Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Mâsivâdan hakka yürüyüş

“Sırtını mâsivâya dönmeden yüzünü hakka dönemezsin!”

Sözlükte “şey” anlamına gelen “mâ” ile “başka, gayr” anlamındaki “sivâ” kelimesinden türetilmiş bir tabir olan “mâsivâ” kavramı  “mâsivallah, mâsive’l-Hak” şeklinde de kullanılır.[1] Bu anlamıyla  “mâsivâ” kavramı Allah’tan başka her şeyi ve herkesi kapsar. Bu nedenle tevhid ile ilgili bir anlam kazanır. Yani tevhidi gerçekleştirip muvahhid olmak isteyen herkes  “mâsivâ”yı reddetmekle yükümlüdür. “Mâsivâ”ya ilgi ve muhabbet besleyen birinin muvahhid oluşundan söz edilemez. Zira Allah’a gönül verenler için Allah yâr, mâsivâ ağyârdır. Sevenin, sevgilisine ulaşabilmesi için ağyârı ve mâsivâyı terk edip aradan çıkarması şarttır.

Vahyin konuyla ilgili tevhid ekseninde çizdiği çerçeveyi merkeze alarak  “mâsivâ” olarak nitelenebilecek şeylerin ne olduğunu tespit etmek hayati önem arz ermektedir. Kur’an’ın reddedilmesini-inkâr edilmesini istediği şeyleri şu şekilde ifade etmek mümkündür:

Tağutlar:

Tağâ fiili, haddi aşmak, azmak, azgınlık etmek, su taşmak, deniz taşmak, zalimce ve despotça davranmak gibi anlamlara gelmektedir.[2] ‘Tağâ’ fiili Kur’an’da değişik türevleriyle kullanılır. İlk inen surede, insan için ‘yetğâ’ fiili, te’kidli (leyetğa) biçimde kullanılır: “İnsan, kendisini müstağni gördüğü için mutlaka azar/tuğyan eder.”[3] Mücahid’e göre, tağut; şeytan, Dahhak ve Süddi’ye göre; putlar, Cevherî’ye göre de; kâhin, şeytan veya sapıklıkta başı çeken kimsedir.”[4] Yani insanı azdıran her şeyi tağut olarak nitelemek mümkündür. 

Kur’an, tağutu bir kötülük objesi olarak da kullanır. İlgili ayetler üzerinde iyice tefekkür edildiğinde, tâğutun, kişiden ziyade kötülük ilkesi anlamında kullanıldığı ifade edilebilir.[5]

“İman eden kişi kelime-i tevhidin ilk rüknünde, Allah’ın otoritesini ve hükümlerini hiçe sayan insan ve cin şeytanlarının egemenliğini, yani tağutları inkâr eder, “Lâ ilâhe” der ve hayatın her alanında tek egemen güç olarak Allah’a inanırsa, “illallah” derse kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa tutunmuş olur.”[6]

Allah’tan gayrı bütün ilahlar:

İnsanın hayatında hakkın bütünüyle hâkim olabilmesi için, ilahlık payesi verilenlerin reddedilmesi gerekir. Bununla birlikte gerçek manada uluhiyete layık olana duyulan sevgi ve yapılan tazimin bir benzeri hiç kimseye karşı duyulmamalıdır. Çünkü göklerin ve yerin hükümranlığına sahip olan ve her şeyi yaratan, gerçek ilah olmaya layık olandır: “Allah ile beraber bir başka tanrıya el açıp yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun yüce Zatından başka her şey, yok olup gitmeye mahkûmdur...”[7] Bu Çağrı bütün peygamberlerin kavimlerine yaptığı ortak, temel çağrıdır: “Biz senden önce gönderdiğimiz bütün Peygamberlere, “Benden başka tanrı yoktur; öyleyse yalnızca Bana kulluk edin!” diye vahyetmiştik.”[8] Zira Allah Teâlâ’nın kendisinden başka ilah edinilmesine rızası da yoktur: “Senden önce ne kadar Peygamber göndermişsek; sor bakalım onlara, Rahmân’dan başka ilâhlara kulluk edilmesine izin vermiş miyiz?[9]

Bazı insanlar Allah’ı kabul edip O’na inanmakla beraber başka varlıklara da Allah sevgisine benzer bir sevgi beslerler. En büyük ilah kabul ettikleri Allah’la birlikte, O’nun katında sözünün geçtiğine inandıkları, her emrine kayıtsız şartsız boyun eğdikleri ve tıpkı Allah’ı sever gibi sevdikleri birtakım ilahlar edinirler. Allah bunun terk edilmesini ister çünkü inananların Allah sevgisi ise, bütün sevgilerin üzerindedir...”[10] Varlıkları Allah’ı sever gibi sevmekten uzak durmak, “Mâsivâ”dan uzak durmanın olmazsa olmazlarındandır.

Allah’a ortak koşulan bütün varlıklar:

Mâsivâdan kurtulmanın temel ilkelerinden birisi de herhangi bir şeyi ne ulûhiyet ne rububiyet ne de ubudiyette Allah Teâlâ’ya denk tutmamak veya Allah’a ait nitelikleri onlara yakıştırmamaktır: “Hani Biz İbrahim’e, Kâbe’nin kurulacağı yeri gösterip onu bu göreve hazırlarken, hiçbir şeyi bana ortak koşma! … ” demiştik.[11] Hz. Lokman’ın oğluna yapmış olduğu tavsiyelerde de benzer bir vurgu ile karşılaşırız; “… Sevgili yavrucuğum! Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah’a ortak koşma! Çünkü Allah’a ortak koşmak, gerçekten de büyük bir zulümdür!”[12]

Tüm çeşitleriyle putlar:

Her türden putların reddi sağlam bir akidenin temel öğelerinden biridir. Bu nedenle Mâsivâdan uzaklaşıp Allah’a yakınlaşmak isteyen herkes Hz. İbrahim’in Rabb’ine yalvararak dua ettiği gibi; “Ey Rabb’im! Bu şehri, güvenli bir bölge kıl; beni ve neslimi, putlara tapmaktan uzak tut!”[13] diye dua edip fiili olarak da putları hayatından kovmak mecburiyetindedir.

Hevaya tabi olmayı bırakmak:

İnsanı Mâsivâ’ya meyletmeye sürükleyen en büyük etken belki de insanın hevası ve arzularıdır. Zevklerini, çıkarlarını, ihtirâslarını hayatın biricik ölçüsü hâline getirip bunları kendisine tanrı edinen kimse, çoğu zaman bunun nelere yol açabileceğinin farkına bile varmaz. Hâlbuki arzu ve tutkularını kendisine ilâh edinen kimse inkâr[14] etmiştir. İnkâr edenlerin de kurtuluşu mümkün değildir.

O halde iyi bilinmelidir ki; “Sırtını mâsivâya dönmeden yüzünü hakka dönmenin imkânı yoktur!”

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/masiva 30.11.2023

[2] Halil b. Ahmed el- Ferahidi, Kitabu’l A’yn, 3/51-52; Hüseyn b. Muhammed Rağıb el-İsfehani, el-Müfredat fi Garibi’l Kur’an, 304-305; el-Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 1/317; 8/93.

[3] Alak 96/6-7

[4]el-Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, 4/256; 18/260.

[5] Ayetler için bkz. el-Bakara 2/256, 257; en-Nisa 4/51, 60, 76; el-Mâide  5/60; Nahl 16/36;ez- Zümer 39/17.

[6] el-Bakara 2/256; en-Nisa 4/60

[7] el-Kasas 28/88

[8] Enbya 21/25

[9] ez-Zuhruf 43/45

[10] el-Bakara 2/165

[11] Hac 22/26; en-Nisa 4/36

[12] Lokman 31/13

[13] İbrahim 14/35

[14] Furkan 25/43; el-Casiye 45/23