Yıllarca Yemen devletini İran adına rehin aldıktan, komşu ülkeleri füzeler ve insansız hava araçlarıyla hedef aldıktan, küresel ticaret hatlarına ve deniz taşımacılığına kalıcı bir tehdit oluşturduktan sonra, Yemen'de Husilere karşı Amerikan-İngiliz hava saldırıları gerçekleştirildi.
ABD ve İngiltere'nin açıkladığına göre saldırılar, Husilerin mevcut Gazze savaşı sonrasında İsrail gemilerine veya İsrail'e füze ve insansız hava araçları ile saldırı düzenleme kabiliyetini zayıflatma niyetiyle yapılan sınırlı saldırılardır. Bunun, Husilerin son yıllarda Yemen devletine, Yemen halkına ve komşu Arap ülkelerine karşı oluşturduğu tehlikelerle hiçbir alakası bulunmuyor.
ABD Başkanı Biden yönetimi başından beri tuhaf ve yanlış kararlarıyla ünlendi. Mesela İran ile “nükleer anlaşmayı” canlandırmak konusunda her şeyi göze alacak kadar arzuluydu. Afganistan'dan kaçışı andıran geri çekilmesi, tarihsel bir skandaldı. Husi milislerinin adını gerekçesiz olarak terör listelerinden çıkardı. Bu sınırlı ve küçük askeri saldırı, bu milis örgütünün yeniden terörist olarak sınıflandırılması yönünde bir teşvik olabilir. Biden’ı bu yıl hiç de kolay olmayacak bir ABD başkanlık seçimi bekliyor, zira siyasi performansı Demokrat Parti içinde bile geniş kapsamlı eleştirilere konu oluyor.
Siyaset, doğası gereği çetrefilli ve karmaşık bir konu ve onu anlamak ve ele almak için, eski felsefelerden yola çıkan modern bilimler bulunur. Bunların bir kısmı siyasete yöneliktir bir kısmı da sosyal bilimler ve beşeri bilimler gibi siyasetin ortaya çıkardığı bilimlerle veya politik ekonomi gibi bunlarla ilgili bilimlerle ilişkilerini gözlemler. Elbette bu bilimin siyasi analiz kavramı da dahil temel kavramları var.
Siyasi analiz kavramının en önemli yönlerinden biri, siyasetin daha derin nedenlerini ve dolayısıyla daha uzak sonuçlarını bilmek için siyasetin arka planlarını, kökenlerini ve derin köklerini izlemeyi mümkün kılan bir bilgi birikiminin varlığıdır. Çünkü “siyasi analiz”i kavram olarak bilmekle, onu kullanma mekanizmalarını ve modern Batı üniversitelerindeki kullanma yöntemlerini tanımakla yetinmek, Ortadoğu gibi bir bölgede, doğası ve oluşumları hakkında derin bilgiye ihtiyaç duymadan siyasi analiz yapma becerisine gerçek dışı bir doluluk kazandırır.
Bu bölgenin kaderi din, mezhep, ırk ve dini gruplarla yoğrulmuştur ve Amin Maalouf'un dediği gibi “ölümcül kimlikler” hâlâ tam potansiyelleriyle burada faaliyet gösterirler. Bu kimlikler, birbirleriyle olan bağlantıları ve karmaşıklıkları derinlemesine anlaşılmadan, siyasi analiz kaotik bir şekilde kafa karıştırıcı olur.
Batı'da eğitim görmüş bazı Arap elitler, ülkeleri ve halkları yalnızca “demokrasi” kriterine göre sınıflandırırlar. Bölge toplumlarının ana bileşenlerini ve kimliklerini göz ardı ettikleri için de analizleri her zaman başarısız olur. Gerek Lübnan Hizbullahı’nın 2006'da giriştiği savaş, 2011'deki Arap Baharı ve 2015'te İran ile imzalanan nükleer anlaşma, gerekse bugün 2023'teki Gazze savaşı ve 2024'teki ABD ve İngiltere'nin Husilere yönelik saldırısı ile ilgili analizlerde hep bu durum yaşanmıştır.
Siyasi analiz, çalıştığı bölgelerin sorunlarını derinlemesine ve detaylı bir şekilde anlaması gerektiğinden tamamen ithal edilemez. Modern bilimsel siyasi analiz metodolojileri, inceledikleri ülkelerin, ulusların ve halkların gerçek verilerini hatırlamalı. Nitekim Ortadoğu, Güney Amerika veya Güneydoğu Asya ülkelerinden farklı bir şekilde incelenmeli. Bu yapılmadığı müddetçe, siyasi analiz her zaman başarısızlıkla sonuçlanan bir iddiadan ibaret olur. Buna ek olarak, Batı'da eğitim gören bazı elitler bölgeye döndüklerinde mezhepçilik, köktendincilik ve terörizm de dahil olmak üzere tüm "ölümcül kimlik" akımlarını desteklerler.
Yemen hükümeti, her halükarda çok sınırlı bir saldırı olan ABD-İngiliz hava saldırılarına yol açan Husi eylemlerini kınadı. Hava saldırıları her ne kadar bir uyarı gibi görünse de “direniş” ve “karşı çıkma” kitlesi ile onlarla saf tutan, ne kadar süslenmiş ve kamufle edilmiş olursa olsun, siyaseti ve onun karmaşıklıklarını sınırları ve mantığı aşan sadakatler üzerinden düşünenler arasında Husilere güçlü bir meşruiyet kazandırıyor.
Aslında çok sayıda ve çeşitli verilere, açıklanan kararlara ve izlenen politikalara göre ABD, Husileri dizginlemeye çalışmıyor ve bunu istemiyor. Bunun da ötesinde hiçbir zaman İran ile gerçek bir mücadele arayışında olmadı. Dahası 2003'te Irak'ı altın tepside İran'a sunan oydu. Obama yönetimi altında 2011'den sonra Irak ve Lübnan'daki tüm İranlı milislerin Suriye'ye girmesine izin veren yine oydu. Lübnan Hizbullahı ne zaman dara düşse Fransa onu kurtarmak için müdahale etti.
Modern Batı sömürge tarihi, Portekizlilerden İspanyollar, İngilizler, Fransızlar ile İtalyanlara kadar denizlerin kontrolüne dayanmıştır. Uzun süre bölgenin kıyılarını kontrol eden ve iç bölgelerde olup bitenlerle ilgilenmeyen İngiliz politikasında bu açıkça görülür. ABD'nin istediği tek şey de Husileri Kızıldeniz'i ve uluslararası ticaret koridorlarını tehdit etmekten uzak tutmak. Arap Koalisyonu güçlerinin Hudeyde Limanı’na girişini engellemek için ABD'nin nasıl var gücüyle bunun karşısında durduğunu, herkesi nasıl Stockholm'e gitmeye zorladığını ve Husileri koruduğunu herkes hatırlıyor.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı'nın Yemen'deki Amerikan ve İngiliz askeri operasyonlarına ilişkin açıklamasının gösterdiği gibi Suudi Arabistan’ın tutumu dengeliydi. Kızıldeniz bölgesinin güvenlik ve istikrarının, uluslararası seyrüsefer özgürlüğünün korunmasının önemini vurguladı. Bölgede meydana gelen olayların gölgesinde taraflara kendilerine hakim olma ve gerilimi tırmandırmaktan kaçınma çağrısı yaptı. Karşılaştırma yapmak gerekirse, sadece birkaç yıl önce bu tür bir açıklama ABD ve İngiltere tarafından Arap Koalisyonu’nun Yemen'deki operasyonları için yapılırdı.
Son olarak, Ortadoğu'daki derin çatışmaların boyutları bilinmeden, Ortadoğu'da “demokrasi”, “direniş” ve “uluslararası kurumlar” gibi kavramların daha derin kimliksel kavramlar olmadan anlaşılması mümkün değil.
Arap milliyetçiliğinin Sünnilerle ilişkilendirilmesi söylenemeyecek kadar meşhurdur ve dolayısıyla Sünni kimliğe yönelik saldırı, mezhepsel ve etnik Arap kimliğine yönelik saldırıyla eş zamanlı olarak gerçekleşmektedir.
İran'ın doğrudan veya dolaylı olarak Batı desteğiyle bölgede öncülük ettiği ve bölgede birçok iç savaşa ve sıcak savaşa neden olan “siyasi Şiilik”i fark etmeden, siyasi analizin anlaşılması mümkün görünmüyor.