“El-Aksa Tufanı” operasyonundan sonra İsrail'e eşi benzeri görülmemiş bir uluslararası destek verildiği görülüyor. ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve Britanya'dan oluşan beşlinin “İsrail'in kendini savunma yeteneğini” destekleme ve “İsrail’e kararlı ve birleşik destek” sözü son derece dikkatli olunmalıdır.
Aslında, ABD’de terörist 11 Eylül olaylarından sonra yaşadığımız atmosferi yaşıyoruz. Ancak bu, İsrail'in 11 Eylül'ü. Bu nedenle, stratejik kural deliliktir ve sağduyuya yer yoktur. İşler George W. Bush'un o dönemde söylediği gibi ilerliyor: “Ya benimlesin ya da karşımdasın.”
Bu nedenle haritaları değiştirip sıfır noktasına dönmemeye çok dikkat etmeli, sonrasında fiziki ve coğrafi olarak elimizde ne varsa müzakere etmeliyiz. Bugün, kamuoyunda giderek artan söylentiler arasında, İsrail'in Gazze'yi tamamen karadan işgal etmeye çalıştığı korkusu var ve bu Hamas için değil, davaya yönelik bir korku.
Wall Street Journal gazetesinin haberine göre “İsrail'de, muhalefetin büyük bir kısmının da dahil olduğu artan bir fikir birliği var. Bu fikir birliği, “önceki saldırılardan farklı olarak, mevcut operasyonun Hamas'ı Gazze’de iktidarda bırakan bir ateşkesle sona eremeyeceği” yönündedir.
İsrail'in eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı Chuck Freilich, Haaretz gazetesinde şunları yazdı: “Gazze'nin tamamını işgal etme, on binlerce Hamas ve İslami Cihad roketinin kökünü kazıma ve hatta Hamas'ı devirme yönünde güçlü bir istek olacak. Bunu yapmanın maliyeti yüksek ama yapmamanın maliyeti daha da ağır olacak. İran, Hizbullah ve diğerleri İsrail'in tepkisini ilgiyle izleyecek ve bunun, şu anda savaşa katılmalarını haklı kılıp kılmadığını veya tam tersine bir caydırıcılık kaynağı oluşturup oluşturmadığını değerlendirecekler.”
İsrail'in her zaman caydırıcılık kapasitesiyle övündüğünü unutmamamız gerek. Bugün kesin olan şey, Aksa Tufanı operasyonundan sonra bunu geri kazanmaya çalışacağıdır. Hamas’ın ve diğer grupların anlamadığı şey de bu; üstelik sadece bu savaşta değil, yaklaşık yedi veya daha fazla olan tüm anlamsız savaşlarda.
Hamas ve diğer grupların ertesi günü düşünmeden savaş başlatma alışkanlığı var. Eski ABD Başkanı Lyndon Johnson'un şu sözü meşhurdur: “Gerçekten oraya göndermeyi düşünmeyi düşünmüyorsanız, kimseye cehenneme gitmesini söylemeyin.” Hamas'ın tüm anlamsız savaşlarına rağmen anlamadığı şey buydu.
Mısırlılar, ‘mevcut krizin sonuçlarının Filistin davasının ve Filistin haklarının temellerini tehdit ettiği’ ve bazı tarafların ‘işgal planını desteklediği, fiili duruma gerekçeler sağlayarak tarihsel ve siyasi açıdan yozlaşmış politik tezleri desteklediği’ konusundaki uyarılarında haklı.
Mısır'ın uyarısının nedeni, Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden Mısır topraklarına toplu göçü çağrılarıdır. Bu, haritaların ve sahadaki durumun değişmesine yol açacaktır. Bu, özellikle de Netanyahu'nun bu savaşın yankılarının gelecek nesiller için devam edeceğine dair tehditte bulunması nedeniyle, Lübnan cephesinin patlak vermesi halinde meydana gelmesinden endişe duyulan bir şeydir.
Meydana gelenler bir tehlikedir, haritaları ve sahada durumu değiştirebilir. Bu da bizi coğrafi olarak sahip olduğumuz şey üzerinde yeniden müzakere etmeye geri götürebilir. Bu, ‘bazı’ Arapların, özellikle de ‘bazı’ akademik teorisyenlerin ve duygusal entelektüellerin meşgul olduğu şeylerden daha tehlikelidir. Bu kişiler, her krizde akıl okulunda başarılı olamadıkları kanıtlamışlardır.