek çok soru var ve biri de okurların aklına gelecek şu sorudur: Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü’nün (OAPEC) rolü ve konumu neydi? Örgüt, petrol ve boykot kararlarının alındığı çerçeve miydi, yoksa Arap petrol bakanlarının aldığı kararlar, Arap “OAPEC” örgütünün çerçevesi ve sorumluluğu dışında mıydı?
Bu tartışma, şanlı Ekim Savaşı'nın 50. yıldönümü ve askeri olaylarla savaşın başlamasından 11 gün sonra, özellikle 17 Ekim'de alınan petrol kararları arasındaki bağlantı nedeniyle hâlâ devam ediyor. 17 Ekim’de Arap petrol üreticisi ülkelerin bakanları Kuveyt'te toplanarak petrol üretimlerini Eylül üretim seviyesine göre yüzde 5 oranında azaltmaya karar verdiler. Keza İsrail 1967 savaşında işgal edilen Arap topraklarından çekilene kadar, her ay için ilave yüzde 5 üretimi azaltma kararı aldılar. Bu genel kararlara ek olarak, Ekim Savaşı’nda İsrail'e verdikleri askeri desteğin ardından 19 Ekim'de ABD, Hollanda ve Danimarka'ya petrol ambargosu da uygulandı. Küresel petrol üretimi sadece yüzde 5 azalsa da fiyatlar dört kat arttı. Burada Arap petrol üreticisi ülkelerin Ekim Savaşı’na karşı tutumlarının 1956/Süveyş Krizi ve 1967/Altı Gün Savaşı'ndaki tutumlarından farklı olduğunu görüyoruz. Bu kez petrol üretiminin azaltılmasına yönelik tedbir ile petrol ambargosu kararı birbiriyle bağlantılıydı. Çünkü üretimi azaltmadan ve küresel petrol arzında sıkıntı yaratmadan belirli bir ülke veya ülkelere petrol ambargosu uygulanmasının etkileri oldukça sınırlı kalır ve hedef alınan ülkelere yönelik bir baskı aracı olma amacında başarısız olurdu. 17 Ekim kararları ve sonrasında alınan kararların Arap petrol üreticisi ülkelere sağladığı en büyük fayda, petrol zenginlikleri üzerinde egemenlik kazandırmasıydı. Geçmişte, üretici ülkelerde faaliyet gösteren petrol şirketleri, küresel piyasalarda petrol üretiminin fiyatlarını ve arzını kendi çıkarları doğrultusunda belirliyorlardı. Burada bazı Arap ülkeleri yabancı petrol şirketlerini millileştirme mekanizmasını hayata geçirirken, bazıları da yüzde yüze varıncaya kadar kademeli oranlarda üretimi azaltarak kararları uyguladılar. Batılı ülkeleri içeren Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Aralık 1973'te fiyat artışlarının yalnızca 24 ülkeye maliyetinin ek 50 milyar dolar olduğunu tahmin etmişti.
Kararların olumlu yansımalarından biri, Brüksel'deki Avrupa Ortak Pazarı'nın 9 üyesinin, 6 Kasım 1973'te İsrail'e 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Filistin halkının meşru haklarının dikkate alınması ve Ortadoğu'da adil ve kalıcı bir barışın tesis edilmesi çağrısında bulunan kararı almasıydı. Bu güzel tutuma karşılık olarak Arap ülkeleri, 18 Kasım'da Viyana'da yaptıkları toplantıda Aralık ayı için planlanan yüzde 5'lik üretim kesintisini uygulamadılar. Hollanda bu kararın dışında tutulurken, aynı zamanda ABD'ye uygulanan petrol ambargosu da tamamen sürdürüldü.
Petrol fiyatlarındaki artıştan ve petrol ambargosundan en çok Arap petrolüne yüzde 54 oranında bağımlı olan ABD değil, Avrupa ülkeleri etkilendi. ABD, petrol üreten ülkelerle yüzleşmek için Ocak 1974'te, bazılarının "petrol NATO'su" olarak gördükleri Uluslararası Enerji Ajansı'nı kurdu. Ajansın görevleri arasında piyasaya müdahale edebileceği stratejik bir petrol rezervine sahip olmak da yer alıyordu. Bazıları bu gelişmeleri, Soğuk Savaş döneminde Doğu ile Batı arasındaki çatışmanın Güney ülkeleriyle çatışmaya dönüşümü şeklinde gördü. Askeri düzeyde girişilen Ekim Savaşı yeni bir Ortadoğu yarattı. Petrol sahasında alınan kararlara ise petrol şoku adı verildi ve bu da petrolün uluslararası politikadaki rolünü öne çıkardı.